Erguvan Tahtındaki Lanetin Sırrı - Kösem Sultan’ın Yüzüğü. Lütfü Şehsuvaroğlu

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Erguvan Tahtındaki Lanetin Sırrı - Kösem Sultan’ın Yüzüğü - Lütfü Şehsuvaroğlu страница 4

Жанр:
Серия:
Издательство:
Erguvan Tahtındaki Lanetin Sırrı - Kösem Sultan’ın Yüzüğü - Lütfü Şehsuvaroğlu

Скачать книгу

büyük etkisi vardı.

      Büyük doğu fikri, ta o zamanlardan Anastasya’nın aklına yerleşmişti ama şimdi daha iyi anlıyordu babasının ve aziz pederinin anlattıklarını…

      O zamanlar Bizans imparatorlarının bir zaafı gibi görüyordu doğulu halklarla olan münasebetlerini… Ne kadar da haklıymışlar oysa…

      Uzaktan balıkçılar ağlarını toplarken pazarcılar da üste kalan borçlarını ödüyorlardı. Güneş çoktan Monna Dağı’nın üstünde kaybolmuştu fakat akşamın ziyası iskeleyi aydınlatmaya yetiyordu. Yosun kokuları arasında ateşteki tavuğun kanatları kızardıkça çeviriyor ve önce sıcaklığını kontrol ediyor sonra Anastasya’ya bir parça uzatıyordu papaz…

      Akşam yemeklerini yerken klasik eğitimini sürdürüyordu babası…

      Bazı akşam yemeklerinde Vasili Baba da sofralarına konuk olurdu. Özellikle Vasili Baba geldiğinde, melek yüzlü Petlis Amca da gelirdi.

      Anastasya iki elini yanaklarına koymuş ağzındaki kızarmış piliç kanadındaki deriyi çevirirken büyüklerin sohbetini merakla dinliyor, arada kendisi de lafa karışıyordu.

      …

      “Andronikos aslında Kral Manuel ile amcaoğlu idi Anastasya’m.”

      …

      “Bizans tarihinin en renkli siması idi. Çapkın, maceralı aşk hayatını seven bir kişiliği vardı. Ama aynı zamanda savaşçı, cesur görünürdü. İyi de eğitim almıştı. Gençliğinde parmakla gösterilen parlak bir sima…”

      “Fakat Manuel’i kıskanmakla geçti ömrü.”

      “Bir türlü kral olamamıştı.”

      “İşte Manuel’in ölümünden sonra ortaya çıkan karışıklık Andronikos’un işine yarayan bir süreci başlattı.”

      “Nasıl?”

      “Manuel’in ölümünden sonra on iki yaşındaki oğlu Aleksios tahta çıktı. Dul imparatoriçe ise yetkisini kullanıyordu. Antakyalı Maria niyabeti üzerindeydi.”

      Petlis, Vasili’ye soru sorarken gözü Anastasya’da idi.

      “Aziz Vasili, Aleksios şu Bizans’ı yeniden dirilten hükümdar değil mi?”

      “Hayır sevgili dostum, o Birinci Aleksios. Birinci Aleksios’tan sonra Manuel, ondan sonra gelen de İkinci Aleksios. Bu dönemde başka bir Aleksios devlet idaresinin başına getirildi. Aleksios Kommenos. Bu değersiz ve kendini bilmez adama Kommenos ailesinin diğer üyeleri karşı çıktılar. Aleksios Kommenos ile onun gözdesi Maria’nın yapıp ettikleri halkın öfkesini üzerlerinde topladı kısa sürede. Zaten Latinlere karşı bir nefret vardı öteden beri. Batılı siyasetler Bizans halkında kin ve nefret tohumlarının ekilmesine sebep oldu. İtalyan tüccarlar kollanıyor, batıdan gelen ücretli askerler ayrıcalıklı bir hayat sürüyorlardı. Latinlerin Kostantinopolis’i sıklıkla nasıl yağmaladığı unutulmamıştı ki… Zaten birçok masum, dindar, kendi hâlindeki Bizanslıya göre; Bizans’ın batısındaki sözde Hristiyanlar, dini başka gayeleri için araçsallaştıran fırsatçılardı. Dindar olanları bile din kisvesi ardında kendi menfaatini düşünen egoistlerdi…

      Kommenos ailesi yönetimi alaşağı etmek için gizli toplantılar tertip ettiler. İstanbul’daki muhalefetin bir başı yoktu ne yazık ki… O sırada Trabzon’da vali olan Andronikos, Kommenosların en gözde şikisi ve Manuel döneminin muhalifi olarak göze çarptı. Kommenoslar artık muhalefeti sürükleyecek bir önder bulmuşlardı.”

      Petlis yüzünü buruşturup araya girdi:

      “Ne önder ama!”

      Vasili cevabı yapıştırdı:

      “Ne olacaktı yani, o devirde? Reform bazı insanların başının ezilmesini gerektiriyorsa?..”

      “Ben bilmem dostum, hiçbir iktidar, hiçbir düzen masumların kanı üzerinde payidar olamaz.”

      “Masum mu? Onlar niye masummuş? Latinlerin yardakçıları…”

      Petlis elini havaya doğru sallayıp kadehinden bir yudum şarap içip, koca bir lokmayı ağzına attı.

      Anastasya asıl sorulması gereken soruyu bulmuştu:

      “Yani sebep doğu batı çatışması mı?”

      Vasili gururla cevap verdi:

      “Aferin Anya kızım, işte sorulacak soru bu Petlis. Sen işin teferruatındasın.”

      Petlis’e doğru sağ eliyle küçük daireler çizdikten sonra Anastasya’ya döndü:

      “Tam öyle değil tabii. Ama görünen olayların arka planında genellikle bu çelişki yatıyor aslında.”

      Anastasya: “Andronikos batıya karşı mıydı?”

      Vasili Baba: “Andronikos batıya karşıydı canımın içi… Hem de nasıl! Sadece Müslüman saraylarında serbestçe gezinmesi, misafir edilmesi yahut doğudaki bir başka güç olan Rus prensleriyle düşüp kalkması değildi bunun kaynağı… Temel bir görüş ayrılığı vardı iki Kommenos arasında. Andronikos feodalizme de karşıydı. Aristokrasiye… Toprak sahibi olup da bunu tanrısal bir iktidar gibi sunanlara… Batıya dönük tüm siyasetin can düşmanıydı. Latin dostu niyabeti düşürebilmek için Andronikos’tan başkasının peşinden gidilemezdi. Bütün gözler ona dönmüş, onu bekliyor, onu arıyordu.”

      Petlis de bu konuda bilgili olduğunu gösterdi ve ekledi:

      “İstanbul doğudan gelecek tehdidin korkulu rüyalarını görürken Andronikos Kalkedon’da (Kadıköy) karargâhını kurmuştu bile…”

      “Boğazın Anatolia yakası…”

      “Aynen öyle…”

      Vasili sözü toparladı:

      “Protosebastos yani Aleksios, boğazı kapatarak Andronikos’un karşıya geçmesini önlemeyi düşündü. Bizans deniz kuvvetleri başkomutanına talimat verdi. Fakat başkomutan megas duks yani Kontostefanos karşı tarafı tercih etti. Böylece Andronikos’un önündeki tüm engeller ortadan kalkmış oldu. Onu İstanbul’a sokmayacak hiçbir kuvvet kalmamıştı. Aleksios yakalanıp gözleri oyuldu. İstanbul’da bir Latin katliamı başladı.”

      …

      Anastasya tarihe meraklıydı. Zira bir saraya kraliçe olmak isteyen biri mutlaka tarih bilmeliydi. Tarihte neler olmuşsa onları iyi bilmek gelecekte hataya düşmeyi önleyebilirdi. Tabii gerekli ders çıkarılırsa…

      Bizans’ın başına gelenleri merakla dinleyen Anastasya, Aziz Vasili Baba’nın tam karşısında diz üstünde duruyordu. Vasili devam etti.

      “Batılıların evleri yağmalandı. Kaçamayanlar zalimce öldürüldü. Ahalinin sevinç gösterileri arasında Andronikos İstanbul’a girdi Fatih olarak…”

      Vasili

Скачать книгу