Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt. Ahmet Cevdet Paşa

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa I. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa

Скачать книгу

kardeşsiniz?” diye sordu.

      “On iki kardeş idik. Birimiz kırda telef oldu, on bir kişi kaldık.” diye cevap verdiler.

      “Şimdi burada kaçınız mevcuttur?” diye sordu.

      “Burada on kişiyiz.” dediler.

      “Biriniz nerede?” dedi.

      “Babamızın yanındadır. Ölen kardeşimizin yerine onunla teselli buluyor.” dediler.

      “Bu sözlerinizin doğru olduğuna bir şahidiniz var mı?” diye sordu.

      “Biz bu bölgenin yabancısıyız, bizi burada kim tanır?” dediler.

      Bunun üzerine Yusuf Aleyhisselam, her birinin hissesine göre zahire verdikten sonra Bünyamin için de başka bir hisse verdi, hepsini ziyafete davet etti ve onlara ilgi gösterdi.

      “Görüyorsunuz ki zahire hususunda ne kadar dikkat ediyorum. Ne kadar adaletli davranıyorum ve misafirlere nasıl riayet ediyorum. Bir daha geldiğinizde öteki kardeşinizi de getiriniz ki doğru söylediğinizi bileyim. Eğer onu getirmezseniz size zahire yoktur, benim yanıma gelmeyiniz.” dedi.

      “Onlar fark etmeden zahire bedellerini yüklerinin içlerine yerleştiriniz.” diye memurlarını tembihledi.

      Döndüler, babalarının yanına geldiler, “Baba, eğer Bünyamin bizimle beraber gitmezse bize zahire verilmeyecek. Onu da bizimle beraber gönder. Biz onu her şekilde koruruz.” dediler. Yakub Aleyhisselam, “Daha evvel Yusuf hakkında nasıl emin oldumsa Bünyamin hakkında da öylece emin olurum fakat Allah, Hayrü’l-hafizin ve Erhamü’r-rahimin’dir.” (Allah koruyup gözetenlerin en hayırlısı ve merhametlilerin en merhametlisidir.) dedi.

      Bir de yüklerini açıp zahire bedellerini bulunca, “Daha ne isteriz, işte sermayelerimiz de geri verilmiş. Hemen, tekrar Mısır’a gidelim ve daha fazla zahire getirelim. Bu getirdiğimiz zahire bize yetişmez.” dediler. Bünyamin’i gözetmek üzere babalarına kuvvetli söz verdiler. Allah’a ahdedip, Bünyamin’i de alarak Mısır’a gittiler. Mısır’a vardıklarında Yusuf Aleyhisselam, onları ağırladı, onlara ikramda bulundu ve önem verdi. Bir ara Bünyamin’i yalnız buldu ve gizlice, “Ben senin kardeşinim. Şaka yollu bir vesile ile seni yoldan döndürüp alıkoyacağım, endişe etme.” dedi.

      Bütün kardeşlerinin yüklerini hazır ettirdi, Bünyamin’in yüküne bir altın tas koydurdu ve dönüp gitmeleri için ruhsat verdi. Tam yola düzülüp giderlerken arkalarından görevli memur yetişti. “Ey kafile! Siz hırsızmışsınız.” diye onları çağırdı.

      Yakub’un oğulları dönüp, “Kaybınız nedir?” dediler.

      “Hükümdarın tası yok. Onu her kim getirirse, bir deve yükü zahire müjdesi var. Ben de verileceğine dair kefilim.” dedi.

      Dediler ki: “Biz buraya fesat için gelmedik, hırsız da değiliz.”

      Dedi ki: “Sözünüz yalansa çalanın cezası nedir?”

      “Her kimin yükünde bulunursa cezası, onu tutup esir etmektir. Biz, hırsızlara böyle ceza veririz.” dediler.

      Bunun üzerine kafileyi çevirdi, yükleri aramaya başladı ve önce büyük kardeşlerin yüklerini aradı. Sonunda tası Bünyamin’in yükünden çıkardı. Mısır Hükümdarı’nın kanununda hırsızları tutup esir etmek yok idi fakat Hazreti Yusuf, Bünyamin’i alıkoymak için babasının şeriatını kardeşlerine söylettirdi ve bu şekilde Bünyamin’i ellerinden aldı.

      Büyük kardeşleri dedi ki: “Ey Aziz! Bünyamin’in bir ihtiyar babası vardır. Onu pek sever, ayrılığına dayanamaz. Onun yerine bizim birimizi alıkoy. Bize büyük iyilik etmiş olursun.”

      Hazreti Yusuf dedi ki: “Biz, sizin fetvanız üzerine onu alıkoyduk. Maazallah başkasını alırsak zalim oluruz.”

      Ondan ümidi kesince geri çekildiler ve bir yere geldiler. Hepsinin büyüğü, diğerlerine şöyle dedi: “Bilmez misiniz ki babanız sizden söz aldı. Daha önce Yusuf hakkında ne yaptığınızı da biliyorsunuz. Ben buradan ayrılıp gitmem, ta ki babam tarafından bana izin ve ruhsat verilinceye kadar yahut Allah tarafından bu işe bir çözüm bulununcaya kadar. Gidiniz, babanıza, ‘Senin oğlun hırsızlık etti. Biz ancak gördüğümüze şahidiz. Tas, onun yükünden çıkarıldı, gördük. Biz ne yapalım? İnanmazsan tahkik et, Mısır’dan sor, bizimle beraber bulunan kafileden sor.’ deyiniz.” dedi ve Mısır’da kaldı.

      Diğer dokuz kardeş döndüler, utanarak, sıkılarak babalarının yanına geldiler ve durumu gördükleri gibi söylediler.

      Yakub Aleyhisselam, aşırı mahzun oldu ve “Bu da bir oyundur. Yoksa bizim şeriatımızda hırsızın esir edildiğini Mısır hükümdarı ne bilir? Sabır güzel şeydir. Ola ki Cenabıhak bana üç kardeşi birden getirir.” dedi. Beri tarafa döndü, “Vah Yusuf!” dedi ve hüzünle ağlamaktan gözlerine perde indi.

      Oğulları, “Vallahi sen, Yusuf diye diye hasta düşeceksin yahut helak olup gideceksin.” dediler.

      “Ben kalbimde tutamadığım hüzün ve kederimi ancak Allah’a arz ederim. Ondan başka kimseye arz-ı hâl etmem, beni kendi hâlime bırakınız, bilmediğiniz şey var ki bana malumdur.” dedi.

      Yusuf kaybolalı yirmi bir yıl olmuştu. O zamandan beri bir haber alınamamış olması nedeniyle kardeşleri onun sağlığından ümitlerini kesmişlerdi.

      Yakub Aleyhisselam ise Yusuf’un hâlâ hayatta olduğunu biliyordu.

      Ya Allah tarafından ona vahiy gelerek Yusuf’un sağ olduğu bildirilmişti ya da Yusuf’un küçükken görüp de kendisine söylemiş olduğu rüyaya nazaran onun huzurunda kardeşleri secdeye varmadıkça vefat etmeyeceğini biliyordu. Bunun üzerine, “Oğullarım gidiniz, Yusuf ile Bünyamin’i arayıp sorunuz ve Allah’ın lütfundan ümidinizi kesmeyiniz.” dedi.

      Dokuz kardeş, yine Mısır’a vardılar ve Yusuf Aleyhisselam’ın huzuruna girdiler. Bünyamin de orada hazır idi.

      “Ey Aziz! Açlıktan hâlimiz yamandır. Yiyici çok, yenecek yok. Elimizdeki sermaye cüzidir. Sen lütuf ve ihsan et, ihtiyacımıza göre zahire ver, bize sadaka ver, kardeşimizi bağışla. Babamız yaşlı bir kişidir, Yusuf’tan ayrılalı pek mahzundur. Şimdi Bünyamin’in ayrılığı, ona bela üstüne beladır. Ağlamaktan gözleri görmez oldu.” diye yalvardılar.

      Yusuf Aleyhisselam, artık şakayı bırakıp gülerek, “Siz cahillikle Yusuf’a ne yaptığınızı biliyor musunuz?” dedi.

      Kardeşleri o vakit uyandılar, “A! Sen Yusuf musun?” deyip hayrette kaldılar. “Evet, ben Yusuf’um. Bu da kardeşimdir. Cenabıhak bize lütuf ve ihsan etti. Allah, sabreden kullarını mahrum bırakmaz.dedi.

      Onlar da “Cenabıhak, seni bizlere üstün kılmış. Biz hata etmişiz.” diyerek özür dilediler, tövbe ve istiğfar getirdiler.

      Bunun üzerine Hazreti Yusuf, onları teselli etti ve “Bugün size serzeniş yoktur. Allah, erhamü’r-rahimindir. Sizi affeder. Bu gömleğimi götürünüz, babamın yüzüne sürünüz, gözlerinin perdesi açılır, evvelki

Скачать книгу