Ebu Müslim Horosani'nin İntikamı. Corci Zeydan

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ebu Müslim Horosani'nin İntikamı - Corci Zeydan страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Ebu Müslim Horosani'nin İntikamı - Corci Zeydan

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      Biraz zaman sonra uzun boyu zayıf vücudu sebebiyle biraz kambur gibi görünür bir adam salona girdi. Sürekli, sebepsiz şekilde ahmaklar gibi güldüğü görülen bu hizmetkârın yüzü pek küçük; gözleri ufak, sakalı çukur ve bıyığı seyrekken pek büyük bir sarık sarardı. Bunun için kıyafeti pek gülünçtü. Kendisiyle konuşulduğu zaman vaziyetine ve sözlerine gülmemek mümkün değildir. Bey onu esir tacirlerinden satın alarak hizmetine katmıştı. Dahhâk, Arap ırkından olduğu için Araplar da o dönemlerde esir suretiyle pek nadir satıldıkları için kendine özgü hâliyle de burada itibar görünce hafif ruhluğu ile beyin pek hoşuna gitmişti.

      Onun için çok defa bey onu yanına çağırarak Araplara dair olan fikir ve düşüncelerinden yararlanırdı. Dahhâk bu hususta bey tarafından yöneltilen sorulara büyük bir önem, ciddi bir bilgi ile cevap verirken önemli birçok olaya da şakayla karışık cevap vermekten çekinmezdi. O gece bey, kızında biraz can sıkıntısı bulunduğunu hissedince onu eğlendirmek için bu hafif ruhlu ahmak adamı çağırmaya lüzum görmüştü. Dahhâk, beyin huzuruna girdiği zaman koca sarığını başının bir tarafına eğmişti. Sarığın o kafada duruşu Dahhâk’ın da sürekli olarak sebepsiz yere gülüşü cidden insana gülme isteği getiren bir manzara oluşturuyordu.

      Gülnar, Dahhâk’ı o hâlde görünce gülmekten kendini alamadı zaten bu köleden pek ziyade hoşlanırdı. En ciddi şeylerde bile şakadan vazgeçmemesine rağmen onu bazı işlerde kullanmak istiyordu.

      Bey Dahhâk’a şu soruyu yöneltti:

      “Horasan’da Emevilerin hâkimiyeti ne zaman durulacak?”

      Dahhâk derhâl şu cevabı verdi:

      “Balık kavağa çıktığı zaman! Efendim…”

      Bey, bu cevap üzerine kızına bakarak tebessüm etmeye başladı. Sanki ona, “Ben de sana böyle söylemedim mi?” demek istiyordu, sonra tekrar Dahhâk’a yönelerek hitap etti:

      “Bunu nasıl söylüyorsun? Emeviler hâlâ devletin sahibi değil midir? Birçok askere, zırhlara sahip olan halifeleri Şam’da bulunmuyor mu? Halifenin bu topraklara asker göndermeyeceğini, memleketi Kirmani ve arkadaşlarından kurtaramayacağını nereden biliyorsun?”

      Dahhâk büyük bir kahkaha kopardı:

      “Zavallı, Nasr bin Seyyar! Emevilerden yardım isteye isteye gerçekten asker gönderilmeyecek olursa sonunun pek tehlikeli olacağını bağırarak, uyararak söyledi. Çaresiz adamın sesi kısıldı. Bu durumu etkileyebilecek her yola başvurdu fakat hiçbiri fayda etmedi. Hatta bir şiir yazıp hilafet merkezine gönderdi. Bunda anlaşmazlığın pek ciddi bir şekilde baş gösterdiğini, isyan ateşinin her tarafa etki ettiğini, bu işin sonunun pek dehşet verici olacağını pek acıklı bir lisan ile Emevilere yazdığı, onlara açıktan açığa, ‘Uykuda mısınız? Anlamıyor musuz?’ dediği hâlde halife ne cevap verdi bilir misiniz?”

      “Bilmiyoruz acaba ne cevap verdi?”

      “Halife, asker yardımı yerine, işin başında bulunan dışarıda bulunandan elbette daha iyi değerlendirir. Elde bulunan imkânlar ile durumu yatıştırmaya gayret ediniz, cevabını yazmakla yetindi. Başka hiçbir yardımda bulunmadı.”

      Dahhâk bunu söylerken büyük bir kahkaha ile alay ediyordu.

      Bey şahsi görüşünün ne kadar doğru olduğunu anlatmak için tekrar kızının yüzüne bakmaya başladı. Gülnar ise bu sözlere bir türlü kanmak istemiyordu. Kanmak istememesinin sebebi de siyasi bir fikrin veya bir hâkimiyet arzusunun sonucu değildi. Gülnar, o yaşta her kızın hakkı olan sevmek hissi ile duygulu bir kalp taşıyordu. Gençliğini, pederine teslim etse bile kalbini Kirmani’nin oğluna emanet olarak bile teslim edemezdi. Çünkü o kalp kendisinin sevgisine layık bir adamı sevmek ile meşguldü. Bu adamı pederinin yanında yalnız bir kere görmüştü. Kendisine yöneltiği bir bakış, kalbinde büyük bir istek ve sevgi uyandırmıştı. Fakat aşkını pederine söyleyemiyordu. Çünkü kendisi nasıl seviyor ise o adamın da kendisini sevip sevmediğini bilmiyordu. Onun için susmayı tercih ediyordu.

      Bey bir işaret ile Dahhâk’ı savdı. Kızı ile yalnız kalınca:

      “Kızım kararımız bitti. Yazın, Kirmani’ye kesin bir dille uygundur cevabını göndereceğim. Artık bundan sonrası Allah’a kalmıştır. Hiç düşünme.”

      Fakat Gülnar sessiz durduğu sırada, o mehtaplı gecede, derin sessizlik arasında, uzaktan gelen hışıltı seslerinden sonra gece yolcularına ulumak alışkanlığı olan köpek sesini işiterek zihnen meşguldü. Biraz sonra bu ses beyin de kulağına çalındı. Kızının düşünceli hâlinden onun daha önce işittiğini anlayarak: “Galiba mehtapta bir kafile geçiyor.” dedi. Fakat ses, gittikçe yaklaşıyor, köpeklerin uluması da şiddetle artarak devam ediyordu. Bey ile kızı ise düşünceli bir sessizlikle duruyorlardı. Bey, Kirmani’nin ihtilal girişiminde başarılı olacağına emin gibiydi. Onunla bu evlilik sayesinde ne kadar büyük bir güç kazanacağını düşünüyor, kızının bu evliliği onaylamasından fazlasıyla memnun oluverdi. Kirmani’nin oğluna kızını isteyerek vermeyecek olursa, sonra ister istemez vermeye mecbur edileceğinden korkuyordu.

      6

      EBU MÜSLİM HORASANİ

      Çok zaman geçmeden deve, at, adam gürültüsü yakından işitilmeye başladı. Kölelerden bazıları beyin yanına koşarak büyük bir kafilenin köyün kenarında durduğunu, misafirhaneye inmek istediğini haber verdiler.

      Bey sordu:

      “Çok kalabalık mıdır? Nereden geliyorlar?”

      Köleler:

      “Yüz kişiden fazla bir miktarda… Beraberlerinde birçok deve, at var.”

      Bey:

      “Bu kadar kişi birden bize misafir olmak istemez zannerderim, herhâlde. Buyurunuz, deyiniz.”

      Köleler çekilip çıktılar. Biraz sonra onlardan biri dönerek “Kafileden bazı adamlar sizle görüşmek istiyorlar.” dedi.

      Bey, “Gelsinler.” diye cevap verdi.

      Gülnar, misafir geleceğini anlayınca kendi odasına çekilip, gitmek istedi. Pederi bırakmadı:

      “Sakıncası yok, sen de kal. Bakalım, bu gelenler kimlerdir?”

      Azıcık zaman sonra siyah kaftanlara bürünmüş gözlerinden başka bütün yüzlerini siyah bir kumaş ile örtülmüş iki adam salona girdiler. Bunların arkalarında iki adam daha omuzları üzerinde uzun bir bağ taşıyorlardı. Salona girince omuzlarındaki bağı yere indirerek bir tarafta durdular. İlk giren adam asillere mahsus bir tavır ve yürüyüş ile içeri girerek Farisi ile selamlaştı. Bey, bunların seslerini işitince birdenbire ürktü. Çünkü işittiği ses, tanıdığı bir adamın sesiydi.

      Ses sahibi, Gülnar’a bakmaksızın beye yaklaşarak selam vermişti. Bey, derhâl kim olduğunu anladı. Elinde olmadan ağzından “Abdurrahman…” sözü kaçıverdi.

      Gülnar, bu ismi işitir işitmez yüreğinin çarptığını duyarak gözleriyle sesin sahibini süzmeye başladı.

Скачать книгу