Aşk-ı Memnu. Халит Зия Ушаклыгиль

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Aşk-ı Memnu - Халит Зия Ушаклыгиль страница 7

Жанр:
Серия:
Издательство:
Aşk-ı Memnu - Халит Зия Ушаклыгиль

Скачать книгу

sandalyesine yatarak denizin bitmez tükenmez mırıltılarını dinlerdi.

      Nihat Bey iki günden beri kuşakları çözülmemiş gazetelerini açıyor; Peyker bahsi arzu edilmeyen zeminlere sevk etmek çekincesiyle sükûtu tercih ederek sarı kalpaklı lambanın altında bir koltuğa gömülmüş, gözleri yarı kapalı, düşünüyordu. Bihter biraz dolaştı, bir şey bahane ederek bir aralık odasına gitmek için kayboldu, sonra yine geldi, bu gece onda bir duramamazlık vardı.

      Aklına gelen şeyi tehir ve daha münasip bir zamana erteleme imkânını bırakmayan bir tez canlılıkla, yapılması icap eden şeyleri hemen yapmak onun için bir ihtiyaç idi. Şehnişinin açık kapısından taze, ferahlık veren bir hava tül perdeleri şişirerek içeriye giriyordu. Perdeler açıldıkça uzaktan annesinin beyaz bir gölge müphemliğiyle sandalyeye uzanmış heyetini görüyor, hemen oraya gitmemek için şehnişinden gözlerini çeviriyordu. Ortada, masanın üstünde eski dergileri karıştırmak, resimleri seyretmek istedi fakat bunları bir karartı içinde görüyor, zihninde art arda darbelerle vuran bir ses, ona “Ne için şimdi değil de sonra? Eğer bu gece meseleye bir karar verilemeyecek olursa sabaha kadar uyuyamayacaksın.” diyordu. Annesiyle görüşmekten gittikçe artan bir korku artık kalbine ufak çarpıntılar vermeye başlamış idi. Pek iyi biliyordu ki bu gece şimdiye kadar aralarında söylenmekten çekinilmiş ağır şeyler söylenecekti. Birden kendi kendisine bu derece korkak olduğundan kızdı ve Pey-ker gözlerini kapamış uyuklarken eniştesinin yüzüne bir duvar çeken gazetesinin önünden geçti; sofanın ta öbür ucuna, şehnişine kadar hafif adımlarla yürüdü; başını kapının tül perdelerinin arasından soktu; “Size refakate geliyorum anne!” dedi.

      Hafif bir rüzgâr önlerinden denizi okşayarak koyu siyah kütleleri koyu karanlık sularında çalkalanan sandalların, gemilerin uzayan gölgelerini kırık ve bezgin hamlelerle sahile kadar uzatmaya çalışıyordu.

      Bihter annesinin yanına, açılır kapanır küçük iskemleye oturdu; hâlinde bir sokulganlık, annesinin dizinden ayrılmayan çocuklara mahsus bir şey vardı, yavaşça kolunu annesinin dizine koydu, üstünde iri siyah bir yığın şeklinde duran saçlarıyla başını kolunun üzerine dayadı; gözleri, bu karanlık gecede sönük sönük, dargın dargın süzülen, bir yetim gamlılığıyla ıslak kirpiklerini titreten birkaç ziya parçasına dalarak bir müddet gökleri seyretti.

      Bir gece kuşunun perişan, kırgın uçuşu gözlerini bir aralık sürükleyip götürdü. Annesi uyuyormuş gibi ona bir kelime söylememiş, sanki orada vücudundan habersiz durmuş idi. Bir aralık Bihter başını kaldırdı, karanlıkta annesinin gözlerini görmek isteyerek uzandı.

      Tül perdelerin arasından süzülerek yavaşça şehnişine dökülen sofanın ziyası altında anne kız birbirine baktılar. Bihter gülümsüyordu; sonra yavaş, hafif, saçlarının arasından kayıp firar eden rüzgâra benzer bir sesle “Anne!..” dedi. “Niçin Adnan Bey meselesine ehemmiyet vermediniz?”

      Firdevs Hanım şüphesiz böyle bir suali bekliyordu, doğrulmayarak o da öyle yavaş sesle cevap verdi:

      “Sebebini zannederim ki senin yanında söylemiştim.”

      Bihter gülerek omuzlarını silkti. “Evet, fakat onlar, sizin itiraf ettiğiniz sebepler o kadar hafif şeylerdi ki, bu izdivaca razı olmanız için bilmem yeter mi?”

      Firdevs Hanım yavaşça doğruldu, şimdi seslerinin gizli bir fırtına saklar gibi uyanmaya başlayan içten heyecanını zapt etmek isteyerek ikisinin de dudaklarında bir kısıklık vardı. Bihter başını kaldırmıştı, annesinin dizinden kolunu çekti.

      “Seni bu izdivaca pek heves ediyor görüyorum Bihter!..”

      Bihter muhakkak bir mücadeleyi mümkün mertebe geciktirmeye çalışan bir sesle cevap verdi:

      “Evet, çünkü daha iyi bir fırsat zuhur edebileceğine artık ümit kalmadı, öteki kızınızın nihayet bir Nihat Bey’i zorla bulabildiğini pek iyi hatırlarsınız. Şimdiye kadar benim hakkımda da size bir müracaat vukusuna vâkıf değilim…”

      Firdevs Hanım “Beni şaşırtıyorsun Bihter!” dedi. “Mutlaka gelin olmak için bu kadar acele ettiğini bana haber vermiş olsaydın…”

      Bahsi sükûn ile bitirmek için azmetmekle beraber Bihter birden her vesile ile parlamaya hazır olan tabiatına mağlup oldu. Keskin bir sesle “Oh! Hayret edecek bir şey yok anne!” dedi. “Yirmi iki yaşında bir kız, birinci defa olarak kabul edilecek bir izdivaç talebi karşısında bulunur da nihayet rey beyan etmeye lüzum görürse acele etmiş olmaz zannederim. İtiraf ediniz ki Adnan Bey’i reddetmek için gösterdiğiniz sebepler belki başka bir kız için düşünülebilir. Fakat kabahat kendisinin olmadığı hâlde, kim bilir nasıl sebeplerle koca bulmaktan ümidini kesen bir kız…”

      Bihter’in sesine gittikçe asabi bir titreme geliyordu. Boğazın sakin sularını yararak Karadeniz’e doğru yol alan büyük bir yük vapurunun velvelesi Bihter’in son sözlerini boğmuştu. Firdevs Hanım şimdi büsbütün doğrulmuştu. Anne kız, karanlıkta, birbirini boğmak isteyen iki düşman gibi, yüz yüze, nefes nefese, gözleriyle birbirini araştırarak duruyorlardı. Firdevs Hanım sordu:

      “Ne vakitten beri kızlar annelerine karşı izdivaç hakkında serbest serbest lakırtı söylemeye başladılar?”

      Bihter, beş dakika evvel pamuk pençeleri altında tırnaklarını saklayan bir kedi sokulganlığıyla gelen bu kız, artık silahlarını çıkarmıştı; derhâl cevap verdi:

      “Anneler anlaşılamayacak sebeplerle kızlarının izdivaçlarına engel olmaya başlayalıdan beri!”

      “Bihter!..

      Annene karşı idare edilecek lisanı tayin edemiyorsun. Sana daha ziyade terbiye verdim zannediyordum.”

      Artık mücadeleyi açık bir harp olmaktan menedecek bir kuvvet kalmamış idi. Sesleri yükseliyor, nihayet fırtına patlıyordu; sofradakiler, Nihat Bey’le Peyker belki işitebilirlerdi. Bihter daha ziyade yaklaştı ve nefesi, annesinin cildine dokunarak cevap verdi:

      “Bunu terbiye noksanından ziyade kızlarınıza muhabbet, hürmet hissettirememiş olmanıza yormak doğru olur! Teessüf ederim ki, size birinci defa olarak ihtimal bir daha unutulmayacak şeyleri söylemeye mecbur oluyorum fakat kabahat sizin… Kızınızı tenkit etmeden evvel bir kere, sizi davet ederim, kendinizi düşününüz. Adnan Bey’i niçin reddettiğinizi tamamen biliyor musunuz? Yaşlarıyla çocukları için, diyeceksiniz. Nihat Bey’in de yaşı elli miydi? Onun da çocukları mı vardı? Hâlbuki bugün bana yapmak istediğiniz şeyi o zaman Peyker’e yapmış idiniz. Nihayet mağlup oldunuz, bu defa yine mağlup olacaksınız fakat bu mağlubiyet size daha acı geliyor çünkü…”

      Firdevs Hanım hırsından boğularak sordu:

      “Çünkü?..”

      Bihter, şimdi karşısındakinin ızdırabından haz alan, yaraladıktan sonra bıçağını yaranın içinde kanırtarak çeviren bir vahşet insafsızlığıyla söylüyordu:

      “Çünkü?.. İşitmek istiyorsunuz, öyle mi?.. Çünkü ben de bu evde birisini bilirim ki eğer Adnan Bey onu istemiş olsaydı…”

      Firdevs Hanım’da artık zaptı mümkün olmayan bir hiddet feveran etti; elinin tersiyle Bihter’in ağzından cümlesinin

Скачать книгу