Paris’te Bir Türk. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Paris’te Bir Türk - Ахмет Мидхат страница 5

Жанр:
Серия:
Издательство:
Paris’te Bir Türk - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

şairlerinin eserlerinden, Şark eserlerine mukabil, benzer ve denk olanlarını da ortaya koyarak Şark ve Garp edebiyatının her ikisine vukufu olduğunu fiilen ve maddeten ispat etti.

      Sofrada kaptan gibi kaba ve Alman Herr Kaliksberg gibi cin fikirli adamların deniz ve kara savaşlarına, diplomatik hususlara dair açtıkları bahisten hoşlanmayarak dünyada hiçbir şeye merakı olmadığını beyan eden Cartrisse, her şeyden ziyade merakı olan edebiyata dair Nasuh ile etmekte olduğu şu bahisten pek ziyade memnun olmakta iken öte tarafta bir olay zuhur etti ki bu bahsi karmakarışık etti.

      Ancak bahsi geçen olay, birdenbire zuhur etmişti. Daha sofra başında iken Madame de Trouville denilen şişman kadının genç Usse’ye sözler atmasıyla validesi bulunan Angeline’in hiddetlenmeye başlamasından sonra ortaya çıkmış bir olaydır. Biraz izahat verir isek meseleyi güzelce anlayabilirsiniz:

      Zekâ Bey ile De Trouville sofra başını bir dereceye kadar teeddübe2 riayet lazım gelen yerlerden addetmeleriyle kıç üzerine çıktıkları zaman kendilerini daha geniş bir serbestlik dairesi içinde zannettiklerinden De Trouville, sair kadınların ve Zekâ Bey dahi sair namuslu erkeklerin kabul ve tasvip edemeyecekleri kadar aşüftelere yaraşır davranışlar göstermeye başlamışlardı. Mesela kol kola gezinirlerken De Trouville aşüftesinden “Of aman Zekâ Bey! İnsanı o kadar da çimdiklerler mi ya?..” gibi şikâyetler ve Zekâ Bey’den dahi “Sen de beni niçin o kadar gıcıklıyorsun? Az kaldı denize düşecektim!” tarzında cevaplar işitilirdi.

      Gayrimeşru olan bu hareketler, ortalığın ayıplama nazarlarına düçar olup da kadınlar, erkekler birbirinin yüzüne bakıştıkları zaman Lehli Gardiyanski, Nasuh Efendi’ye “Lakin efendi! Bu Zekâ Bey midir? Kimdir? Hasılı sizin şu hemşehri bir topluluk içinde riayeti lazım gelen adaba riayet etmiyor! O mu buradan kendisini çeker, yoksa biz mi çekilelim?” demiş ve fakat Nasuh Efendi bu bey ile o kadar münasebeti olmadığını beyan ettiği gibi Cartrisse dahi “Adam, halk bizim nemize lazım? Biz kendi bahsimize bakalım.” diye işi geçiştirmişti. Hâlbuki Madame de Trouville gittikçe şuhluğu artırdıktan başka kendiyle akran olmasından dolayı validelerin müsaadesi üzerine Etienne Syrienne namındaki çocuk ile kol kola gezmekte bulunan genç Usse’yi de bir kenarda sıkıştırarak ve “Sen böyle küçücük çocuklar ile gezecek çocuk değilsin. Kızlar ile karılara kur edecek delikanlılardansın!” diye âdeta çocuğu zorla arkadaşından ayırarak kendi koluna takmakla beraber yanağını filanını dahi sıkıştırmaya başlayınca Angeline’in “Affedersiniz hanım! Akşamdan beri ettiğiniz elverdi! Siz ne eder iseniz ediniz, yalnız halkın mahcup çocuklarına ilişmeyiniz!” diye yerinden fırladığını ve buna da oldukça edepsiz bir lisanla De Trouville’in mukabeleye kalkıştığını Nasuh Efendi görünce arkadaşlarına “Artık iş derecesini geçti! Şu biçare genç kadın akşamdan beri çok üzüldü. Durunuz bari şuna bir güzel hizmette bulunayım.” diye kalktı ve Madame de Trouville’in yanına sokulup şu sözü söyledi:

      Nasuh: “Bu hâller bir marquise valideye bile yakışmaz. Nerede kaldı ki bir Madame de Trouville’e! Hatta bizim marquise valide bile asla böyle şeyler yapmazdı. Artık Madame de Trouville’e caiz midir ki…”

      Nasuh Efendi sözü buraya kadar getirmiş ve henüz tamamlamamıştı ki Madame de Trouville çeşm-i3 dikkatini patlatırcasına Nasuh’un üzerine açıp fakat sanki nutku tutulmuş da söz söylemeye iktidarı kalmamış gibi söylemek istediği hâlde söyleyemeyerek hemen Zekâ Bey’i koluna taktı ve kıç üstü merdivenden aşağıya inerek kamaraya doğru yürüdü gitti.

      Madame de Trouville’e söylediği sözleri Nasuh Efendi pek de yavaş söylememiş olduğu cihetle birtakım kimseler işitmiş oldukları gibi bilhassa Angeline tam bir dikkatle dinlemişti.

      Söylenen sözün mebna aleyhi4 malum olmadığından âdeta manasız bir şey olduğuna hükmedilmek lazım geldiği hâlde bunun efsun gibi bir tesiri görülmesine ve bahusus bu tesir Madame de Trouville gibi bir kadın üzerinde müşahede olunmasına herkesten ziyade Angeline şaştı ve sonra kendisini ve çocuğunu çirkin bir beladan kurtarmasına mukabil Nasuh Efendi’ye tam bir nezaketle birçok teşekkürlere başladı.

      Henüz yeni tanımaya başladığınız Nasuh Efendi’nin şimdiye kadar gördüğünüz ahvaline dikkat etmiş iseniz onun Angeline’e güzel mukabelede kusur etmeyeceğini teslim edersiniz. Kendisi Angeline’e gerekli mukabeleyi icrada iken öte tarafta Cartrisse ile Gardiyanski ve Gabrielle arasında şöyle bir söz daha geçmişti:

      Cartrisse: (Nasuh hakkında) “Bu efendinin derece-i malumatına ne dersiniz?”

      Gardiyanski: “Bu!.. Ne idi onun ismi? Ha! Nasuh Efendi için mi söylüyorsunuz madame?”

      Cartrisse: “Evet! Şark ve Garp’ın edebiyatı kaybolsa zihninden çıkarıp yeniden ortaya koyacak.”

      Gardiyanski: “Ben o kadar edebiyattan anlamam ama bu akşam sofrada felsefe ve politikaya dair bazı sözler söyleştik, doğrusu onlardaki kemalini teslim ettim.”

      Cartrisse: “Acayip! Felsefe ve politikada ha?”

      Gardiyanski: “Evet!.. Hem ahlakta…”

      Cartrisse: “O! Pek namuslu bir adam olduğu zahir hâlinden görülüyor.”

      Gabrielle: (biraz mahcubane) “Kendisini ben İstanbul’da tanıdım. Dediğiniz gibi pek namuslu bir adamdır.”

      Gardiyanski: “Öyle ise niçin yabancı gibi durmaktasınız?”

      Cartrisse: (Gabrielle’in artan utanması üzerine) “Bir adam mahcubane bir tavırla ağzından bir söz kaçırır ise artık onun üzerine varmak layık mıdır monsieur?”

      Gardiyanski: (Gabrielle’den özür diledikten sonra Cartrisse’e) “Sizden de af rica ederim madame. Ben de boş bulundum.”

      Nasuh Efendi, Angeline’e olan güzel mukabelesini tamamladıktan sonra yine eski arkadaşları yanına gelmiş idiyse de Cartrisse havanın serinliğinden şikâyet ederek biraz gezinmek ve bu hareketle ısınmak için kalkmış olduğundan evvelki bahis tekrarlanmadı. Bu kalkışında Cartrisse’in erkeklerin yüzüne bakarak onlardan ümit içinde beklemesi, Gardiyanski ile Nasuh’tan birisinin refakat konusunda kendisine kol uzatmasına intizar demek olduğunu her ikisi anladı ise de bu şerefi ikisi dahi birbirine bahşetmek istediklerinden kollarını uzatamadılar. Hatta ara yerde teklif ve tekellüfe dair sözler de söylendi. Nihayet Cartrisse “Monsieur Gardiyanski! Bari refakatimi siz kabul ediniz de Nasuh Efendi ile Mademoiselle Gabrielle dahi eski sohbetlerini yenilesinler!” diye Gardiyanski’nin kolunu almakla Nasuh Efendi’ye dahi Gabrielle’in refakati kaldı.

      Lakin bu gibi yerlerde Cartrisse’in sözüne dikkat olunacağı malum olmakla Nasuh Efendi bunun için Gabrielle ile şu iki çift sözü teati etti:

      Nasuh: “Mademoiselle Gabrielle, Cartrisse’in bu sözü söylemesi neden neşet etti?”

      Gabrielle: “Ben sizi tanıdığımı ağzımdan kaçırdım da ondan! Mahcup oldum ama…”

      Nasuh: “Neden mahcup oldunuz? Bizi mahcup edecek bir hâl ve hareketimiz mi var ki?.. Siz gençsiniz, ben genç! Siz hürsünüz, ben hür! Siz tiyatrocusunuz, ben yazar! Her cihetle aramızda mevcut olan münasebet bizi birbirimize tanıttırmış olmasından dolayı mahcup edemez.

Скачать книгу


<p>2</p>

Teeddüb: Edepli olma. Utanma. Çekinme. Edebini takınma. (e.n.)

<p>3</p>

Çeşm: Göz. (e.n.)

<p>4</p>

Mebna aleyh: Üzerine kurulmuş şey, bir fikrin dayandırıldığı temel konu. (e.n.)