Paris’te Bir Türk. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Paris’te Bir Türk - Ахмет Мидхат страница 7

Жанр:
Серия:
Издательство:
Paris’te Bir Türk - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

saat sonra deli İngiliz’in canı biraz da piyano çalmak ve şarkı çağırmak istemiş olduğundan ve filozof olan bir adam ekseriya bu gibi arzularının icrasına hiçbir mâni göremediğinden, hemen piyano başına geçmiş ve öküz gibi böğürmeye başlamıştı. Uykuda olanlar nasıl bir hâle uğradıklarını bilemeyerek yerlerinden fırlamakla beraber, işin aslını anlayınca İngiliz’i zemmedip ayıplamaya giriştilerse de İngiliz dahi kendi hâlinde olan serbest bir adamın zevkine müdahale etmenin nezakete muvafık olmadığını dava ile bunlara karşılık verdi. Nihayet kaptana müracaat olunup da piyanodan edilecek istifade, halkın rızası şartına bağlı olduğuna ve öyle gece yarısı değil a, gündüz bile piyanoyu Mister James kadar fana çalanları menetmeye yolcuların heyet-i umumiyesinin hakkı olduğuna dair nizamname bendini göstermeyince, şerh etmeyince ve açıklamayınca İngiliz’i susturmak mümkün olamadı.

      Ama gerçekten susturmak mümkün olamadı. Zira Mister James mücadele esnasında, edilen bir itiraza vereceği cevabı verip bitirdikten sonra müzikayı yine evvelce bıraktığı yerden başlar ve hatta şayet yolculara beğendirebilirim ümidiyle daha ziyade bağırarak çehresiyle, tavrıyla dahi “Şimdi şu hava beğenilmeyecek bir hava mıdır? İnsaf ediniz!” manasını işrap ederdi.

      Altıncı Bölüm

      Ertesi sabah yataklarından kalkanların, ellerini yüzlerini yıkar yıkamaz bir baş güverteye çıkıp nerede bulunduklarını tahkike girişecekleri, bunun gibi deniz yolculuğunda bulunmuş olanların malumlarıdır. Bu seferde ise yukarıya çıkmak pek de o kadar kolay bir şey değildi. Zira o gece rüzgâr istikametini kuzeydoğuya çevirerek geminin oldukça pupasından geldiği ve binaenaleyh gemi yelken açmış bulunduğu hâlde baş vurmaktan hasıl olan sallantı, denize alışık olmayanları ayakta duramayarak düşürecek mertebedeydi.

      Bununla beraber herkes düşe kalka birer kere güverteye başvurduktan ve köpürmüş olan denizin müthiş güzelliğini bir ancık temaşa ettikten sonra yine aşağıya indiklerinden yolcular tamamıyla salonda mevcut idiler. Sabah kahvaltısı geçmemiş ise de yemek yerken geminin sallantısı yolculara bir hayli güçlük göstermiştir. Böyle bir havada Mister James resim yapamamakta idiyse de Autrans yazı yazmakta inat ve ısrar ediyor ve bir Şark seyahatnamesi kaleme almakta bulunduğunu söylüyordu.

      Dün geceki tetkiklerimiz üzerine, bizim dikkat edeceğimiz kişiler Madame de Trouville, Cartrisse, Nasuh, Gardiyanski ve Zekâ Bey gibi ilk hâlleri bir derececiğe kadar nazarıdikkatimizi celbetmiş olan adamlar ise de evvela şunu haber verelim ki Madame de Trouville dün akşam Nasuh Efendi’den işitmiş olduğu söz üzerine bugün neşesini ve şuhluğunu kaybetmiş olduğundan sabahtan beri ağzından hemen bir kelime dahi çıkmamıştı ve nihayet geminin sallantısının başına vurduğunu bahane edinerek kabinesine çekilmişti.

      Hatta Cartrisse, Nasuh’un De Trouville’e söylediği sözün suret-i vech ve tesirini şöyle kibar bir şekilde Nasuh’tan istizah dahi etmek istemişti:

      Cartrisse: “Monsieur Nasuh! Dün akşam sizin Madame de Trouville’e okuduğunuz efsunda ne kuvvet vardı ki bizim o neşeli Madame de Trouville’mizi sihirlenmiş gibi hâle getirdi. Şimdi sizi nerede görse oradan kaçmak ister.”

      Nasuh: (Cartrisse’in bu laftan meramının bu Madame de Trouville’in kim olduğunu ve o sözden niçin bu kadar etkilendiğini sormak olduğunu anlamış ise de sözü kısa kesmek istediğinden) “Evet madame! Benim bazı laflarım böyle sihir kadar tesirlidir. Ama onun sırrını size arz edersem sonra bir daha tesiri görülmez.”

      Angeline: (ta öte baştan) “Bu sırrı söylememenizi size pek rica ederim mösyö! Zira bu sihriniz sayesinde rahat edebileceğimi ümit etmekteyim.”

      Zekâ Bey ise genç Sena ile bir yeni arkadaşlık akdi ve bu sayede Mademoiselle Gabrielle’e dahi çatmak gayretinde olup bu işte Remzi Efendi kendisine yardaklık eder, fakat Gabrielle’i Yorgidis meşgul etmekte bulunduğu cihetle henüz bahsi geçenin gıyabında ve fakat bilvücuh medhüsenasında olmak üzere Sena ile söz söyleşirdi.

      Derdini dökecek adam arayan biçare Madame Syrienne dahi Dizier ailesi halkıyla ve bunlardan bilhassa kocakarı bağdaşıp vefat etmiş kocasının mehamidini10 hikâye ettiği görüldükten sonra öte tarafta Kaliksberg ile Cartrisse ve Gardiyanski ve Nasuh kalır ki biz ancak bunların açtıkları sözden mütelezziz olacağımız cihetle onlar tarafına kulak vermeliyiz. Söz İstanbul’un bazı yeni gelişmeleri hakkında olup Cartrisse şu suretle fikrini beyan ederdi:

      Cartrisse: “İstanbul’da gördüğüm yeni gelişmeler, şaşkınlık ve hayret nazarlarıma sebep oldu. Ben zannederdim ki İstanbul’da hâlâ değirmen taşı kadar sarıklı ve belleri yatağanlı ve piştovlu adamlar göreceğim. Hâlbuki bilakis İstanbul’da âdeta Avrupa gibi giyinmiş adamlar ve özellikle de gençler gördüm.”

      Kaliksberg: “Size İstanbul hakkında ilk fikrinizi kim verdi?”

      Cartrisse: (bu sualin biraz aykırıdan gelmesine canı sıkılarak) “Acayip! İnsana kim ilk fikri verir? Şundan bundan aldığı malumat üzerine fikir dahi kendiliğiyle hasıl olur.”

      Nasuh: (sözü Kaliksberg’in ağzından kaparak) “Madame, Herr Kaliksberg size sual etmek istedi ki İstanbul hakkında almış olduğunuz ilk malumatı bir kitaptan ve seyahatnameden mi aldınız? Yoksa birisi o malumatı size şifahen mi verdi?”

      Cartrisse: “Bu sualin hikmetini de anlayamadım.”

      Nasuh: “İstanbul’u ilk hayal ettiğiniz surette bulamamış olduğunuzu beyan ettiğinizden bizim için bunun hikmetini anlamak üzere o ilk hayalinizin kaynağını ve vasıl yerini anlamak lazım geldi de onun için bu sual varit oldu.”

      Kaliksberg: “Evet madame! Emelimiz böyleydi.”

      Cartrisse: “Evet! Aldığım malumat-ı musavver, bir İstanbul seyahatnamesinden alınmıştır. Hatta ‘Parmakkapı’ diye bir yerin resmini yapıp orada ağaçlara ve dükkân saçaklarına yirmi kadar da adam asmıştı.”

      Gardiyanski: (hafif bir tebessümle) “Siz de buna hemen inandınız öyle mi?”

      Cartrisse: “Umumun nazarlarına arz olunan bir esere nasıl inanılmaz?”

      Nasuh: “O seyahatname hangi tarihte yazılmıştı. Hatırınızda mıdır?”

      Cartrisse: “Başka bir şey olsaydı pek de hatırımda kalmazdı ama Kırım Muharebesi esnasında yazılmış olduğu için hatırımda kalmıştır.”

      Nasuh: “Öyle ise size bu kadarcık ters ve yanlış malumat vermiş olmasına hayret etmeyiniz efendim. Zira bugün yazılan şeylerde bile bu kadar gariplikler vardır.”

      Cartrisse: (bu söze inanmadığını ima eder bir tavırla) “Amma yaptınız ha! Monsieur Nasuh! Bunda biraz mübalağa ediyorsunuz.”

      Nasuh: (gayet ciddi bir tavırla) “Mübalağa denilen şey yalana çok yakın olur madame! Ben ise yalana asla yanaşmam. Ben size ‘bugün yazılan’ demedim mi? İşte size bugün yazılan bir eser takdim edeceğim.” diye yerinden kalktı. Doğruca Mister James’in yanına gidip yapmış olduğu resimleri Madame Cartrisse’in beğenisine sunacağını arz edeceğinden bahisle aldı, getirdi ve “Siz şimdi şunları temaşa ededurunuz.” diye onları Madame Cartrisse’e terk ederek Monsieur Autrans’ın yanına varıp o sıralarda

Скачать книгу


<p>10</p>

Mehamid: Şükür ve hamtler. Medihler. Sebeb-i şükür ve hamd olan hasletler. (e.n.)