Cem Sultan. M. Turhan Tan

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Cem Sultan - M. Turhan Tan страница 17

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Cem Sultan - M. Turhan Tan

Скачать книгу

senin içindi. Çünkü sen pek yüksekteydin, kızgın bir padişahın avcunda bulunuyordun. O avcun açılmasıyla beraber düşecektin, tuz buz olacaktın. İşte bu sebeple korkuyordum, titriyordum. Yalvarmak için dudaklarımda kudret yoktu, dilim donmuş gibiydi, ağzımın içinde dönmüyordu.”

      Cem, henüz haber aldığı bu çok eski vakıadan heyecana kapılmıştı, gözlerini aça aça soruyordu:

      “Sonra?..”

      “Baban sert bakışlarıyla beni bir kere ve bir kere daha kamçıladı, seni de ta başının üstüne yükseltti, oradan yere attı! Baban parslar kadar kuvvetliydi, sen bir gül koncası kadar naziktin. O atılışla darmadağın olacaktın. Ben bu manzara önünde ‘Oğlum!’ diye haykırdım ve bayıldım. Fakat bayılırken ortağımın, güya beni kutlulamak için odama gelip de babanın bu hareketine şahit olan Gülbahar Hatun’un güldüğünü gördüm. Ayıldığım zaman baban gitmişti. Sen, Allah’a şükür yaşıyordun ve Gülbahar’ın o çirkin, o murdar, o hain gülüşü de göz bebeklerimde duruyordu. Aradan yıllar ve yıllar geçti, o gülüşün gözümde yaşattığı sızı geçmedi. Şimdi senin padişahlığını kutlularken bile o sızıyı duyuyorum. Senden de öcümü almanı istiyorum!”46

      Cem, annesinin ellerini öptü, teminat verdi:

      “Hiç gam yeme, bu öç alınacaktır. Zaten tahtı ele geçirmek, Gülbahar Hatun’u da yıkmak demektir. Elverir ki biz er davranıp bu büyük işi becerelim.”

      Çiçek Hatun, gamlı gamlı başını salladı:

      “Evet aslanım, erce ve erken davranıp tahtı ele geçirmek lazım. Bunu öbürleri yaparsa ben bir daha yıkılmış olacağım. Belki de senden ayrılacağım.”

      “Taht işi baht işidir ama senin benden ayrılmana imkân yok. Bu can tende iken seni ben hicrana kor muyum?”

      “Öyle deme aslanım, öyle deme. Taht yolu yalnız padişah ayağı öper, başka ayaklara diken örer. Ne ana ne baba ne kardeş o dikenlerden kendilerini kurtaramazlar.”

      Cem, teselli vermek isterken Çiçek Hatun onun ağzını kapadı:

      “Düşün ki…” dedi. “Ben Sırp beyzadesiyim, kral kızıyım. Osmanoğulları sarayında Sırp kadınlarının uğursuz bir tarihi var. Büyük deden Yıldırım’ın çıldırasıya sevdiği Olivera da bir Sırp’tı, kocasını kaybettikten sonra sarayın yabancısı sayıldı, kovuldu. Deden Murat’ın başkadın yapıp da güzelliğine tapındığı Marya’yı bizzat baban saraydan çıkardı, kıymetsiz bir kedi gibi sokaklara attı. Babanın anası Miliçça da bir Sırp prensesiydi, Vaccovichio’nun kızıydı. O da sırrolup gitti. Doğurduğu çocuğun, Fatih Sultan Mehmet’in adı dünyanın ağzında gezerken zavallı Miliçça’nın ismini kimse anmadı ve anmıyor.47 Demek Osmanoğulları sarayında Sırp prenseslerinin bahtını karartan bir uğursuzluk yaşıyor. O saraya sevilerek girenler, kovularak çıkıyorlardı.”

      Cem, yine anasının ellerini öptü.

      “Sen…” dedi. “Hiçbir zaman Olivera veya Marya olmayacaksın, sarayımın güneşi olacaksın ve ben ruhumun ışığını daima senden alacağım.”

      Çiçek Hatun, ümitsizliğini ifade eden bir hareket yapmakla beraber münakaşadan çekindi, teslimiyet gösterdi:

      “İnşallah öyle olur.”

      Ve sonra ciddileşti:

      “Şimdi ne yapacaksın, Gülbahar’ın miskin oğlunu nasıl gidereceksin?”

      Cem, sağ dizini sol dizinin üstüne geçirdi, ellerini de bu bitişik dizler üzerinde kilitledi.

      “Yapılacak şey…” dedi. “Basit. Sabah olur olmaz tellal çıkaracağım, saltanatın bana geçtiğini Konyalılara müjdeleyeceğim, hutbeyi namıma okutturacağım, aynı zamanda her tarafa beyannameler göndereceğim, bana biat olunmasını isteyeceğim, bir taraftan da leşker toplayacağım.”

      “Gülbahar’ın oğlu senden büyük. Buna ne diyeceksin?”

      “Babamın beni ona tercih ettiğini söyleyeceğim. Zaten elimde vesika da var: Babam onun insanlıktan çıkmış bir afyon budalası olduğunu yazıyor!”

      “Kimlerle danışacaksın, kimlere güveneceksin, yanına kimleri alacaksın?”

      “Şair Şahidî, Musahip Sadi, Haydar, Kapıcıbaşı Sinan, İmam Nasuhi, Defterdar Ahmet, Sofu Hüseyin, Celal Bey, Şirmert Ağa, Sofu Sadi Bey, Çaşnigirbaşı Ayas, lalam Yakup, Frenk Süleyman… Bunların her biri bir kale, hatta bir ülke değer!”

      Çiçek Hatun, biraz düşündü:

      “Şu saydığın adamların çoğu söz ehli, saz ehli. Bilgilerine diyecek yok ama ordu yürütmeye güçleri yeter mi şüpheli. Gülbahar’ın oğlu ile savaşa girince lalan Yakup’tan başkası meydanda at oynatamaz. Fakat dünya hâli bu, ona bir zarar erişirse askerini kimin eline vereceksin? Şimdiden düşün de ikinci bir başbuğ bul, yanında yedek dursun!”

      “Gedik Nasuh var.”

      “Fena değil, o da yavuz dövüşkendir, tam savaş eridir. Lakin lalan kadar sana sadık mı bilmiyorum.”

      “Sadakat kolay temin olunur, sadık olmayanlar da yine kolaylıkla giderilir.”

      “Sen benden iyi bilirsin ama Gedik Nasuh’a pek bel bağlama. Lalan Yakup’u da hoş tutmaktan geri kalma.”

      “Sözünü unutmam, ikisini de idare ederim.”

      “Frenk Süleyman’a sakın inanma. O kendini beğenir, herkesten başka türlü görür, başka türlü düşünür. Mümkün ki seni yanlış yola götürsün.”

      “Bu sözünü de kulağıma küpe edeceğim. Frenk Süleyman’ın öğütlerini dinlemeyeceğim.”

      “Ali Bey’i unuttun. O sana, benim kadar yakındır, başmüşavirin olmalıdır.”

      “Dayım mı? Ben onu kendimden ayrı tutmadığım için anmadım. Ak günde de kara günde de yârim, yarigarım odur.”

      “Ya Dimitriyos Sofyan?”

      “Onu elçilikte kullanacağım.”

      “İyi edersin. Dimitriyos sana candan bağlıdır, kendisini emniyetle kullanabilirsin.”

      “O hâlde ayrılalım anacığım. İşe başlayalım. Duanı esirgeme, Cem’ini unutma!”

      “Sen de öcümü unutma. Haydi Allah yardımcın olsun!”

      Ana oğul kucaklaştılar, öpüştüler ve ayrıldılar. Genç prens, yeni tahta çıkan bir padişah inşirahıyla göğsünü şişire şişire dairesine girerken horozlar, gecenin son izlerine ıslık çalıyorlardı!

      CEM SAHNEDE

      Genç prensin o sabah kurduğu müşavere meclisi

Скачать книгу


<p>46</p>

Fatih’in Cem’i doğar doğmaz öldürmek istediğini ve o fikirle yere çarptığını yazan yalnız İbni Kemal’dir. Bu büyük bilgiç, yazmış olduğu tarihte o vakıayı uzun uzadıya anlatır. Hatta Cem’in gözündeki koyu şehlalığı o darbenin şiddetinden ileri gelmiş olarak gösterir. (y.n.)

<p>47</p>

Fatih’in anası meselesi karışıktır. Frenk müverrihlerinden bir kısmı onun Miliçça isimli bir Sırp prensesinden olduğunu yazarlar. Hammer, Zülkadiroğulları’ndan bir beyin kerimesi olan Âlime Hanım’dan doğdu diyor. Zülkadiroğulları Ailesi’nden Osmanlı Hanedanı iki kız almıştır ki, biri Çelebi Mehmet’in, biri de bizzat Fatih’in zevcesi olmuşlardır İkinci Murat’ın o aileden kız aldığı sabit değildir. Fakat Murat’ın birkaç Sırp prensesi ile evlendiği malumdur. (y.n.)