Hatemü'l Enbiya. Celal Nuri İleri

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hatemü'l Enbiya - Celal Nuri İleri страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Hatemü'l Enbiya - Celal Nuri İleri

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      Teessüfle belirtilmelidir ki, Türkçemizde, şimdiye kadar belgelere dayanarak kaleme alınmış birkaç eser dışında, bizim anladığımız tarzda tarih kitabı yoktur. Basılı eserlerin eski olma özelliği, onların belge niteliğinde bir önem taşıdığını göstermez. Yeni eserler de sadece birer evrak koleksiyonu şeklindedir. Cevdet Tarihi11 ruhsuz bir cisim gibidir. Kemal Bey’in basım tarihçesi ise bir hükümdar biyografisi özelliği taşır. Netâyicü’l-vukuât12 onlara nispeten biraz canlıdır.

      Hâlbuki geçmişi gözümüzün önünde canlandıracak şekilde kaleme alınmış, tarihteki toplulukların tamamlanma sürecine ne şekilde girdiğini, ne gibi hâllerde reddiyelerde bulunduğunu, bir araya gelme şartlarını öğretecek, değerlendirmelere dayalı tarihçiliğe, millet olarak büyük ihtiyacımız vardır.

      Pozitif bilimler ve sanat tarihi ancak, on dokuzuncu yüzyılda layık olduğu önemi kazanmıştır. 1800 senelerine doğru Fransa’da yazılan tarihler genel olarak bir başlangıç özelliği taşıyordu. Ancak Chateaubriand’dan13 sonra Fransa’da tarih yazıldığı kabul edilmektedir. Tarih sahnesinde, Almanya ve İngiltere’de de aynı zamanda bir devrim yaşandı. Nuhustin-şinasi olarak dönemince adlandırılan arkeoloji, son zamanların ürünü bir bilimdir. Mısırbilim “Ejiyptoloji”, Asuriyan “Asuriloji”, Hindoloji “Endiyanizm” bu zamanda gerçekleşen önemli keşiflerdendir. Dil bilimine yönelik bilim “linguistik” ve genel olarak pozitif bilimlerdeki ilerlemeler, eski tarih bilimini altüst etmiştir. Bilimin yaslandığı saflık derecesinde düşüş meydana gelmiştir.

      Keza, pozitif bilimlerde yeni ortaya çıkan önemli değişiklikler, günümüz tarih yazıcılarını da eskisinden farklı yöntemleri tasarlamasına, yenilikleri kabul etmesine mecbur ediyor.

      Bizden önceki tarih yazarlarının, saf eserler meydana getirmelerini bekleyemiyoruz. Bu onlarda bilinen bir kusurdur. Bugün tarih, bir psikoloji meselesi olmuştur. Psikoloji ise genel manasıyla, anatomi ve fizyoloji bilimlerini dayanak alır. Bizden önceki tarih yazarlarımız bunları pek bilemezdi. Latif Efendi ise “zannederim” adı geçen bilimlerin isimlerini dahi duymamıştı.

      Bütün engeller ve tarihin ne kadar zorlaştığı, ileriki sayfalarda dikkatli gözlerden kaçmayacak olası hatalardan dolayı, okurlarımızın affını ve geniş hoşgörülerini kazanmış oluruz. Eserde, gerçekleşmiş olaylar ve meydana gelen işler, mümkün mertebe ihmal edilecektir. Bizim için önemli olan hareketlerin tarihidir. Keza bütün hurafeler ve mucizeler kasıtlı olarak terk edilmiştir. İlk önce söylediğimiz üzere eserimizin konusu bir kişilik tarifi olmak üzere Hazreti Muhammed el-Mustafa’dır.

      Eğer kitabımızın sonuna gelindiğinde, bu titizlikle gerçekleştirdiğimiz çalışmamıza önem veren itibar sahibi okurlarımız, yazdıklarımızın genel toplamından bir hüküm çıkarmak için zihinlerinde inceledikleri vakit, kalplerinde peyda olacak veya olanı arttıracak Nebi sevgisiyle, bir dakikalığına da olsa dünya nimetlerinden sıyrıldıklarında, güzelliğin ve büyüklüğün bir araya geldiği Muhammedî bir şekil görecek olursa, gücümüz ve mesaimizin yettiğince çalışmamızın en büyük ödülünü görmüş oluruz.

10 Zilhicce 1331 (10 Kasım 1913)Celal Nuri

      İKİNCİ ÖN SÖZ

      Doğu tarihi yazıcıları, peygamberlik tarihi kaynaklarını gözden geçirmek zahmetinden kendilerini kurtarmışlardır. Zaten siyer sahipleri, eserlerini herhangi bir tarih olması için yazmamışlardır.

      Siyerlerin en yenisine dahi, doğal olarak, aslı olmayan söylenceler, hurafeler bulaşmıştır. Ve Hicret’ten sonraki beşinci asırdan sonra yazılan biyografi türü tarihler de beklendiği kadar önemli olamaz. Çünkü bunlar, yeni belgeler ve kaynakları keşfetmek yerine, eski rivayet ya da olayları farklı bir üslupla yazmışlardır.

      Bundan dolayı, yeni siyerlerin edebiyat dünyasında bir değeri olabilir. Ancak tarihsel önem ve bilimsel değerleri yoktur. Teessüfle belirtmeliyim ki tarih bilimciler, İslam eserleri ile temel tarih eserlerini birbirinden ayırt etmemişlerdir. Bu esas nedenden dolayı, bunların eserleri yöntem, bölümler, değerlendirme, karşılaştırma, tarafsızlık gibi bazı bilimsel meziyetlerden mahrumdur.

      İslam tarihi yazarları, siyer söz konusu olduğunda, yalnız olağanüstülükleri görmüş ve tarihsel hakikatleri büsbütün unutmuşlardır. Bununla beraber eski siyer yazıcıları, yenilere nispetle, daha doğru görebilmişlerdir.

      Üzülerek belirtilmelidir ki, ilk peygamberlik tarihini yazan Ebu Bekir’in torunu Urve14 ile Zühri’nin15 -her ikisi de içeriden yazmışlardır- eserleri mahvolmuştur. Eğer bunlar elimize ulaşsaydı, hakikatler hakkında oldukça kuvvetli bilgileri elde etmiş olacaktık. Zannederim ki bu iki tarih yazarının eserleri birçok doğruluğu kabul edilmiş sözler içerdiğinden, hurafeleri taparcasına seven karşıtlar onları ortadan kaldırmışlardır. Bahsi geçen eserlerden birçok bölüm, gecikmeli olarak aktarılmışsa da bunlara güvenmek mümkün mü? Bu hususta kesinlikle bir şey söyleyemem.

      Bunlardan sonra İbn İshak16 ile İbn Hişâm’ın17 eserleri tarih açısından oldukça dikkat çekicidir.

      Bu iki siyer yazıcısının eseri, seçtikleri yöntem, kullanılan kaynaklar ve zamansal öncelikleri nedeniyle önemli bir dayanak meydana getirmektedir. Şu kadarını belirtmek gerekir ki, biz bu iki yazara da bir güven ile başvurmaktayız. Çünkü özellikle İbn Hişâm, eserinde, Nebi’nin zatına uygun olmayan, ona atfedilen sözleri atladığını söylüyor.

      William Moir18 bunların lehinde, Doktor Sprenger19 ise aleyhlerinde yazılar yazmışlardır.

      Bununla beraber, Avrupalı bilginler, siyer kaynaklarına itiraz etmemektedir. Peygamberlik tarihi çalışmalarına doğru bir görüş geliştirmişlerdir. Biz ise Müslüman ve Batı tarih yazarlarının sözlerine rağmen peygamberlik tarihi kaynaklarının eksikliğini iddia edeceğiz. Zira delillerimiz ihmal edilecek bir derecede değildir.

      İlk olarak, siyerlerin aslında resmî bir tarafı vardır. Hakikat, olanca açıklığıyla, özellikle tarafsızlıkla bu küçük kitapta yazılamazdı.

      İkinci olarak, siyer yazıcıları tarih yazmak niyetiyle eserlerini kaleme almamışlardır. Bundan dolayı tarih bilimcilere özgü yöntemlerle donanmış değillerdi. Bunların yazdıkları eserler, edebiyat açısından güzel birer hükümdarlık biyografisidir.

      Üçüncü olarak, siyerler, dünya eseri olarak kitap hâline getirilmişlerdir. O vakitler ise din ile donanmış olmanın uygun düşmeyeceği görüşler “İslam dışılık” ile suçlanıyordu.

      Dördüncü olarak, bir tarih önermesini bilimsel ciddilikte ve konu edinmek için yalnız taraf tutanların ve hatta şiddetli bir sevgi hissedenlerin yazılarına başvurmak her zaman doğru değildir. Hâlbuki taraftarlardan başka hiç kimse, peygamberlik zamanında, Resul’ün tavırları ve ahlakı hakkında bir şey yazmamıştır. Yazılan

Скачать книгу


<p>11</p>

Abdullah Cevdet, Cevdet Tarihi, 1882-1884.

<p>12</p>

Mustafa Nuri, Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, 1873-1881.

<p>13</p>

François-René de Chateaubriand (1768-1848), Fransız yazar, politikacı ve diplomat.

<p>14</p>

Urve: (ö. 94/713). Medineli meşhur yedi fakihten biri, hadis ve siyer âlimi.

<p>15</p>

Zühri: (ö. 124/742). Hadisleri, Emevî Halifesi Ömer bin Abdülazîz’in emriyle resmen tedvin eden âlim.

<p>16</p>

İbn İshak: (ö. 151/768). Siyer ve meğazi müellifi, muhaddis.

<p>17</p>

İbn Hişâm: (ö. 218/833). Es-Sîretü’n-nebeviyye adlı eseriyle meşhur olan tarihçi, dil ve ensab âlimi.

<p>18</p>

Sir William Muir: (1819 – 1905). İskoçyalı oryantalist.

<p>19</p>

Aloys Sprenger: (1813- 1893). Avusturyalı oryantalist.