Hatemü'l Enbiya. Celal Nuri İleri

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hatemü'l Enbiya - Celal Nuri İleri страница 7

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Hatemü'l Enbiya - Celal Nuri İleri

Скачать книгу

üstünlüğüne ait fikirler ve iddialar nasıl “formüle” edildi? Ne gibi olaylardan sonra sadık Nebi, yalancı olduğuna dair söylentilerin, iftira ve yaylım oklarından kurtuldu? Gerçekleşen olaylara dair siyerlerde tek tük konular açılmışsa da aleyhte iddialarda bulunanların hepsi, aşağı yukarı doğaüstü ve basit hamlelerle üstesinden gelinerek bir yana atılıyor. Bunlara harfi harfine güvenmek bir tarih yazarı için kabul edilemez. Mesela Hazreti Ömer bin Hattab’ın, İslam dinini kabul etmesine dair kısa kronikte her bakımdan şüpheli görülebilecek anlamlar çıkabilir.

      Altıncı olarak, nebilik süreci, Peygamber’imizin gönderilişi, vahiy vesaire genel olarak ruh bilimi “psikoloji”ye bağlı konulardır. Ve bundan dolayı herhangi bir kitaptan ziyade, siyer, yücelik konumundan bir ruh bilim tarihi olmalıdır. Hâlbuki hâlihazırdaki siyer, karşıtların ve küffarın miraca ve fikirlere, peygamberlik telkinlerine dair psikolojik büyük bir şeyle karşılaşmıyoruz. Mesela uzun konuları tartışmalar, düzenlemeler sonucunda olduğuna şüphe duyulmayan Ebu Bekir es-Sıddık gibi akıl ve ince fikri ile ruhsal olarak benzer ve tedbir almakta usta bir kişinin İslam dinini kabul etme süreci hakkındaki söylentilerin bize emanet edilen makaleler, doğrusu vicdanımızı tatmin edemiyor. Onun içindir ki kaynakların eksik aktarıldığını iddia ediyoruz.

      Vâkidî, kâtibü’l-Vâkıdî (İbn Sa’d), Taberî ve sonrasındakilerden bahsetmeyeceğiz. Bunların İbn İshak ve İbn Hişâm’dan fazla bir belgeye sahip olmaları imkânsızdı.

      Bütün bu eleştirilerimize rağmen, söyleyelim ki ilk siyerlerde hakikatin kapladığı alan büyüktür. Heyecanlı karakter yapıları ve dinî coşkunlukları göz önüne alınmazsa, İbn İshak ve İbn Hişâm hakikate oldukça yaklaşmışlardır. Yeniler kadar, kendilerine aktarılan eserlere ve metinlerdeki şiirselliğin tutkunu olmamışlardır.

      Yeni siyerler, çevresel koşullar, zaman ve yazarların değişmesiyle çeşitleniyor. Bunların tarih açısından incelenmesi kayıp bir zahmettir.

      Yeni hadisler de, bilginler tarafından, peygamberlik çağının tarih kaynaklarından sayılmaktadır. Hadislerin sağlıklı olduğuna ne derecede güven duyulmalıdır? Buhari hazretleri altı yüz bin hadis karşısında bulunmuştu. Üstlendiği koruma duygusuyla Peygamber’i ve konumunu himaye gibi yüksek bir amaçla yola çıkan bu bilgin, engin denizler, çöller demeyip uzun seneler dolaşarak hadisleri inceleme imkânı bulmuştur. Çabalarının sonucunda yarım milyonu geçen hadislerin ancak 7.275’ini kabul edebilmiştir. Bizim ise bunlara dahi kesin bir güvenimiz yoktur. Buhari hazretleri, değerlendirmesinde, aktarıcıların (râvî) güvenilirliğini, dikkatli bir şekilde incelemiştir. Ancak hadis olduğu iddia edilen cümlelerin, nitelik bakımından önemine sadece göz atmıştır. Böyle bir söz, hadis olabilir mi, olamaz mı? Bu açıdan düşünsel bir emek vermeden Buhari, yalnız okuyucu ve aktarıcılara bakmıştır. Onun içindir ki eldeki hadisler gerek üslup, gerek anlam itibariyle birçok eksiklikleri içerir.

      Bundan başka, Buhari hazretleri bazı doğaüstü hikâyelere ait uydurma olduğu düşünülen hadislere de kulak asmamıştır ki bu da kabul ettiği yöntemin pek de tarihsel olmadığını gösterir.

      Buhari’nin, incelemelerinde çeşitli hadisler olduğu doğrudur. Hâlbuki bunlar, aklen imkânsız şeyler üzerinden kendilerine dayanak bulur. Harika olarak kabul edilen doğaüstülükleri reddeden, insana ait özelliklere, sıfatlara bu kadar önem veren İnsanların Efendisi’nin ağzından böyle doğa kanunlarını reddedecek sözler çıkamazdı. Bunların hadis olarak kabul edilmesini akıl kabul edemez. O hâlde Buhari hazretleri, kabul ettiği yöntemde bazı düzenlemelerde yanılmıştır.

      Siyer, birtakım hurafe, uydurma hikâyelerle karışmıştır. Biz, tarih yazdığımızdan, tabii ki bunlara asla önem veremeyiz. Bunlar bir kavmin, bir topluluğun belirli bir dönemdeki zihin yapısını gösterir. Onun için İslam eserlerinin esasını, kökenini incelemenin yerleşik bir mesele olduğunu yalnızca ifade ederek bu konu hakkındaki sözü kısa keseceğiz.

      Gelelim Avrupa eserlerine:

      Bizde, defalarca belirttiğimiz gibi, tarih yoktur. Avrupa’da ise, özellikle geçen yüzyılda, güven uyandıracak tarih, kullanılan yöntemler itibariyle hak ettiği değere ulaştı. Bilimsel ve hatta matematiksel bir biçimde belgelerin incelenmesi, değerlendirme kuralları artık tarih bilimine de dâhil oldu. Bundan altmış, yetmiş sene önce eski belgeleri dayanak kabul etmek ve onları incelemek oldukça modaydı. Mısırbilimi ve Asuriyun ileri gelenleri hep o dönemin evladıdır. Teessüfle belirtilmelidir ki bu üstünlükte veya onlara benzeyen bilim insanları artık ortaya çıkmıyor. İşte o dönemlerde Siyer-i Resul kaynaklarına dair incelemelerde bulunan dört bilim insanı yetişmiştir:

      Bunlardan Muir İngiliz; Sprenger Alman; Weil Alman Yahudi’si;20 Caussin de Parceval Fransız’dır.21 Adalete hakkını teslim etmek gerekirse bu dört bilim insanının incelemeleri son derece önemlidir. Bunların ayarında Muhammed dönemine dair belgeleri etraflıca inceleyen Müslüman bilim insanı yoktur.

      Şu kadarını belirtmek gerekir, genel düşünce itibariyle bu gibi bilim insanlarının hakikatin belirlenmesi konusunda oldukça donanımlı olması mümkün değildir. Bütün Hint kütüphanelerini, Suriye mescitlerini, en ince ayrıntılarına kadar, ufacık şeyleri dahi görerek değerlendirmek, etraflıca inceleme ve ömrünü bu yolda tüketmek cidden takdire şayan bir harekettir. Fakat çoğunlukla böyle sebatlı bilim insanları iyi değerlendirme yapamıyor olabilir. Karşılaştırma yaparak değerlendirme kabiliyetini, içeriğini anlamaya uğraşı, daha geniş bilgi edinmeye olan meyil mahvediyor. Onun için iddia edebiliriz ki belge bilimi itibariyle büyük öneme sahip olan bu dört yazarın fikir ve değerlendirme açısından değeri hemen hemen hiçtir.

      Bunların mesailerinin sonucundaki çalışmalar üzerine Fransalı J. Bartheloémy-St. Hilaire,22 değerlendirme yürütmüştür. Eseri hakikaten oldukça büyük öneme sahiptir. Ve genel itibariyle Hazreti Peygamber’in lehinedir. Bütün bu meziyetlerine rağmen bu yazarın, Hristiyanlık bakış açısından kurtaramadığı eseri, peygamberin zatına, tarihte hak ettiği dereceyi vermemiştir. Bartheloémy-St. Hilaire, Hazreti İsa’yı değerlendirme yeteneğinden yoksun derecede İbn Meryem’e şiddetli bir sevgiyle taptığını söylüyor.

      Örnek olması için bu yazarın, Muhammed ve Kur’an ismini taşıyan kitabından önümüzdeki bölümü aktarıyorum:

      “Hristiyanlık din duygusu, bizim için dinlerin en kutsalı, en hayırlı olanı, en doğrusu olarak kalmalıdır. İslamiyet’i ona benzetmek hem bir haksızlık hem de bir küfür ve hakaret olur. Böyle kılavuzu olan bir fikri reddetmek için en açık hadiselere şahit olmak aslında yeterlidir. Nasrani halkı ile İslam toplulukları yüz yüze geldiğinde, ne olduğunu görmek ve hatta onların ne gibi bir sonla karşılaşacaklarını düşünmeyerek sadece görmek de, bu fikri reddetmek için yeterlidir. Şu kadarı var ki İslamiyet’in dünyada tek ilahî yaratıcı esasına dayanan bir din olduğunu iddia etmek, İsevi ve Yahudi’nin dinî kanunlarının derecesini indirmek değildir. Temel inanış itibariyle, İslam’ın tapındığı Allah, aynı Hristiyan ve Yahudi’nin taptığı, Allah hakiki değilse de hiç olmazsa yaratıcı olarak Allah’tır.”

      Keza, William Muir’in şu sözü de bir tarih bilimcisi için düşündürücüdür:

      “Muhammed’in kılıcı ve Kur’an, tarihin şimdiye kadar karşılaştığı en lanetlenecek

Скачать книгу


<p>20</p>

Gustav Weil (25 Nisan 1808 – 29 Ağustos 1889) Alman Doğu bilimcisi.

<p>21</p>

Armand-Pierre Caussin de Perceval (1795–1871) Fransız Doğu bilimcisi.

<p>22</p>

Jules Barthélemy-Saint-Hilaire (19 Ağustos1805 – 24 Kasım 1895) Fransız düşünür, gazeteci.