Billur Kalp. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Billur Kalp - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 6

Жанр:
Серия:
Издательство:
Billur Kalp - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

Atıf Bey, delikanlıyı görünce: “İzzet neredesin?”

      “Bizim kocakarı…”

      “Senin kocakarı yine mi hastalandı? Bu kadar zamandır dert çekiyor da hâlâ ölmediğine şaşıyorum… Şimdi kocakarıyı bırak; genç kadınlardan söz açalım. Hayli vakit oldu bana bir şey bulmuyorsun…”

      “Ah velinimet, bu konuda çok titizsiniz. Kadın çok fakat size yaraşanını elde etmek zor. Piyasa görmüş olmayacak. Hâl ve tavrı fahişe kokmayacak… Eşsiz bir güzel, açılmamış bir gül olacak. Her şeyi ile birlikte ahlakını da kendiniz bozmaktan hoşlanırsınız. Böyle bir kumrucuğu ben hangi yuvadan ürkütüp çıkarabilirim?”

      “Ben artık senden umudumu kestim. Başımın çaresine bakacağım… Buraya birçok kadın düşürmek için şimdi Malik Tayyar, Nesip İhsan beyler ile bir tuzak düşündük. Bu işle sen görevleneceksin…”

      “Seve seve…”

      “Şimdi bir ilan yazacağız. Bunu birkaç gazete idarehanesine götürüp ücretle bastıracaksın…”

      “Başüstüne!”

      Semih Atıf Bey bloknottan bir kâğıt kopararak önüne koydu. Kalemi hokkaya batırdıktan sonra sordu:

      “Söyleyiniz bakayım. Ne yazayım?”

      Malik Tayyar hafif bir düşünce süzgünlüğüyle: “Yaşı on sekizden aşağı, yirmi ikiden yukarı olmamak üzere bir kâtip hanım aranıyor. Yükseköğrenim görmemiş olması sakınca sayılmaz. Türkçe yazmayı iyice başarması şarttır. Daktilo ve başka diller bilenler tercih olunacaklardır.”

      Nesip İhsan Bey, yaylı gözlüğünü çıkarıp burnunun köküne bir daha yerleştirdikten sonra taşkın bir karşı koyma sesiyle: “Yok… Yok… Yok… Ne yapıyorsun? Olumsuz bir şekilde olsa bile yükseköğrenim falan karıştırma. Türkçeyi iyi bilmesi şartını da atıver. Başka dil ve daktilo kayıtlarının da hiç yeri yok… Hele yaşının on sekiz yirmi iki olmasından söz etmek hiç uygun değil…”

      Malik Tayyar, şaşkın bir çehre ile arkadaşına dönerek: “Kardeşim düşündüklerini anlayamadım. Maksat başka fakat biz gösteriş olsun diye bir kâtip hanım arıyoruz. Bu mesleğe yaraşır bazı nitelikleri ileri sürmek zorunda değil miyiz?”

      “Şüphesiz… Lakin kardeşim, bir kurnazlık yapılacağı vakit onu tamam kıvamına getirmeyi bilmelidir. Örneğin şimdi bizim istediğimiz bir kâtip bulmak değil. Buraya o ad altında birçok genç kadın çekebilmektir. İlanımızı türlü şartlar ile göz ürkütecek bir hâle korsak işimize yarayacaklardan çoğunun cesaretlerini kırmış oluruz… (Semih Atıf Bey’e dönerek) Yaz: Genç bir kâtip hanım aranıyor. Vazife ağır değil; aylık dolgundur. Cuma ve pazardan başka Sirkeci’de Koza Hanı’nda 14 numaraya müracaat…”

      Bu defa Malik Tayyar itiraz çapkınlığıyla: “ ‘Vazife ağır değil; aylık dolgundur.’ sözü şüphe davet etmez mi?”

      “Hayır, şüphe davet etmez. Tersine bu iki söz, bir büyü etkisi gösterir… Buraya koşacaklardır. Zaten ırz, namus mutaassıpları böyle ilanlara pek aldırmazlar. Ve onlar uygun bir koca bulamazlarsa açlığa mahkûmdurlar. Fakat bugün İstanbul’da kocasız, ekmeksiz ne kadar zavallı var biliyor musunuz? Âdeta ortada bir ırz spekülasyonu dönüyor. Semih Atıf Bey, âdeta diyebilirim ki buraya gelip de kendisini size beğendirmeyi başarabilecek bir kadın, birkaç zaman için fuhşun en hafif suretiyle geçimi sağlayacağından dolayı öbür zavallılara göre çok mutludur.”

      Semih Atıf: “Fuhuş seli pek çok kadın sürükleyip götürüyor. Bu süprüntülerin içinde pırlantalar da bulunabilir.”

      Malik Tayyar: Haydi farz edelim ki böyle bir pırlanta avladın… Bunu ne yapacaksın? Kravat iğnesi mi? Yüzük taşı mı? Evli bir adamsın. Bu elması uzun süre açıkça kullanamayacaksın. Evlenemeyeceksin. Çünkü bu zamanın ahlak anlayışına ve düşünüşüne göre çifte karılı bir erkek iki başlı ejderha kadar korkunç görünür.”

      Semih Atıf: “Adam sen de Tayyar… Bu lakırtıları nereden çıkartıyorsun? Ben evlenmek değil eğlenmek için bir karı arıyorum. Evlilik, bir erkeği bu çeşit zevklerden alıkoymak için yeter bir düğüm müdür?”

      “Değildir. Lakin böyle havadan bir zevk için evdeki masum kadını işkencelere düşürmek de insanlığa pek şaşı bakan bir davranış sayılmaz mı?”

      “Tuhaf şey. Bugün de ahlak hocalığın mı tuttu? Böyle bir endişe hangi evli erkeği zevkinden alıkoyabiliyor ki bana bu mavalı okuyorsun? On iki sene süren bir karı kocalığın sinirlerde yapacağı aşıntıyı, gönlüne doldurduğu doygunluğu, bıkkınlığı biliyor musun?”

      “Evet bunu inkâr edemem. Lakin bu sonuç göz önüne getirilince kimsenin evlenmemesi gerekir.”

      Semih Atıf Bey yerinden kalkıp tuhaf bir yüz buruşturmasıyla cevap vererek: “Evet… Öyle ya… Hayhay!”

      “Ya siz niçin evlendiniz?”

      “Evlenmenin ne olduğunu bilmediğim için… Bu tuzağa tutulanlar hep bilgisizliklerinin kurbanı oluyorlar. Şu saatte yüzde doksan dokuzunun pişman olduğuna hiç şüphem yoktur.”

      “Oh, çok tuhaf nazariye. Zaten şu zamanda düzen ve ahlak bağları bozulmuş olan bu dünyadan evlenme usulünü de kaldırırsak âlem ne hâle gelir?”

      “Önce sen bana evlenme ile âlemin iyi bir durumda bulunduğunu ispat et… Ötesini sonra konuşalım…”

      “Evlenme geleneğini kaldırdıktan sonra onun yerine neyi getirip koyacaksınız? İnsanlığın tastamam mutluluğunu sağlayacak daha sakıncasız ne usul bulabileceksiniz?”

      “Onu düşünmek benim vazifem değil… Bu meseleyi incelemek ve çözmek için uğraşan büyük kafalar da hâlâ bunun bir ucunu, kulpunu bulamadılar. Türlü türlü evlenme ve boşanma biçimleri tasarladılar, uyguladılar; uyduramadılar. Uyduramıyorlar. Uyduramayacaklar… Bu kanunlara, bu şer’lere,9 bu felsefe ve öğütlere karşı herkes gönlünün töresine gidiyor vesselam. Karını seviyor musun? Ona göre bir evlenme felsefesi yürütürsün. Sevmiyor musun? O zaman meselenin karşıtını savunur ve benimsersin.”

      “E, sonra ne olacak?”

      “Bilir miyim ben?”

      Nesip İhsan cıgarasını çeke çeke söze karışarak: “Her şeyde tabiat üstün geliyor. Galiba bu meselede de en sonunda öyle olacak…”

      Malik Tayyar: “Ne demek o?”

      Nesip İhsan: “İnsanlığın mayasında usançlık ve hercailik var. Her erkek fırsat düştükçe çeşni değiştirmeye can atar. Sen de öylesin, ben de öyleyim, öteki de öyledir. Buna aykırı sözler ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. İnsanlar her zaman ikiyüzlülüğü gerçekten üstün tutarlar. Eğri davranışlarda bulunarak doğru sonuçlar beklerler… Her fert kendi nefsini aldatmakla bütün insanlar birbirini aldatmakla hiçbir iş yoluna girmez. Doğruyu söyle, dokuz köyden

Скачать книгу


<p>9</p>

Şer: Dinî yasalara. (e.n.)