Demir Bey yahut İnkişaf-ı Esrar. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Demir Bey yahut İnkişaf-ı Esrar - Ахмет Мидхат страница 6

Жанр:
Серия:
Издательство:
Demir Bey yahut İnkişaf-ı Esrar - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

arasında bazılarının böyle bir kocayı beğenip beğenmeyeceklerini bilemeyiz. Ancak asıl kadınlık denilen şeyin heveslerini ve hislerini dikkate alarak görüyoruz ki, kadın kısmı zorba kocayı sevemeyeceği gibi, miskin kocayı da hiç sevemez. Muhabbetine de, himayesine de itimat edebileceği mert insanların yanında hayatını sürdürmeyi benimser ve bunu büyük bir bahtiyarlık sayar. Feride Hanım böyle bir kadın olduğu gibi, Demir Bey de böyle bir adamdır.

      İşte Demir Bey ile Feride Hanım arasındaki münasebeti şu kadarcık olsun öğrendikten sonra okuyucularımız da elbette kabul ederler ki Feride Hanım kocasından ayrılmaya vesile aradığı için onun mensubiyetini hayalinde büyülttükçe büyültmüş değildir. Hatta şu da katiyen bilinecek şeylerdendir ki Feride Hanım eğer Demir Bey’den ayrılacak olursa başka bir kocaya varamaz. Gerçi kendisi kırklık bir kadın olmakla beraber servetinin fazlalığı hasebiyle gençlerden bile kendisiyle evlilik için pek çok adamlar çıkabilir. Ama bakalım Feride Hanım ecdadından kalma servetini istedikleri yerde yesinler içsinler diye bu kocaların eline terk eder mi? Öte tarafta yirmisini geçmiş bir de oğlu vardır! Bakalım bu delikanlıyı bir üvey pedere baba demeye razı edebilir mi? Bunlardan başka Feride Hanım kocaya varmayı sadece cinsi hislerini tatmin etmek için düşünen bir kadın da değildir. Eğer izdivacı o yolda telakki etseydi on beş on altı yaşında körpe bir kız olarak evvelce de dediğimiz gibi yaşlanmaya yaklaşmış olan bir adamla çeyrek asırdan fazla ömrünü, yani kendi ömrünün en kıymetli zamanını geçirebilir miydi?

      Kısacası Feride Hanım kocasından ayrılmayı zihnine koymuştu. Bunun için düşündüğü şeyler her ne ise yanlıştır. Bu hatıralarda ısrar aynı iftira hükmünü alır. İşin doğrusu şudur ki, Feride Hanım gayet dindar bir kadındır. Zaten mensup olduğu Şemsizadeler familyası tüm fertleriyle dindardı. Ailesinde çok salih ve ilim ehli insanlar çıkmıştır. Pederi sağ olsaydı Feride Hanım’ı yine kendisi gibi züht ve takva sahibi bir adama verirdi. Pederinin vefatıyla yegâne velisi sayılan validesi Mısır ricaline mensup bir zatın hanesinden çırak çıkmış bulunması sebebiyle Demir Bey’i yine o eski efendisinin familyası tarafından tanımış ve işte şu münasebetle kızını bir askere, yani bu asker emeklisine vermiştir. Bu seçme işinde Feride Hanım’ın validesini en ziyade teşvik eden şey, damadın yaşını başını almış bir insan olmasındandır. Gerçi Demir Bey buna uygun bir adam çıktığı gibi kayınvalidesini son nefesine kadar hoşnut etmiştir.

      Şimdi Feride Hanım böyle salih kadınlardan olduğu hâlde ömrünü din değiştiren bir adam ile geçirmiş olduğunu görürse üzülmez mi?

      Bu üzülme hâli, tüm dindar insanlar için tabiidir. Feride Hanım gibi İslami yaşantıyı taassup derecesine vardırmış olanlarda bu teessürün hükmü daha ziyadeye varacağı aşikârdır. Diyebiliriz ki, Demir Bey’i şu hasta hâli ile kapı dışarı etmiş olsa bile Feride Hanım kınanmaz. Ancak yine de o dindarlığın vermiş olduğu merhamet düşüncesiyle biçare hastayı üzmeyi düşünmemiştir.

      Ama kendi üzüntüsünün pek ziyadeye vardığını gizleyemeyiz. Şu sırrın inkişafı gününden itibaren biçare kadıncağız üzüntüsünden âdeta erimeye başlamıştı. Bundan sonra kocasıyla nasıl ömür geçireceğini bilemediğinden veyahut hiç de ömür geçiremeyeceğine hüküm verdiğinden dolayı değil! Şimdiye kadar nasıl ömür geçirebilmiş olduğunu düşündükçe ızdırabından vücuduna kıymayı bile düşünüyordu.

      Kâh oluyordu ki kendi kendisine teselli vermeye çalışarak:

      “Benimkisi de artık delilik ya! İşte heriften ayrılmaya karar verdim! Yüreğim rahat etmeli değil midir? Şimdiye kadar geçen zaman geçmiş gitmiş! İyi de olsa geçmiş, fena da olsa geçmiş!” sözleriyle epeyce üzüntüsünü teskin ediyordu. Hatta şu tesellinin ardından Demir Bey hakkındaki nefret ve düşmanlığına da bir sükûnet gelerek:

      “Varsın aslen Fransız olsun! Mısır askerlik hizmeti esnasında Müslümanlığı kabul etmiş. Yirmi beş yıl birlikte yaşadığımız hâlde asıl lisanıyla bir kelime bile konuştuğunu işitmemiş olmam onun bu din değiştirme konusunda samimi olduğunu göstermez mi? İşi lüzumsuz büyütmek de manasızdır.” demeye kadar da varıyordu. Fakat şu yirmi beş senelik müddet zarfında asli mensubiyetini zevcesine belli etmemiş olmasını Demir Bey’in dürüstlüğüne sığdıramıyordu. Yirmi beş yıl müddet kendisini bu şekilde aldatmış olmasını yine aklına sığdıramayarak yine kendini yiyip bitirmeye başlıyordu.

      Aradan birkaç gün geçtikten sonra oğlu Mustafa Kamerüddin Bey Paris’ten geldi. Biçare çocuk pederin evine o kadar çekinerek yaklaşıyordu ki görseydiniz yüreğiniz acırdı.

      Mazur değil midir? Acaba pederi hayatta mı? Yoksa validesi kendisini feryatlar figanlarla mı karşılayacak? Bu hâl zor bir hâldir. Mevla bu hâli gurbetten gelen hiçbir kimseye göstermesin.

      Mustafa Kamerüddin Bey konağın kapısını çaldı ve Mehmet Ağa kapıyı açtı. Bereket versin ki kapıyı açan Mehmet Ağa oldu. Bahçıvan Selim Nişo veyahut Aşçı Şaban kapıyı açmış olsalardı, daha kötü olurdu. Çünkü bunlar beyin Fransa’ya gidişinden sonra konağa girmiş olduklarından beyi tanımazlardı. Mehmet Ağa ise eski emektarlardan olmakla beyin kapıdan girdiğini görür görmez koşup eteklemekle sarılmak hareketlerini birbirine katarak:

      “Vay velinimetim! Vay velinimetzadem! Safa geldiniz! Ne kadar da büyümüşsünüz!” diye sevinç gösterince pederinin hayatta olduğunu Mustafa Kamerüddin Bey ilk önce Mehmet’in neşesinden anladı. Ardından:

      “Pederim nasıl? Onu haber ver! Allah aşkına doğru söyle!” sualini sorunca Mehmet Ağa’dan:

      “Şimdi üst kata çıkar görürsünüz! Hamdolsun beyefendi kurtuldu. Fakat bilmiş olunuz ki âdeta kefeni yırtarak kurtulmuştur.” cevabını alınca delikanlı bütün bütün ikna olarak merdivenden yukarıya fırladı.

      Kapının çalınması ve açılması ile konuşulması bir oldu. Feride Hanım zaten onun sesiyle kendine gelmişti. Mustafa Kamerüddin Bey merdivenden yukarıya çıkarken validesi de hemen merdivene doğru yürüyordu. Divanhanede valide ile oğul karşı karşıya gelerek sarmaş dolaş oldular. Feride Hanım iki elleriyle oğlunun başını tutup kendisine çekerek şapır şapır birkaç defa öptükten sonra başı yine ellerinden bırakmaksızın ileriye doğru dürterek ve yakından hayran hayran bir daha temaşadan sonra yine kendisine çekip tekrar öpmeye başlıyordu. Bu hareketler esnasında delikanlı da validesine sarılarak onun şefkatli öpücüklerine hasret öpücükleriyle karşılık veriyordu. Ana ile oğlun şu kavuşmaları öyle bir levhadır ki bir hikâye yazarının kaleminden ziyade onu bir ressamın fırçası tasvir etmelidir.

      İki dakika kadar devam eden şu ilk buluşmayı müteakip Mustafa Kamerüddin Bey pederi hakkında validesinden de bir haber almak hususunda acele etti. Sordu ki:

      “Pederim nasıldır? Mehmet’in verdiği haber doğru mudur? Pederim kurtuldu mu?”

      “Kurtuldu!”

      Feride Hanım’ın bu kelimeyi nasıl telaffuz ettiğini tahmin edersiniz? Oğlu ile buluşmadan dolayı sevinç hâlinde bulunan kadıncağızın tavrında bin sevinç alameti daha peyda olarak mı söylediğini tahmin edersiniz?

      Gerçi Mustafa Kamerüddin Bey de bu kanaatteydi. Ancak o dakika biçare Feride Hanım’ın kocası aleyhindeki düşmanlık ve nefretine en ziyade

Скачать книгу