Dünyanın Mihveri Kadın mı Para mı?. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Dünyanın Mihveri Kadın mı Para mı? - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 6

Жанр:
Серия:
Издательство:
Dünyanın Mihveri Kadın mı Para mı? - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      “Bugün bana birkaç lira vermeyecek misiniz?”

      “Hayır dedim ya…”

      “Bir ikinci ricam var, onu da kabul etmezseniz beni insanlıktan iğrendirmiş olursunuz.”

      “Demek hepimiz insanız. Bu nedenle öteki insan kardeşlerimize karşı iyi olmak gereğini hissediyoruz. Hep bu kanun üzerine harekete karar versek fenalıkların çoğu düzelir. Nedir rican?”

      “Kendime bir yer buluncaya kadar bavulum burada kalsın.”

      “Şimdiye kadar yersiz miydin? Nerelerde vakit geçiriyordun?”

      “Pansiyon değiştiriyorum.”

      “Bulunduğun pansiyona borcun birikti. Nasılsa oradan bavulunu aşırdın. Şimdi kendini bir süre daha bedava besletecek yer arıyorsun. Yeni bir macera peşinde dolaşacaksın.”

      “Bana karşı kötü şeylerden başka bir şey düşünmüyorsunuz.”

      “Peki, bavulun burada birkaç gün kalsın. Fakat içinde çalınmış eşya varsa beni de sana yatak tutarlar.”

      “Beni çok düşkün görüyorsunuz. Çünkü doğru düşünmüyorsunuz. Çalmışsam para eder şeyler çalmış olacağım. Bavulumda böyle kıymetli mal bulunsa satar, işimi görürdüm. Sizden neye para isteyeyim?”

      “Paran yok. Nereden geleceği belli değil. Her ne pahasına olursa olsun kendine bir yer bulmak zorundasın. Ağır, durum çok ağır!..”

      Edip Münir yalvaran bir boyun eğişle:

      “Şimdi insanların birbirlerine kardeşçe yardım etmeleri gereğini söylüyorsunuz. Sonra çok ağır durumda gördüğünüz bir zavallıya elinizi uzatmıyorsunuz.”

      “Oğlum, insanlar ahlaksızları yola getirmek için bir ceza usulü bulmuşlardır. Ceza ile yüzde kaç kopuk ahlaklandırılır? Burasını şimdilik konunun dışında tutuyorum. Sen de yaptıklarının cezasını çekerek belki biraz uslanırsın. Geçimini sudan çıkarıncaya kadar seni kendi hâline bırakmayı uygun görüyorum.”

      “Bunu da bir iyilik sayıyorsunuz.”

      “Şüphesiz…”

      “Teşekkür ederim. Allah’a ısmarladık.”

      “Uğurlar olsun…”

      4

      Hacı Ömer Efendi gerçekten hac etmiş bir adam değildir. Ticarette hacı, hoca, hafız gibi sıfatların müşterilere güven verdiğini bildiği için kendine böyle bir unvan vermeyi uygun görmüştür. Bu da en ahlaklıların bile insanların zaaflarından yararlanmayı düşündüklerine iyi bir örnektir.

      Edip Münir gittikten sonra Ömer Efendi’nin zihni beş on dakika kadar bu acayip gençle oyalandı, sonra yine işiyle uğraşmaya başladı. Onu da bir köşede duran bavulu da unuttu.

      Ertesi günü öğleye doğru mağazadan içeriye bir polisle tanımadığı bir adam girdi. Polis selam verdikten sonra:

      “Efendi, dün sabah buraya Edip Münir adında bir genç gelmiş.”

      Ömer Efendi bu ani soru karşısında birden şaşaladı. Ne desin? Edip Münir’in geldiğini doğrulasın mı? Hayır mı desin yoksa? Tecrübeli ihtiyar böyle hususlarda doğruluktan ayrılmanın tehlikesini bildiğinden bir iki yutkunduktan sonra karşılık verdi:

      “Evet, geldi.”

      “Akrabanız mıdır?”

      “Hayır. Rahmetli babasını tanırdım. İyi bir adamdı.”

      “Elinde bir de büyücek bir bavul varmış?”

      “Evet, vardı. (eliyle göstererek) İşte şurada duruyor.”

      Polis bavula doğru baktıktan sonra yine Ömer Efendi’ye dönerek:

      “Bu genç için açılmış iki türlü dava var. Birincisi Şenlik Pansiyonu’na kırk beş lira kadar bir borç biriktirdikten sonra bavulunu alıp kaçması. İkincisi de Madam İlya’nın altın bileziğini çalmış olmasıdır.”

      Ömer Efendi acınmayla başını sallayarak:

      “Pansiyona borcu birikmiş olduğuna bir şey diyemem. Ama bilezik çalmış olduğunu kolayca kabul edemem.”

      Polisin yanındaki adam birdenbire söze karışarak:

      “Efendim, benim adım Dimitri’dir.”

      Ömer Efendi bir şaşırmışlıkla:

      “Adınız Dimitri olsun, Kosti olsun, bunun bir önemi yok.”

      Dimitri: “Yok, hani ya kendimi tanıttırarak laf söylemek isterim. Ben Şenlik sahipleri İlyaların yakından dostlarıyım. Pansiyonda geçen her olaydan haberim vardır. Edip Münir Bey’i de tanırım. Şenlik’e olan borcunu da bilirim. Dün sabah Edip Münir’i elinde bavuluyla Eminönü’nden geçerken gördüm. Şüphelendim. Kendimi göstermeden peşine düştüm. Dosdoğru geldi, bu mağazaya girdi. Bu işe mim koydum. O günü işlerim çoktu. Şenlik’e uğrayamadım. Ertesi günü gittim. Pansiyonu altüst buldum. ‘Telaş etmeyiniz. Ben Edip Münir’in nerede olduğunu biliyorum.’ dedim. Elime ayağıma sarıldılar. Şaşıyorlar efendim, bavulu pansiyondan nasıl aşırdığına şaşıp şaşıp kalıyorlar. Orada kapıcı bir Barba Niko vardır. İçeriden dışarı, dışarıdan içeri kuş uçurtmaz. Bir kedi, fare deliğini nasıl beklerse kapıya öyle dikkat eder. Koca bavul palto altında gitmez. Cebe sığmaz. Bu zamanda ‘pikpoketlik’, hokkabazlık gibi bir zanaat olmuştur. Duyurmadan gözden sürmeyi çalıyorlar. Bu işi gören delikanlıdan ben her hüneri, her ustalığı umarım. O günü bavulla beraber madamın altın bileziği de yok olmuştur. Bavulu veriniz. Alıp Şenlik Pansiyonu’na götüreceğim. Borcunu versin, malını alsın.

      Ömer Efendi: “Dimitri Efendi, bu emanet bavul… Şenlik Pansiyonu’na gönderilemez. Siz lafınızı bitirdiniz. Artık susunuz. Burada zabıta memuru var, ne olacağını o söylesin…”

      Polis: “Bavulun sahibi buraya ne vakit gelir?”

      Ömer Efendi: “Dün gitti. Nereye gittiğini, buraya ne vakit geleceğini bilmiyorum.”

      Polis: “Bavulu alıp komiserliğe götüreyim. Sahibi gelsin, oradan alsın.”

      Ömer Efendi: “Efendim, bavul Edip Münir’in malıdır. Onu bir yerden çalmış değildir. Borca karşılık zapt etmek de kanuna uygun değildir. Keyfe göre bir harekettir. Alacak meselesi de ayrıca dava olunacak bir şeydir. Çalındığı iddia edilen bileziğe gelince; bu hırsızlık da ispata ihtiyaç gösterir.”

      Dimitri Efendi: “Açalım bakalım içinde ne var?”

      Ömer Efendi: “Bir kere bavulun anahtarı yok.”

      Dimitri Efendi: “Bir anahtar uydururuz.”

      Ömer

Скачать книгу