Osmanoğulları. Ahmet Cevdet Paşa

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Osmanoğulları - Ahmet Cevdet Paşa страница 9

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Osmanoğulları - Ahmet Cevdet Paşa

Скачать книгу

şerhi yedi yüz on yedi yılında tamamlamıştı.

      Şeyh Edebali’nin akrabasından Bilecik Kadısı Mevlana Çandarlı Kara Halil de o asrın büyük ulemasından olup, çok akıllı ve devlet işlerini görmeye gücü yeten, değeri yüce bir zat idi.

      O asrın şeyhlerinden ve ermişlerinden, Konya tarafında Muhlis Baba diye biri vardı. Onun oğlu Âşık Paşa da keşfi açık bir adamdı. Türkçe tasavvuf yolunda bazı eserleri vardır. “Âşık Paşa Divanı” diye bilinir. Onun oğlu Ulvan Çelebi de hâl ehli ve cerbezeli biri idi.

      Yine o asrın meşhur şeyhlerinden biri de Ahi Hasan diye bilinen Şeyh Hasan idi. Ahi Evren, Geyikli Baba, Kumral Abdal ve Tuğlu Baba gibi meczup şeklinde olup ermiş sanılan bazı kimseler de vardı.

      Hâl Tercümesi

      Cennetmekân Sultan Osman Şah Gazi Hazretleri, kara yağız, orta boylu ve değirmi yüzlüydü. Göğüs ve omuzlarının arası genişti, ayakta durduğu zaman elleri dizlerinden aşağıya inerdi. Başına kırmızı çuhadan yapılmış, Çağataylılar biçiminde horasani giyerdi. Heybetli, güzel yüzlü, tatlı dilli ve ağırbaşlı bir padişah idi. Cesur Türklerden, eşsiz bir kahramandı. Savaşta herkese hayret verecek ve ibret gösterecek şekilde, fedakârca gayret ve hareket ederdi. Devlet işlerinde bile çok alçak gönüllüydü. Silah arkadaşlarının görüşlerini dinlerdi. Okuryazar değildi. Fakat ulemayı sayardı. Aldığı şehirleri camiler, mektepler, başka hayrat ve devlet binaları ile süslerdi. Adaleti herkesçe bilinirdi. Hükümlerinde hür, bağımsız kadılar tayin ederek İslam’ın ilk zamanlarında olduğu gibi mahkemeleri beylerin müdahalesinden kurtardı. Geçmişteki salih adamlar gibi çok dindardı. Mal toplamaya eğilim göstermezdi; oysa çok cömertti. Fakirlere, dullara ve yetimlere yedirip içirmesi ve bağışı çoktu. İslam milletini düştüğü dağınıklıktan kurtaracak olan Osmanlı Devleti’ni çok kuvvetli temeller üzerine kurup gitti.

      Çok alicenaptı. Evlat ve torunlarının fethedecekleri memleketlerin haritasını sanki zihninde çizmişti. Türkçenin kabalığı alınarak, incelik ve hoşluk kazanarak kendisini gösteren şirin Osmanlı lisanının onun zamanında oluşmaya başladığına, şu manzumesi yeterli bir delildir.

      Sultan Osman’ın Manzumesi

(1)

      Gönül kerestesi ile

      Bir yeni şehr-ü pazar yap

      Zulmeyleme rençperlere

      Her ne istersen var yap.

(2)

      Eski yeni şehri bâri

      İnegöl’e dek hep vârı

      Kırıp geçirdik küffârı

      Bursa’yı da yık, tekrar yap.

(3)

      Kurt olup gel, gir sürüye

      Aslan ol, bakma geriye

      Çâr olup hay de çeriye

      Dil geçidini hisar yap.

(4)

      İznik şehrine hor bakma

      Sakarya suyu gibi akma

      İznikmid de al yakma

      Her burcunda bir hisar yap.

(5)

      Osman Ertuğrul oğlusun

      Oğuz Karahan neslisin

      Hakk’ın bir kemter kulusun

      İstanbul’u aç, gülzar yap.

      Eski Yenişehir, Pazar, İznikmid, Dügeçidi, İznik, İnegöl; Bursa Eyaleti’ndeki memleketlerdir. Sakarya da o civarda akan bir nehirdir. Osman Gazi’nin düşündüğü gibi Bursa, uzun süre kuşatıldığı için harap olduktan sonra bayındır duruma getirilmiş ve İznikmid, harap olmaksızın aman verilerek alınmıştır. İstanbul da fetihten sonra genişletilmiş ve bayındır hâle getirilerek bir gül bahçesini andırmıştır.

      Kısacası beliğ bir şekilde söylenmiş bir manzumedir. Sultan Osman Şah, kılıcıyla birçok memleket aldığı gibi, bu manzume ile de Osmanlıcaya güzel bir çığır açmıştır. Vezni, hece sayısından oluşan parmak hesabıdır. Türkçe şiirlerin tabii veznidir. Ondan sonra Anadolu şairleri nazımda Farsça vezinlere yer vererek Türkçe şiir lehçesini değiştirmişlerdir.

      Yeri Gelmişken

      Aruz ilmini vücuda getiren İmam Halil bu fenni Arap şiirlerinin ara duraklarının belirtilmesi için ortaya koymuştu. Sonra İran şairleri, onun koymuş olduğu deyimleri alarak Farsça vezinler hakkında bir aruz fenni yaptılar. Fakat gerçekte Arapça aruz ile Farsça aruz başka başka fenlerdir. Arapçada kısa med ve sınırlı kısaltma uygun değildir. Fakat kafiyesi uzatılır ve doldurulur. Farsçada ise her kelimenin sonu uzatılabilir ve doldurulabilir. İki dilin vezinleri ona göre konmuştur. Ama Türkçede asla uzatma yoktur. Elif, he, vav, ancak hareke işareti olmak üzere kullanılır. Söylerken uzatma ve doldurma yapılmaz. Türkçenin özelliği budur. Bundan dolayı Türkçe şiirler, Arapça ve Farsça vezinlere uygulanamaz. Anadolu şairleri ise Osmanlı şiirlerinde Farsça vezinleri kullanarak, kelimelerin sonlarından başka, başlarını bile uzatmaya mecbur oldular.

      Başlangıçta Osmanlıcaya en güzel hizmet edenlerden biri, “Mevlid”in müellifi Bursalı Süleyman Efendi’dir. Bu menkıbesi o vakte göre pek güzel ve doğrusu kolay yazılmış gibi görünen fakat kaleme alınması çok zor olan bir manzumedir. Parmak hesabıyla her mısrası on bir heceden oluşur. Farsça aruza uygulanacak olursa fâilatün, fâilatün, fâilat veznine uyar. Fakat bu takdirde vezni ayarlamak için bu çok sayıdaki hecelerin uzatılması gerekir.

      Allah adı ola her işin önü

      Hergiz ebter olmaya anın sonun.

      Bu beytin Türkçe kaideye göre vezni tamdır. Ama Farsça aruz üzere kesilecek olursa, “Allah” kelimesinin uzatılması kısaltılacaktır. “Adı” kelimesinin başı ve sonu, “işin” ve “anın” kelimelerinin evvelki hecelerinin ve “olmaya” kelimesinin sonunun uzatılması gerekir.

      Bu şekilde ise Türkçenin lehçesi bozulur. Anadolu şairleri ise sonraları şiirlerinde hep Arapça ve Farsça kelimeleri kullandığından, Osmanlıca şiirler tamamen Farsça şiirler biçimine dönüşmüştür. Farsça vezinlerin çoğu parmak hesabına uyarsa da bazılarında bir beytin bir mısrasının, diğer mısrasına nazaran hareke sayısı eksik gelir.

      Saklarım gonca gibi sinede dağ-ı aşkı

      Andelibin olamaz nâlesi hemraz bana.

      Bu beytin vezni fâilatün, feilatün, feilatün, feilündür. Fakat Farsça kaide üzere feilünde “ayın” harfinin sükûn ve harekesi caizdir. Bu kaide üzere yukarıdaki beyit vezinli sayılır. Ama Türkçe kaide üzere vezinli sayılmaz. Çünkü evvelki mısrada bir hareke eksiktir.

      Meşhur Şair Keçecizade İzzet Molla, Anadolu’ya sürüldüğü zaman saz şairleri onun bazı şiirlerine, vezni yok, diye itiraz etmişler. Şairin ise onlara, kendisinin Türkçe vezinli şiirler de yazabileceğini göstermek için şu şarkıyı söylemiş olduğu, güvenilir kişilerden duyulmuştur:

      Zülfündedir benim baht-ı siyahım

      Seni sevdim budur ancak günahım.

      Osmanlı şiiri İran tarzına dönüştüğü

Скачать книгу