Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt. Сюэцинь Цао

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt - Сюэцинь Цао страница 29

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kızıl Odanın Rüyası II. Cilt - Сюэцинь Цао

Скачать книгу

hatta üçüncüye başlamıştı ki rüya gören Baoyu uykusunda öfkeyle bağırdı.

      “Bu yaşlı rahiplerin ve Taocuların söylediklerine ne diye güveneyim? Altın ve yeşim taşının evliliğine inanmıyorum ki. Taşla çiçeğin evliliğine inanıyorum ben.”

      Baochai bu sözlerle afalladı. Duyduklarının şokunu daha atlatamadan Xiren geldi.

      “Uyanmadı mı hâlâ?” diye sordu.

      Baochai kafasını salladı.

      “Bayan Lin ve Bayan Shi’yle karşılaştım. Sanırım buraya gelmediler, değil mi?”

      “Hayır, hiç görmedim. Sana bir şey söylediler mi?” dedi Baochai, muzip bir gülümsemeyle Xiren’e bakarak.

      Xiren kızardı.

      “Her zamanki gibi bir sürü saçmalık! Şaka yapıyorlar!”

      “Yapmıyorlar.” dedi Baochai. “Bu sefer değil. Ben de sana söyleyecektim ama fırsatını bulamadan sen çıkıp gittin.”

      O anda bir hizmetçi gelip Xifeng’ın Xiren’i çağırdığını söyledi.

      “Gördün mü? Sana ima ettikleri konuyla ilgili olmalı.” dedi Baochai gülerek.

      Xiren uyuyan hizmetçilerden ikisini kaldırıp iç odaya geçmelerini söyledi. Sonra Baochai ile beraber Kızıl Neşe Avlusu’ndan çıktılar. Dışarıda birbirlerinden ayrıldılar; Xiren, Xifeng’ın dairesine yöneldi. Oraya vardığında, aynen Baochai’in tahmin ettiği gibi, maaşı ve mevkisi ile ilgili Wang Hanım’ın getirdiği yeni düzenlemeler konusunda resmî olarak bilgilendirildi. Wang Hanım’a gidip teşekkür etmesi söylendi ama Büyükanne Jia’yı görmesine gerek yoktu.

      Xifeng ile görüşürken çok mahcup oldu. Wang Hanım’a da uğradıktan sonra geri döndüğünde Baoyu uyanmıştı. Nereden geldiğini sorunca kaçamak bir cevap verdi. Gayriresmî bir şekilde Baoyu’nün yatağına terfi ettiği haberini ancak akşam karanlığı çöküp, el ayak çekilince verebildi. Baoyu buna çok sevindi.

      “Umarım artık beni bırakıp gitmekten söz etmezsin!” dedi, ağzı kulaklarında. “Aileni ziyarete gidip döndüğünde, ağabeyinin seni buradan almak istediğini, artık senin için burada bir gelecek ya da kalman için bir neden olmadığını ve daha bir sürü acımasız sözler söyleyerek beni nasıl korkutmaya çalıştığını hatırlıyor musun? Şimdi kim seni benden almaya cüret edecek görelim!”

      “Hıh!” diyerek burun kıvırdı Xiren. “Durum hiç de öyle değil. Artık ben hanımefendiye aitim. Eğer seni bırakmak istersem seninle konuşmama gerek yok. Hanımefendiden izin alıp gidebilirim!”

      Baoyu güldü.

      “Diyelim ki ben bir kabahat işledim, sen de hanımefendiden ayrılmak için izin istedin. Benim hatam yüzünden buradan ayrıldığın ortaya çıktığında, bundan en ufak bir rahatsızlık duymaz mısın?”

      “Neden duyayım?” dedi Xiren gülerek. “Eğer haydudun teki olursan neden seninle kalayım? Her zaman başka bir yolu vardır. Her zaman canıma kıyabilirim. Hepimiz bir gün öleceğiz nasılsa, sadece zamanı belli değil. Nefesin kesilecek o kadar. Hiçbir şey görmeyip duymayınca her şey bitmiş olur.”

      “Kes şunu! Sus!” dedi Baoyu eliyle kızın ağzını kapatarak. “Böyle şeyler söyleme!”

      Xiren onun zaaflarını iyi biliyordu. Samimiyetten uzak iltifatları sahte ve boş bularak sinirlenirken, doğrular söylendiğinde de üzülüp somurturdu. Xiren hiç düşünmeden içini açtığı için çok pişman oldu ve lafı hoşuna gideceğini bildiği konulara, doğanın güzelliklerine ve hoş kızlara yöneltti. Ama nasıl olduysa konu yine dönüp dolaşıp kızların ölmesine geldi. Tam kendisi konuşurken birden bunu fark eden Xiren, bocaladı. Büyülenmiş bir şekilde onu dinleyen Baoyu bu ani sessizliği karşısında güldü.

      “Senin de dediğin gibi bir gün hepimiz öleceğiz. Önemli olan nasıl öleceğimiz. O budalaların göklere çıkardıkları şey, bir âlimin imparatoru protesto ederken, bir askerin de savaş alanında ölerek ebedî bir ün kazanmasıdır. Hâlbuki ölmeseler daha iyi olmaz mı? Ama düşünüldüğünde, protesto etmenin tek geçerli zamanı hükümdar yanlış yönlendirildiğinde; dövüşmenin tek geçerli zamanı da ülke savaşta olduğundadır. Eğer âlimler şehit olmaya o kadar heves edip ilk fırsatta canlarını ortaya koyarlarsa, yanlış yönlendirilen zavallı hükümdar tavsiye alacak insanları nereden bulacak? Eğer bir asker kahramanca bir ölümün özlemini çekip daha ilk karşılaşmada kendisini öldürtürse, savaşta çarpışacak askeri olmayan ülkenin hâli ne olacak?”

      “Ama hiç şüphe yok ki eski günlerdeki o ünlü insanlar mecbur oldukları için canlarını ortaya koydular.” diye araya girdi Xiren.

      “Saçmalık!” dedi Baoyu. “Gözü kara bir generalin strateji geliştirmeden kendisini ölüme atması mı gerekli olan? Memurların hâli daha da beter. Onlar kitaplardan birkaç paragraf ezberliyorlar, hükûmetin en ufak bir hatası olduğunda, sırf ün kazanmak adına rastgele protesto ediyorlar. Bir öfkeye kapılıp ölümüne susamak mı gerekli olan? Hâlbuki bir hükümdarın gücünü göklerden aldığını bilmeleri gerekir. Gökler böyle dev bir sorumluluğu değersiz birinin omuzlarına yükler mi? Şerefleri için ölen, çok önemsediğiniz o insanların hepsi sadece kendi ünlerinin ve zaferlerinin peşindedir aslında, asil ilkelerin değil.

      “Benim şanlı ölüm düşüncem, şimdi siz hepiniz yanımdayken ölmektir. Gözyaşlarınız birleşip büyük bir nehir oluşturur, cesedim üzerinde yüzerek kuş uçmaz, kervan geçmez, uzak yerlere gider; orada rüzgâr kemiklerimi alıp götürür, bir daha asla insan olarak tekrar dünyaya gelmem. İşte o zaman bu güzel bir ölüm olur!”

      Xiren böylesine delice konuşmaları kısa kesmek için yorgun olduğunu söyleyerek cevap vermeyi bıraktı. Baoyu de gözlerini kapatıp hemen uykuya daldı.

      Ertesi sabah bu konu tamamen unutulmuştu.

***

      O gün Baoyu artık Bahçe’den sıkılmış gibi görünüyordu; sanki bütün cazibesi onu bıktırmaya başlamıştı. Ruhun Dönüşü’nden bazı şarkılar hatırladı ve iki kere söylemesine rağmen tatmin olmadı. Ona, Armut Ağacı Avlusu’ndaki on iki küçük sanatçı arasında en iyi şarkı söyleyenin genç hizmetçileri canlandıran Lingguan olduğunu söylemişlerdi. Gidip onu bulmaya karar verdi; kendisi için aryalar söylemesini isteyecekti. Avluda rastladığı Baoguan ve Yuguan onu sevinçle selamlayıp içeri davet ettiler.

      “Lingguan nerede?” diye sordu.

      Kızlar koro hâlinde, “Odasında.” dediler.

      Baoyu hemen gösterdikleri odaya gitti. Lingguan odada yalnızdı; yatağına uzanmıştı. Baoyu’nün girdiğini görünce hiç istifini bozmadı. Pes etmeyen Baoyu yanına oturdu; kızlarla birlikteyken alışkın olduğu gibi, gayet samimi bir şekilde gülümseyerek kendisi için Ruhun Dönüşü’nden bahçeyi ziyaret konulu bölümü okumasını istedi. Ama Lingguan beklendiği şekilde karşılık vermedi. Hemen doğrulup yanından kalktı. Şarkı söyleme ricasına karşı soğuk ve somurtkan bir ifadeyle sesinin kısıldığını söyledi.

      “Ses

Скачать книгу