Kızıl Odanın Rüyası III. Cilt. Сюэцинь Цао

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kızıl Odanın Rüyası III. Cilt - Сюэцинь Цао страница 35

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kızıl Odanın Rüyası III. Cilt - Сюэцинь Цао

Скачать книгу

geldik.” dedi Jia Rong. “Babam hemen sizi görmem için beni gönderdi. Her şey bitene kadar sizi burada kalmaya ikna etmemi istedi.”

      Bunu söylerken teyzelerine göz kırptı. Erjie gülmemek için kendisini güç tutarak güya öfkeden dişlerini gıcırdatır gibi yaptı.

      “Seni dilbaz maymun!” dedi. “Bizi babana annelik edelim diye mi burada tutuyorsunuz?”

      “Endişelenmeyin!” dedi Jia Rong, yaşlı kadına bakarak. “Babam her zaman sizin iyiliğinizi düşünüyor. Yıllardır teyzelerim için mevki sahibi, zengin ve yakışıklı gençler arıyor. Son seyahati sırasında biriyle karşılaştı bile.”

      O şaka yapıyordu ama yaşlı kadın onu ciddiye alıp bu müstakbel damadın adını sordu. Erjie gülerek nakışını bir kenara koyup Jia Rong’a vurmaya gitti.

      “Sen onun dediklerine bakma, anne! Berbat bir yalancının teki!”

      Hizmetçiler bile öfkeyle karşı çıktılar.

      “Göklerdeki Efendi seni duyduysa, yıldırımlara dikkat etsen iyi olur!” dedi bir tanesi. O sırada bir uşak içeri girdi.

      “Bize söylediğiniz bütün işleri bitirdik, Efendi Rong. Şimdi gidip beyefendiye her şeyin hazır olduğunu söyleyebilirsiniz.”

      Bunun üzerine Jia Rong yüzünde gülücüklerle fırlayıp çıktı. Ama daha sonra olanlar gelecek bölümde.

      64. BÖLÜM

      İffetli bir kız hüzünlü bir inzivada beş güzel kadın için şiir yazar.

      Şehvet düşkünü bir hovarda dokuz dragon kolyesini düşürür.

      Jia Rong her şeyin hazır olduğunu öğrenince, tapınağa gidip babasına haber verdi. Şehre gidecek tören alayı için bütün hazırlıklar başlatıldı. Taşıyıcılar ayarlandı, nişanlar, cenaze bayrakları ve diğer tüm kişisel eşyalar geceden hazırlandı; dost ve akrabalara haberciler gönderilip tören alayının dördüncü gün, sabah saat beşte yola çıkacağı bildirildi.

      Tabii ki tören alayının göz kamaştırıcı bir ihtişamda olduğunu ve çok fazla misafirin katıldığını söylemeye gerek yok. Demir Eşik Tapınağı’ndan Ning Konağı’na kadar olan yol boyunca iki tarafa dizilen binlerce izleyiciden çeşit çeşit tepkiler geliyordu. Bazıları gördüklerinden keyif alıyor, bazıları bu manzarayı yaratan zenginliğe hayranlık, bazıları da kıskançlık duyuyordu. Suratlarını ekşiten birkaç Konfüçyüsçü âlim burun kıvırıp, bu kadar müsrifliğin kedere hiç uygun olmadığını mırıldanıyorlardı. Tören alayı güzergâh boyunca geçerken her yerden fısıltılar yükseliyordu.

      Saat üç civarında konağa vardılar. Tabut ana salondaki mabedine yerleştirildi; adak sunumları yapıldı; matem tutuldu. Ondan sonra dost ve akrabalar yavaş yavaş dağılmaya başladılar. Sadece misafirlerin ağırlanmasında yardımı dokunacak aile üyeleri kaldılar. Kalanlar arasında Jia soyadını taşımayan tek kişi Xing Hanım’ın erkek kardeşi Xing Dequan’di.

      Etrafta ziyaretçiler olduğu sürece gelenekler gereği, Kuzen Zhen ve Jia Rong’un tabutun yanında kederli bir şekilde durmaları, kutsal metinlerin yas tutan oğuldan emrettiği şeyleri yerine getirmeleri gerekiyordu ama son misafirleri gider gitmez ok gibi fırlayıp içerideki genç hanımların arasına katıldılar.

      Bu süreç boyunca Baoyu’nün de matem kıyafeti giyip, her gün Ning Konağı’na tabutun yanına gitmesi bekleniyordu. Xifeng her gün gidecek durumda değildi ama sutra okumaları olduğu günlerde ve misafirlerin sayısı fazlayken ayaklarını sürüye sürüye gidiyor, You Shi’ye yardım ediyordu.

      Bir sabah ilk adak sunumunun ardından Kuzen Zhen ve Jia Rong, kısa geceler ve uzun, yorucu günler boyunca tabutun yanında uyuklayarak yatarlarken, Baoyu misafir olmadığına göre eve dönüp Daiyu’yü görebileceğini düşündü. Yolda Kızıl Neşe Avlusu’na uğrayınca her yeri sessiz ve ıssız buldu. Etrafını çevreleyen koridorun serinliğinde birkaç yaşlı kadın ve küçük hizmetçi kâh oturuyor kâh uzanıyordu. Onları rahatsız etmek istemedi ve kendi başına eve girecekti ama tam girişe yaklaşırken, Sier onu gördü ve kapı perdesini kaldırmak için ayağa kalktı. Daha bunu yapmaya fırsat bulamadan, Fangguan koşarak dışarı çıkınca az kalsın Baoyu ile çarpışacaktı. Tam zamanında toparlandı.

      “Burada ne yapıyorsunuz?” diye sordu, yüzünde memnun bir şaşkınlık ifadesiyle. “Qingwen beni yakalamasın sakın! Beni dövmeye çalışıyor.”

      İçeriden ufak tefek bazı eşyaların yere atıldığı duyuluyordu ve çok kısa bir süre sonra Qingwen kapıdan çıktı.

      “Neredesin, küçük sürtük!” diye küfretti. “Kaybettiysen dayağı yiyeceksin. Baoyu’ye sığınmaya çalışmanın faydası yok. Çünkü bugün o burada değil.”

      Baoyu gülerek yolunu kesti.

      “O daha çok küçük. Ne yaptı da seni kızdırdı bilmem ama benim hatırım için affedebilir misin?”

      Baoyu’nün o anda birdenbire ortaya çıkışı o kadar beklenmedik bir şeydi ki Qingwen bunu komik buldu.

      “Fangguan küçük bir cadı olabilir! Büyünün birisini bu kadar çabuk getirebileceğini hiç düşünmemiştim. Neyse, önemli değil!” dedi, şaşkınlığını üstünden atarak. “Büyü olsa da olmasa da onu yakalayacağım!”

      Baoyu’nün tuttuğu kolunu çekerek kurtarıp Fangguan’ın peşinden gitti ama Fangguan Baoyu’nün arkasına saklanıp, ona sıkı sıkı yapıştı.

      Baoyu bir eliyle Qingwen’i, bir eliyle Fangguan’ı tutup onları içeriye soktu. Batı duvarındaki sedirin üzerinde Sheyue, Qiuwen, Bihen ve Chunyan oturmuş beş taş oyunu oynuyorlardı. Kazananlar kavun çekirdeği, kaybedenler tokat alıyordu. Fangguan oyunda kaybetmiş ve tokattan kaçmaya çalışıyordu. Baoyu’nün dışarıdan duyduğu ses, Fangguan’ı kovalamaya giden Qingwen’in kucağından düşen taşların sesiydi. Baoyu manzaraya bir göz attı.

      “Ben yokken burada sakin sakin oturacağınızı sanmıştım.” dedi. “Artık günler uzadığı için yemekten hemen sonra yatıp hastalanacağınızdan korkuyordum. Kendinizi oyalayacak bir şeyler bulduğunuza memnun oldum.” Sonra birden orada olmadığını görünce “Xiren nerede?” diye sordu.

      “Ah Xiren mi?” dedi Qingwen. “Kendisini dine verdi. Yan odada Bodhidharma gibi yüzünü duvara dönmüş, yalnız başına oturuyor. Onu rahatsız etmeyi göze alamadığım için ne yaptığı konusunda hiçbir fikrim yok. Her ne yapıyorsa, hiçbir şey söylemiyor. İçeri girip kendiniz baksanız daha iyi olur. Belki de aydınlanma yaşamıştır!”

      Baoyu güldü ve içerdeki odaya gitti. Xiren’i pencerenin yanındaki kanepede oturmuş, gri ipekten bir kordona düğüm atarken buldu. Kendisi içeri girince ayağa kalktı.

      “O rezil Qingwen benim hakkımda ne yalanlar atıyor?” dedi Xiren. “Bu ağı bitirmek için buraya geldim. Ötekilerle oturup aylaklık edecek zamanım yoktu; o yüzden odamda yalnız başıma meditasyon yapmak istediğimi söyledim. Bodhidharma! O kızın dudaklarını kopartacağım!”

      Baoyu

Скачать книгу