Kızıl Odanın Rüyası IV. Cilt. Сюэцинь Цао

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kızıl Odanın Rüyası IV. Cilt - Сюэцинь Цао страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kızıl Odanın Rüyası IV. Cilt - Сюэцинь Цао

Скачать книгу

dedi çocuk.

      “Ama Efendi Bao’nın okulda olduğunu gayet iyi biliyorsun, ne diye bekliyorsunuz?”

      “Ben de öyle söyledim.” dedi çocuk, süklüm püklüm bir şekilde. “O zaman size söylememi ve cevabınızı almamı istedi.”

      Xiren sert bir şekilde azarlamak üzereydi ki diğerinin de sinsice yaklaştığını gördü. Dikkatle bakınca bu sinsinin Jia Yun olduğunu anladı. Hizmetkâr çocuğa döndü.

      “Zamanı gelince mektubunun Efendi Bao’ya iletileceğini söyle ona.” dedi.

      Jia Yun’ün ağır ve sinsi ilerleyişi, aslında güzel Bayan Xiren ile yüz yüze konuşma niyetini saklamak içindi. Neredeyse amacına ulaşmak üzereyken, gayet net şekilde duyduğu ret ifadesi üzerine planından vazgeçip durakladı. Xiren dönüp Kızıl Neşe Avlusu’na doğru yoluna devam etti. Kederli Jia Yun, hizmetkâr çocuk eşliğinde Bahçe’den çıktı.

      Xiren, Baoyu okuldan dönünce bu olayı anlattı.

      “Bugün Batı Sokağı’ndan Efendi Yun buraya geldi.” dedi kısaca.

      “Ne istiyormuş?”

      “Senin için bir not bıraktı.”

      “Nerede? Bakalım ne diyor.”

      Sheyue hemen gidip kitaplıktan alıp geldi; Baoyu’ye verdi. Zarfın üzerinde, ‘Saygıdeğer Amcama’ diye yazıyordu.

      “Ne komik!” dedi Baoyu. “Babası olduğumu sanıyordum!”

      “Ne?” dedi Xiren.

      “Önceki yıl, bana beyaz begonyalar gönderdiğinde ‘İtaatkâr ve Sevgi Dolu Oğlun’ diye yazmıştı ya, unuttun mu? Şimdi amcalık makamına düşmüşüm…”

      “Gerçekten hiç utanmanız yok!” diye bağırdı Xiren. “Onun gibi yetişkin biri oğlun diye geçiniyor, öyle mi? Daha aklı başında olması lazım! Sana gelince… Bao Baba! Sen daha…”

      Xiren durdu. Kıpkırmızı oldu, hafifçe gülümsedi. Baoyu ne demek istediğini biliyordu.

      “Kim bilir?” dedi. “Belki beni manevi babası olarak görüyordur. ‘Çocuğu olmayan keşişin pek çok sadık oğlu olabilir.’ derler. Bunu kabul ettim çünkü bence oldukça zeki ve sevimli biri. Eğer fikrini değiştirmişse, üzülürüm.”

      “Aslını sorarsan benim tüylerimi ürpertiyor.” dedi Xiren ve Baoyu mektubu açarken devam etti. “Sinsice yaklaşmaya çalışıyor ve kaypak bir hâli var. Ona zerre kadar güvenmiyorum.”

      Baoyu, mektubun içeriğine öylesine dalmıştı ki Xiren’in söylediklerine pek kulak vermedi. Xiren mektubu okuyan Baoyu’nün yüz ifadesini inceledi. Kaş çatma, gülümseme, sonra baş sallama ve nihayetinde tahammülsüzlük.

      “Ne diyor?” diye sordu okumayı bitiren Baoyu’ye.

      Baoyu, cevap vermek yerine mektubu yırtıp attı. Xiren konuyu değiştirmenin daha akıllıca olacağını düşündü.

      “Yemekten sonra çalışmayı düşünüyor musun?” diye sordu.

      “Aşağılık herif!”

      “Ne oldu?” diye sordu Xiren gülerek.

      “Neyse, boş ver! Haydi yemek yiyelim. Sonra hemen yatacağım. Biraz hasta hissediyorum.”

      Küçük hizmetçilerden birine bir ateş yakıp mektubu içine atmasını söyledi.

      Yemek kısa sürede hazır oldu ama Baoyu’nün pek iştahı yoktu, suratını asıp önüne bakarak oturuyordu.

      Xiren, her türlü baskı ve ikna çalışmalarından sonra nihayet bir lokma almasını sağlayabildi ama ardından tabağı bırakıp kendisini yatağına attı. Birdenbire ağlamaya başladı.

      Ne Xiren ne de Sheyue buna bir anlam verebildi, şaşırıp kaldılar.

      “Haydi ama bize söylemen lazım.” diye karşı çıktı Sheyue. “Yun mudur nedir, hep onun yüzünden! Seni bu kadar etkileyecek ne yazmış olabilir, bir gülüyorsun, bir ağlıyorsun. Eğer böyle tuhaf davranmaya devam edersen, bizi endişeden öldüreceksin!”

      Kendisi de ağlamak üzereydi. Xiren gülmeden edemedi.

      “Sheyue canım, durumu daha da berbat etmesene! Zaten yeterince sıkıntı yarattı, bir de sen başlama. Bu mektubun seninle ne ilgisi var?” dedi.

      “Ne aptalca bir laf!” dedi Sheyue. “Kim bilir ne saçmalıklar yazdı. Her şey olabilir. Beni neden işe karıştırıyorsun? Belki de seninle ilgili bir şeydir.”

      Xiren cevap vermeden Baoyu yattığı yerden bir kahkaha attı, doğrulup oturdu, üstünü başını düzeltti.

      “Tamam, bu kadar yeter. Artık uyuyalım. Yarın erkenden okula gideceğim.” dedi, sonra da yatıp uykuya daldı.

      Kızlar da yattılar ve gece sorunsuz bir şekilde geçti. Ertesi sabah tuvaletini tamamlayan Baoyu okula doğru yola çıktı. Daha kapıdan yeni çıkmıştı ki aklına bir şey geldi, Mingyan’e beklemesini söyleyip geri döndü.

      “Sheyue!” diye seslendi.

      Kız koşarak geldi.

      “Ne oldu?”

      “Eğer bugün Yun buraya gelirse, bir daha rahatsızlık vermemesini söyle, yoksa büyük hanımefendi ve Sör Zheng’a bildireceğim.”

      “Tamam.” dedi Sheyue.

      Baoyu tekrar yola koyuldu ama giderken telaş içinde gelen Yun’le karşılaştı. Yun, Baoyu’yü görünce hemen selamladı.

      “En içten tebriklerimi sunuyorum, amca!” dedi.

      Baoyu bunu mektubunda sözünü ettiği konuya yordu ve ters bir şekilde cevap verdi.

      “Her şeye burnunu sokan patavatsız! İnsanların başka dertlerle uğraşmaları senin için hiç fark etmiyor, değil mi?”

      “Ama amca!” diye karşı çıktı Yun gülümseyerek. “Bana inanmıyorsan kendi gözlerinle gör. Dışarıda kalabalık toplanmış.”

      “Sen neden söz ediyorsun?” diye bağırdı Baoyu öfkeyle.

      O anda bir bağırtı ve alkış dalgası geldi sokaktan.

      “Dinlesene!” dedi Yun. “Şimdi inandın mı bana?”

      Baoyu daha da şaşırdı. Genel velvelenin arasında birkaç kelime yakaladı.

      “Sizde hiç terbiye yok mu? Ne diye buraya gelip gürültü çıkarıyorsunuz?”

      Başka bir ses de ona cevap verdi.

      “Sör Jia’yı terfi ettiren güç, bize müjde verme ayrıcalığı kazandırdı, diğer evler bunu

Скачать книгу