Ayaşlı ile Kiracıları. Мемдух Шевкет Эсендал

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ayaşlı ile Kiracıları - Мемдух Шевкет Эсендал страница 13

Ayaşlı ile Kiracıları - Мемдух Шевкет Эсендал

Скачать книгу

O istiyor ki bir yabancı kazanacağına banka kazansın!

      “İşin kötüsü bizim bankacılarımız da memur kafalı! Anlamıyorlar. Rusya’da…”

      Alt tarafını dinler gibi göründüm ama dinlemedim. Karnım ağrıyordu. O da dinlemediğimi ve onun verdiği misallerin bence değeri olmadığını anladı, sözünü kesti.

      İskender Bey komşumuz olur olmaz, evimizi şenlendirdi; herkesin gönlünü alacak bir şey yapmaya başladı; Faika ile eski dost, arkadaş yahut daha ileri! Faika’nın kaynanasına hemen bir örme hırka daha armağan etti, kocakarıyı sevindirdi. Bir tanıdığının yardımı ile şoför Fuat’ın aylığını artıracağını söylediler. Sonra bu söz değişti. Kendisi bir otomobil alacak, Fuat işletecekmiş, dediler. Şefik Bey’le eskiden tanışmıyorlarmış, pek tez arkadaş oldular. Şefik Bey’in de bir zaman Rusya’da bulunmuş olması, başını gözünü yararak biraz Rusça konuşması aralarında sanki bir hısımlık doğurdu, gurbette birbirini bulmuş iki hemşeri gibi yaklaştılar. İskender Bey, Türkçe konuşmak ister konuşmasındaki bozukluğu saklamaya çalışır. Şefik Bey de İskender’i görünce Rusça söyler. Onun Rusça konuşmaktan sakındığının farkında olamaz. Rusça, İskender’le onu herkesten ayırıyor, aralarında sanki bir soy yakınlığı yapıyor.

      Şefik Bey, eski hariciye arkadaşlarına rast geldikçe onlarla da Fransızca konuşmaya çalışır.

      İskender, bizim Hasan Bey’i de avlamanın yolunu buldu: Hasan Bey’i alır, odasına götürür; ona Paris’te çıkan Rus gazetesini okur, anlatır, saatlerce yüksek siyaset yaparlar. İskender ne anlar, nasıl anlatır, Hasan Bey nasıl anlar, oralarını bilmem! Yalnız bilirim ki İskender bize komşu olduktan sonra Hasan Bey’in yüksek siyasette bilgisi, sermayesi çok artmış oldu. Artık yukarı pazarda Hacı Tahir’in dükkânındakiler dayansınlar. Bu dükkân, Hasan Bey’in ve onun gibi birkaç meraklının çokça toplandıkları yerdir.

      Abdülkerim, aslından sokulgan bir adamdır. Eski Rusya’ya hasret çekmekte İskender’le çabucak anlaştılar. Bu üç adamla; Şefik Bey, İskender, Abdülkerim’le, evimizde ufak bir Beyaz Rus kolonisi kurulmuş gibi idi.

      İskender dostlarına Ayaşlının evinde oturduğunu söylemek istemiyor. Soran olursa bir dostunun evinde olduğunu bildiriyor. Birisi onunla konuşmak isterse şehrin en yüksek otellerinden birinde adres veriyor ve bu işi idare etmek için sık sık o otellere de uğruyordu. Öyle ki birçokları onu otelde oturuyor sanıyorlar, kendisini de oralardan arıyorlar. Otelciler de sık sık uğrayan, yemeklerini çok zaman oralarda yiyen bu müşteriyi otellerinde yatan müşterilerinden ayırmıyorlardı. Burada, evde kimseyi görmek istemiyor, bunun yattığı yeri öğrenen açgözler olursa onlara kendini yok dedirtiyor, burada kalmadığını, yalnız ara sıra uğradığını kapıdan söyleyip geleni savdırıyordu.

      9

      İskender’in bize bir iyiliği de dairemizin yedi numarasında oturup da bizimle daha hiç konuşmamış olan bir karı-koca ile bizi tanıştırması, konuşturması oldu.

      Her gün bir ihtiyar hizmetçi kadın gelir, bu yedi numaradakilerin odalarını toplar, temizler, sonra da gece geç saatlere kadar kalır, hizmetlerini eder. Çünkü bu karı-kocanın her gece misafirleri oluyor, ikiye üçe kadar oturuyorlardı. Kendileri dışarı çıksalar onlar da erken dönmezler.

      Gece ne kadar geç kalırlarsa kalsınlar erkek sabah erken işine gidiyor. Halide’nin söylediğine bakılırsa hanım, öğleye kadar yatıp uyuyor, kalkınca soğuk suyla da olsa yıkanıp kocasıyla öğle yemeğine gidiyor, akşama doğru odasına dönüp akşam yemeğini çayla, pastayla geçirerek gene gece yarılarına kadar oturuyormuş.

      Bunlar da Halide’ye yüz vermiyor ve iş yaptırmıyorlardı. Halide, İskender’e kırıldığı gibi bunlara kırılmıyor, iş yaptırmadıklarına aldırmıyordu.

      İskender Bey, bu komşularla nasıl tanıştı bilmem. Bildiğim onlara pek tez alışmış olmasıdır. İskender anlaşınca Şefik Bey de artık onun kuyruğu, o da sokuldu. Arkasından Faika, birkaç gün sonra Ayaşlı, bizim Hasan Bey, bunlarla beraber sekiz numaradakiler, çocuklarını uyutabilirlerse yeni tanıdıkların odalarına gitmeye başladılar. Dışarıdan yabancı misafirler olduğu geceler, bir odaya sığışamıyorlar, Faika’nın odasıyla İskender Bey’in odasına da ayrılıyorlardı. Böyle gecelerde, bütün bizim bu bölüğümüz bir ev gibi oluyordu.

      Yedi numaradaki komşularla tanışmakta ben en geriye kaldım. Her iki tarafın bu kadar çabuk, bu kadar yakın dost olmalarına şaşıyorum. İki taraf da birbirleriyle görüşmek istiyordu da neden şimdiye kadar konuşmadılar? Bizimkiler mi sokulmazlardı, onlar mı gelip konuşmazdı? Anlamıyorum. Ben konuşmuyordum, gene de konuşmuyorum. Ancak bir evde toplu yaşamak da hoştur. Toplu yaşanıyorsa neden sürüden ayrılmalı?

      Bir gün Faika:

      “Siz niçin gelmiyorsunuz? Turan Hanım sizi soruyordu.” dedi.

      “Siz oyun oynuyorsunuz. Ben oyun bilmem, sıkılırım, sizi de sıkarım.” dedim.

      “Hâki Bey de oynamıyor. Herkes birden oynayacak değil ya! Hem sıkılırsanız uzak bir yer değil ya, odanıza gelirsiniz.”

      “Doğru.” dedim. “Bakalım, uygun gelen bir gecede gideriz.”

      “Hadi, bu gece gidelim.” dedi.

      “Gidelim ama ben utanırım.” dedim.

      “Canım hanımlar sizi istiyorlar utanmıyorlar da… Ablam gelir sizi sorar, Turan Hanım’a gideriz sizi sorar! Siz de onlardan kaçarsınız.”

      “Ablanızın lakırdısını etmeyelim; benim aklım, düşüncem karışıyor.”

      Faika kahkahayı bastı:

      “Ya o da sizden öyle korkuyorsa…”

      “Aman doğru mu Allah aşkına?”

      “ ‘Ben onu görünce titriyorum.’ diyor.”

      “Kaçmalıyım bu memleketten, başka hiç çaresi yok. Bu sizin ablanız, bana her serseriliği yaptırabilir.”

      “Olur, kaçarsınız.” dedi. “Gelecek misiniz bu akşam Turan Hanım’a? Bakınız o da ne güzel bir kadın!”

      “Benim şimdi aklım altüst oldu, artık Turan Hanım’ı düşünemem.” dedim.

      “Yok canım gidelim. Size gizli söyleyeyim, o kendisi bana tembih etti: ‘Getir mutlaka.’ dedi. Artık gitmemek olur mu?”

      “Olmaz, gidelim.” dedim.

      Gittik. Turan Hanım, yirmi beş yaşlarında, orta boylu, güzel bir hanım. Yüksekten bir bakışı var ki beni sanki biraz rahatsız etti. Geçkin yaşlı, gözlüklü hoca hanımlara benzettim. İnsan onu belki sever ama darılacak, azarlayacak diye de korkar. Ben onu ilk gördüğüm ve selamladığım zaman, nasıl anlatayım sanki biraz çekindim, yanlış bir iş yapmış olmaktan korktum. Şimdi yazarken de korkuyorum: Benim bu yazdıklarımı okur, bunlar içinde kendisini tanır, sonra günün birinde karşıma çıkar da “Sen benim için ne saçmalar yazmışsın? Yazacak başka şey bulamadın mı?” derse ne derim?

Скачать книгу