Evrensellik Mitosu. Doğan Özlem

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Evrensellik Mitosu - Doğan Özlem страница 11

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Evrensellik Mitosu - Doğan Özlem

Скачать книгу

doğal olgular dünyasını değil, onun bir uzantısı olarak görülegelmiş olan tarih dünyasını da kuşatacak şekilde tekilliğin, düzensizliğin alanı sayılmış. Metafizik, algılanan dünyanın da ilkelerini veren, fakat kendileri algısal yoldan değil, ancak düşünsel yoldan elde edilebilecek veya zaten var olduğuna inanılan idelerin, ilkelerin alanı olarak görülmüş. Felsefeyle metafizik, işte tam da bu sebeple, büyük ölçüde örtüşmüşler. Evrenselin peşindeki bir düşünme çabası olarak felsefe, en azından bir ilk felsefe (prothe philosophia) ancak metafizik olabilirdi. Öyle ki, ahlaksal/sosyal yaşam için gerekli olan pratik ilkeler de yine ancak metafizik içinde bulunabilirdi. Teoloji, metafiziğin tamamlayıcısıdır. Çünkü metafiziğin nihai objesi Tanrı’dır. Teoloji, metafiziksel “ilk sebep”in “Tanrı” olarak anlaşılmasını öngörür ve böylece metafiziğin erişebileceği en üst bilginin, en yüksek Hakikat’in ne olduğunu söyler. Tanrı’nın varlığın en yüksek noktası olması gibi, teoloji de metafiziğin son basamağıdır ve metafiziği taçlandırır. Tanrı, doğal ve insani varoluşun hem belirleyicisi hem de tüm değerlerin kaynağı ve merkezidir. Ve aynı Tanrı, insan düşünmesinin kendisinden pay aldığı ve kendisine yöneldiği mercidir de. Kısacası Tanrı her şeyin öznesidir.

      Ben Tanrı-Özne’yi merkeze alan bir evrenselci felsefe tarzının ve tipinin, iki bin yılı aşkın bir süre başat felsefe tarzı ve tipi olduğunu düşünüyorum. Günümüzde de bu felsefe tarzı veya tipi, Musevi teolojisinde, (Katolik, Ortodoks ve Protestan) Hıristiyan teolojisinde, (Sünni ve Şii) İslam teolojisinde, bu teolojilerin kendi dogmalarının meşrulaştırılmasında en güçlü destek olarak varlığını yaygın bir şekilde sürdürüyor.

      İnsan-Özne

      Bu arada, yeniçağ felsefesinde Descartes’la birlikte Tanrı-Özne merkezli felsefeye rakip bir evrenselci felsefe tarzı veya tipi ortaya çıkmıştır. Öyle ki, bu yeni tarzın ve tipin yaygınlaşmasıyla, teoloji ve metafizik güdümlü tarzın ve tipin gitgide geri planda kaldığını görüyoruz. Bu yeni felsefe tipinde Tanrı artık, her şeyin merkezinde değildir; tersine, her şeyin merkezine insan konulmuştur. Başka bir ifadeyle, Tanrı-Özne’nin yerini İnsan-Özne almıştır. Bu yeni felsefe tipinde metafizik ve teoloji temel disiplinler olmaktan çıkıyorlar, daha sonra hatta 18. yüzyıl Aydınlanma felsefesinde reddediliyorlar. Temel disiplin artık, insanın bilme imkânlarını duyusal deneyim alanıyla sınırlayan ve onun bilme yetisini bu sınırlar içerisinde soruşturan epistemolojidir. Artık, metafizik ve teoloji sahte ve yapıntısal sorunların alanları sayılacaklardır (Fransız Aydınlanması: Voltaire, Diderot, D’Alembert). Algılananın dışında hiçbir şey bilinemez (sensüalistler, empiristler: Berkeley, Hume, Locke); bilgi ancak duyumların zihinsel işlemlerden geçirilmesiyle meydana gelebilir (Kant). Felsefenin temel disiplininin epistemoloji kılınmasının ardında, Descartes’la birlikte, insanın kendi varoluşunun kesinliğini kendi düşünme yetisinden çıkarması (“cogito, ergo sum”), kendisini evrenin merkezi kılması gelmektedir: Her şeyi Tanrı’ya dayanarak değil, kendinden hareket ederek bilme, her şeyde kendini ve Aklını ölçüt kılma; insanın bizzat kendi varoluşu kadar dış dünyayı ve hatta Tanrı’yı bile aynı bilme imkânları içerisinde kanıtlama. Tüm bu çabalar, bu yeni felsefe tipinde her şeyin başlatıcısı ve belirleyicisi olarak bizzat insana dayanıldığını gösteriyor. Tanrı-Özne’nin yerini, bu nedenlerle, artık İnsan-Özne almıştır.

      Bu İnsan-Özne şöyle konuşmaktadır: Algıladığım şeyin ötesinde hiçbir şey bilemem. Bilgi, algılama ve algılarımı düzenleyen zihin yetilerimin birlikte çalışmalarının bir ürünü olmakla sınırlanmıştır. Algı ötesi bir Mutlak ve Hakikat yoktur. Dolayısıyla eski tip evrenselci felsefenin salt rasyonel yoldan Mutlak’a ve Hakikat’e ulaşılabileceği iddiası, zihin yetisine deneyimden bağımsız çalışma izni vermeyen yeni felsefenin epistemolojizmi tarafından reddediliyor. Yeni felsefenin İnsan-Özne’si, aynı zamanda epistemik öznedir de.

      Descartes’ın cogito’sunun önemi de burada bir kez daha vurgulanmalıdır. Descartes’ın kendi varoluşunun kesinliğini yine kendi düşünme yetisinden çıkarsamış olması, bazıları için felsefede bir devrimi de başlatmış oluyordu. Çünkü “cogito, ergo sum” diyen birisi, kendi varoluş sebebini, dış dünyanın varoluş sebebini de, artık metafizik ilkelerde, teolojik önkabullerde ve buna bağlı olarak Mutlak’ta ve Tanrı’da aramayacaktır. Onun düşünüyor olması, sadece bu, varoluşunun teminatıdır.

      Aydınlanma, İnsan-Özne’nin kendi (büyük harfle) Aklına güveninin doruğa çıktığı dönemdir. Bununla birlikte Aydınlanma’yı karakterize eden en önemli iki özellikten birincisi, kendisine güven duyulan Aklın, insanın varoluşunun kanıtlanmasında merci olmakla birlikte, yine de tek başına doğanın evrensel ilkelerinin, yasalarının kaynağı sayılmaması, onun bu evrensel ilkeleri ve yasaları ancak deneyim içeriğinden çıkarabileceğine inanılmasıdır. Bunu da bilim

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «ЛитРес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на ЛитРес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

      Dipnotlar

      1

      Yeniçağ felsefesinde ve özellikle 18. yüzyıldan itibaren yeniçağın empirist eğilimli epistemolojisinde “öz” kavramının fenomenal olana değil, numenal olana gönderme yapan, metafizik anlamlar yüklü bir kavram olduğu ileri sürülmüş ve kavram hatta, özellikle pozitivist epistemolojide, felsefeden ve bilimden elenmek istenmiştir. Bununla birlikte, örneğin Locke’tan Husserl’e kadar, numenal olmasa da fenomenal dünya için “birinci nitelikler” (Locke) ve “eidos” (Husserl) kavramlarına başvurularak “öz”den veya “özler”den söz edildiğine de tanık olunur. Bu yazının konusu olan “bilim” de numenal “öz”ü reddetmekle birlikte, açık veya örtük, fenomenal özlerin peşinde olmuştur. Buna “bilimsel özcülük” adı verilebilir ve bizzat bilimin de bu anlamda bir “öz”ünden söz edilebilir.

      2

      Sosyal Bilimlerin (tin bilimleri, kültür bilimleri, insan bilimleri) yapı ve yöntem bakımından doğabilimlerinden farklılığını (ben de dahil) savunanların görüşlerine ileride değineceğim.

      3

      “Ortak insan doğası’’ndan söz edenler, sosyal ve tarihsel durum ne olursa olsun, kültürel ve tarihsel koşul ve koşullanmalar ne kadar değişirse değişsin; özellikle doğa nesnelerini algılayış ve biliş

Скачать книгу