TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT. Sami Şemsettin

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT - Sami Şemsettin страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT - Sami Şemsettin

Скачать книгу

Ben, on altına yaşına bastım. Rıfat Bey, o zaman on sekiz – on dokuz yaşında olacaktı.

      ÜZÜNTÜ

      Ben on altı yaşına bastığımı hatırıma getirdikçe kendi kendime, “On altı yaşında bir kız ile on sekiz yaşında bir çocuk evlenebilir. Çilemiz bitti inşallah,” diyerek seviniyordum, hatta bunu Rıfat Bey’e bile yazmıştım. Onun da ümidi tazelenmişti.

      Bir gün odamda yalnızdım, dikiş dikiyordum. Baktım ki annem girdi, kapıyı itiverdi. Yanıma geldi, oturdu, dikişime bakar gibi filân yaptı. Sonunda:

      “Kızım,” dedi. “Sen on altı yaşını geçtin, kocaya varacak vaktindir… Bahtın da uygunmuş. Seni büyük bir evden istiyorlar. Malı çok, zengin bir efendi seni istiyor. Babanla düşündük, çok uygun gördük. Allah’ın emriyle seni ona vereceğiz.”

      Bu sözü işittiğim gibi iğne elimden düştü. Gözlerimde bir duman ortaya çıktı, benzim nasıl oldu, ancak gören bilir. Söz söylemeye mecalim yok; fakat “Şayet şu efendi, Rıfat Bey’dir,” diye yine ümidi tamamen kesmedim. Her ne kadar ki annem, “Çok zengin,” dedi, bu söz bana çok ümit vermedi; fakat doğal olarak insan, ne büyük felâketlere ne de büyük mutluluklara birden bire inanamaz. Gönül bir müftüdür ki istemediği şey için pek kolay fetva vermez.

      “İşte susuyorsun. Rızan vardır demek oluyor. Artık bitti. İnşallah hayırlı…”

      “O… ne! Nasıl? Ben… şimdiden evleneyim? A! Yok annem yok! Ben… ben… ben evlenmem… Beni isteyen kim? Beni… kimse… istemez… Bunları siz kuruyorsunuz. Ben…”

      “A kızım! Sen çocuk mu oldun? İşte dedim sana ya! Bu talih her gün önüne gelmez. Nasıl beni kimse istemez diyorsun? Niçin istemeyecekler? Sen evlenmeyecek misin? Hani ya geçen hafta görücüler gelmedi mi? Senin hiç haberin yokken onlar sana baktılar, beğendiler. İşte, iş meydanda… Kocan olacak efendi Ahmed Bey isminde…”

      Ben, şu Ahmed Bey ismini işittiğim gibi, Rıfat Bey’in olmadığını anladım, ümitsizliğe kapıldım. İnsan, ümitsiz olduğu zaman – hem böyle ümitsizliklerde – mahcubiyeti de kalkar, korkusu da gider, cesur olur. Pek çok kızdım, ayağa kalktım.

      “Aa! Anne! İşte dedim a! Evlenmem vesselâm… Beni zorla evlendirmek istiyorsanız evlendiriniz. Benim rızamı niye soruyorsunuz? Ben şimdilik evlenmem,” diyerek odadan çıktım. Dadımın odasına gittim. Başımı bir yastığa koyup hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bir saat kadar böyle ağladım. Dadı mutfaktaydı. Gelip beni o halde görünce zavallı kadın şaşırdı.

      “Ne oldu? Ne oldu? Kim öldü? Ne var a kızım? Ne ağlıyorsun?” diyerek çağırdı. Ben başımı kaldırıp:

      “Dadı ne diyorsun? Niye şaştın böyle? Kim ölecek? Ah, keşke ben öleydim de bu olmayaydı! Ah, dadı! Ah!”

      “Canım ne var? Aman çabuk söyle!”

      “Ne olacak… Annem… beni… evlendirmek… istiyor… Ben şimdi…”

      “Ah, kızım! Allah’tan bulasın! Aa! Ne yaptın bana? Az kaldı bayılıyordum. İnme isabet edecekti. Of, Allah! Kalk kız, biraz soğuk su ver bana! Çabuk, çabuk! Bayılıyorum.”

      Dadıyı fena hale getirdim. Biraz su verdim, içti, kendini topladı.

      “A kızım, bunda ağlanacak bir şey var mıdır? Ben zannettim ki… Allah esirgeye! Ya efendiye ya hanıma bir şey oldu. Meğer seni evlendirecekler. Sevinmelisin a kızım, değil ağlıyorsun. Evlenmeyi kötü bir şey mi zannediyorsun? Kocayı umacı mı sanıyorsun?”

      “Yok… Yok… Ah, dadı! Sen bilmiyorsun. Ben… evlenmek… istiyorum… ama… ama yok yok… diyemem…”

      “Söyle, söyle bakalım, acemi olma…”

      “Ne söyleyeyim. Baksana! Ben şu kâğıdı okuyayım da sen dinle.”

      Böyle diyerek ve ağlayarak o malûm sözleşmeyi cebimden çıkardım. Utanarak, sesim titreyerek okudum. Dadı işitti, bu defa gülmedi. Gördü ki iş, gülünecek bir derecede değil.

      “Ağlama kuzum, gözlerini sil. Ben gider annene söylerim de razı ederiz. Haydi korkma,” diyerek kalktı, annemin yanına vardı. Ben yalnız kaldım. Biraz teselli oldum. Dadıyı dört gözle bekliyordum, dadı geldi.

      “Ee? Anneme söyledin mi, ne dedi?”

      “Söyledim ya! ‘Peki,’ dedi. Bakalım. Şimdi efendiye danışmaya gitti.”

      “Ah, babam da işitecek bunu! Ah, zavallı ben, ah! Nasıl çıkayım önüne?” diyerek kalktım. Ayaklarımı yavaş yavaş basarak babamın olduğu odanın kapısına gittim, perdenin arkasından işittim ki şu şekilde konuşuyorlardı.

      Babam: “A! Yok yok, olmaz… İmkânı yok! Olur şey mi ya? Çocuk iyi. Gerçekten iyi. Pek güzel çocuk, ama ne yapayım o babası var… Öyle adamın evine kız hiç verilir mi? Kızı öyle bir eve vermektense öldürmek daha iyidir… Sonra o zavallı çocuğun bir şeyi de kalmadı. Babası, malını mülkünü yedi, içti. Bir şey kalmamıştır. Çocuk da daha çocuk… Ne biliriz yarın onda da nasıl bir ahlâk ortaya çıkacak. O çocuk, Ahmed Bey’e tercih edilir mi hiç?”

      “Hakkın var, hakkın var, ama ne yaparsın, sana dedim a! Söz bağlamışlar ki birbirlerini almazlarsa kendilerini öldüreceklermiş. Ha! Şakaya gelmez, bir tane kızım vardır. Allah esirgeye!”

      “Adaam!8 Sözdür o… Ufak çocuk bir şey yazmış da… ne olacak?”

      “Öyle deme! Sevdadan olmadık şey yok dünyada…”

      Ben, perdenin arkasında durup bu sözleri dinliyordum ve her bir saniyede gönlüm bir ümit tarafına sapıyor ve ümitsizliklerle dönüyordu. Bir de baktım ki Gülzâr merdivenden çıkıyor. Beni gördüğü gibi, cebinden bir mektup çıkardı. Koştum, mektubu elinden kaptım, açtım, okudum. Baktım ki Rıfat Bey’in bu belâdan haberi yok, alışkanlığı üzere yazmış. Hemen odama koştum, kalemi alıp şu mektubu yazdım.

      Rıfat’ım,

      Ah! Bu mektup ne kara haberler getirecek. Ah! Beni evlendirmek istiyorlar. Ah! Beni evlendirmek ve sana vermemek! Demek oluyor ki ikimizin canına kastediyorlar. Ah, ah, Rıfat’ım! Ben anneme söyledim ki evlenmem. Dadıma sözleşmemizi gösterdim. Kendimi öldüreceğimi söyledim. Dadı buralarını anneme söyledi. Annem, babam konuşurlarken ben perdenin arkasından işittim. Seni istiyorlar, ama… evinize beni yollamak istemiyorlarmış. Rıfat’ım, valide hanımı kandırıp da seni, önce içgüveysi girmeye bırakırsa ve anneme gelip söylerse Hak Teâlâ’dan ümit ederim ki bir şey olur… İnşallah Cenâb-ı Hak iki genç insanın kanının dökülmesine razı olmaz. Rıfat’ım, Allah’a ısmarladım. Cevabını hızlı bir şekilde beklerim. Ah! Ah! Ah!

Saliha

      Bu mektubu, temize çekmeksizin Gülzâr’ın eline koydum, yolladım. O gün akşama kadar gönlüm huzur bulmadı. Odamda sürekli gezdim. Akşam, babam yemeğe çağırdıysa da gitmeye utandım. Hem de gözlerim

Скачать книгу


<p>8</p>

Bir işin öyle olmadığını, aldırılmaması gerektiğini anlatan “adam sen de” deyimi