Kayıp İtfaiye Arabası. Пер Валё
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kayıp İtfaiye Arabası - Пер Валё страница 3
“Zachrisson?”
Çalılardaki adam silkinip ona doğru yaklaştı.
“Kötü haber,” dedi Gunvald Larsson. “İki saatin daha var. Isaksson hasta.”
“Kahretsin!” dedi Zachrisson.
Gunvald Larsson manzarayı süzdü. Ardından homurtuyla karışık suratını ekşitip, “Yokuşta dursan daha iyi olur,” dedi.
“Evet, kıçım donsun istiyorsam,” dedi Zachrisson hevessizce.
“İyi görebilmek için. Herhangi bir şey oldu mu?”
Zachrisson başını hayır anlamında salladı.
“Tek bir halt olmadı,” dedi. “Az önce orada bir parti veriyorlardı. Şimdi sanki uyumuş kalmış gibiler.”
“Ya Malm?”
“O da. Işığını söndüreli üç saat oluyor.”
“Bunca zamandır yalnız mıydı?”
“Öyle görünüyor.”
“Görünmedi mi hiç? Evden çıkan oldu mu?”
“Ben kimseyi görmedim.”
“E ne gördün öyleyse?”
“Ben geldiğimden beri üç kişi içeri girdi. Bir adam ve iki kadın. Taksiyle geldiler. Bence onlar da partiye geldi.”
“Sence mi?” diye sordu Gunvald Larsson merakla.
“Eh, başka ne düşüneyim? Ben şey miyim…”
Adamın dişleri birbirine çarpıyordu, konuşmakta güçlük çekiyordu. Gunvald Larsson onu eleştirel bir bakışla süzüp şöyle dedi: “Ne misin?”
“Röntgen cihazı mıyım,” dedi Zachrisson sinerek.
Gunvald Larsson’un tersi tersti ve insanların zafiyetlerine karşı anlayışı kıttı. Bir memur olarak pek popüler değildi ve insanlar ondan korkardı. Zachrisson onu biraz daha iyi tanısaydı, asla böyle, yani doğal davranmazdı; fakat Gunvald Larsson bile bu adamın yorgunluktan bittiğini ve üşüdüğünü, durumunun ve gözlem yeteneğinin önümüzdeki saatlerde iyiye gitmeyeceğini göz ardı edemezdi. Ne yapılması gerektiğinin farkındaydı ancak bu sebepten ötürü konunun peşini bırakmaya niyeti yoktu. Sinirlenerek homurdandı ve şöyle dedi:
“Üşüyor musun?”
Zachrisson kof bir kahkaha atıp kirpiklerindeki buz saçaklarını silkelemeye çalıştı.
“Üşümek mi?” dedi can sıkıcı bir ironiyle. “Kendimi cayır cayır yanan şömine başındaki biri gibi hissediyorum.”
“Buraya komiklik yapmaya gelmedin,” dedi Gunvald Larsson. “Görevini yapmak için buradasın.”
“Evet, affedersiniz, ama…”
“Bu arada kendini sıcak tutmak, düzgün giyinmek ve düzenli aralıklarla ayaklarını oynatmak da görevinin bir parçası. Aksi takdirde herhangi bir şey olduğunda burada böyle kahrolası bir kardan adam gibi donuk kalırsın. O zaman belki de… sonrası pek komik olmaz.”
Zachrisson bir şeyden şüphelenmeye başladı. Tuhaf bir şekilde titreyip özür dilercesine şöyle dedi:
“Evet, tabii, sorun değil ama…”
“Sorun değil denemez,” dedi Gunvald Larsson öfkelenerek. “Bu görevin sorumluluğunu alma işi bana düştü ve sıradan bir beceriksiz yüzünden bu iş mahvolsun istemem.”
Zachrisson daha yirmi üç yaşındaydı ve rütbesiz bir polisti. Şu anda İkinci Bölge’nin Koruma Birimi’ndendi. Gunvald Larsson ondan yirmi yaş büyüktü ve Stockholm Cinayet Masası’nda komiserdi. Zachrisson cevap vermek için ağzını açtığında Gunvald Larsson kocaman sağ elini kaldırıp sertçe konuştu:
“Başka laga luga istemem, sağ ol. Rosenlunds Caddesi’ndeki polis merkezine gidip bir fincan kahve filan iç. Tamı tamına yarım saat sonra gene burada olacaksın, kendine gelmiş ve uyanık olacaksın, hemen harekete geçsen iyi olur.”
Zachrisson gitti. Gunvald Larsson kol saatine baktı, iç çekti ve kendi kendine, “Çaylak şey,” dedi.
Sonra arkasını döndü, çalılara yürüdü ve bayırı tırmanmaya başladı. Bıyık altından mırıldanıyor ve küfür ediyordu çünkü İtalyan üretimi kauçuk ayakkabılarının kalın tabanı buzlu taşlarda tutunamıyordu.
Zachrisson bu çıkıntının, acımasızca ısıran kuzey rüzgârına karşı korunaklı bir yer sağlamadığı konusunda haklıydı ve Gunvald Larsson da buranın en iyi gözlem noktası olduğunu söylediğinde haklıydı. Ev tam karşısındaydı ve biraz aşağıda kalıyordu. Gunvald Larsson binada ve en yakın çevresinde olanları gözlemlemeden edemedi. Pencerelerin hepsi ya tümüyle ya da kısmen buz şeridiyle kaplıydı, arkalarında ışık yanmıyordu. Tek yaşam izi bacadan çıkan dumandı, ki soğuktan rengini değiştirmeye vakit bile bulamadan rüzgâr tarafından parçalanıyor, yıldızsız gökyüzünde koca koca pamuk öbekleri şeklinde uçup dağılıyordu.
Çıkıntıda duran adam otomatik bir hareketle ayaklarını sağa sola oynattı, kuzu derisi eldivenlerinin içindeki parmaklarını oynattı. Polis olmadan önce Gunvald bir denizciydi, önce donanmada sıradan bir bahriyeliydi. Sonradan Kuzey Atlantik kargo gemilerinde çalışmış ve açık köprülerde tuttuğu birçok kış nöbeti ona kendini sıcak tutma sanatını öğretmişti. Aynı zamanda bu tür bir görevde de uzmandı. Gerçi bugünlerde kendini bu görevleri planlama ve uzaktan yönetmekle kısıtlıyordu. Çıkıntıda bir süre dikildikten sonra, ikinci katta en sağdaki pencerenin arkasında titreşen bir ışık seçebildi, sanki birisi sigara yakmak ya da saate bakmak için bir kibrit çakmıştı. Gunvald Larsson da otomatik olarak kendi kol saatine baktı. On biri dört geçiyordu. Zachrisson görev noktasından ayrılalı on altı dakika olmuştu. Şu anda tahminen Maria polis merkezindeki kantinde oturmuş, kendine kahve koyuyor ve polis arkadaşına homurdanıyordu. Kısa bir keyif anı yaşıyordu çünkü tam yedi dakika sonra adam gene gerisin geri dönecekti. Eğer asrın paparasını yemek istemiyorsa tabii, diye düşündü Gunvald Larsson öfkeyle.
Ardından birkaç dakikalığına, tam o saniye binanın içindeki insan sayısına kafa yordu. Eski binada dört daire vardı, ikisi birinci kattaydı ve ikisi ikinci kattaydı. Sol tarafta, otuzlu yaşlarında, evlenmemiş bir kadın yaşıyordu, üç çocukluydu ve üçü de farklı bir babadandı. Gunvald Larsson’un kadın hakkında bildikleri aşağı yukarı bundan ibaretti ve bu da yeterliydi. Onun altında, birinci katın sol tarafında evli bir çift yaşıyordu, yaşlılardı. Yetmiş yaşlarındaydılar ve üst katlardaki, sık