Savoy Cinayeti. Пер Валё

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Savoy Cinayeti - Пер Валё страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Savoy Cinayeti - Пер Валё Martin Beck

Скачать книгу

Benny, Lund’daki polise gidip hastaneye bir adam göndermesini söyle. Yanında kayıt cihazı olsun, belki de Palmgren bir şeyler söyleyebilir. Eğer bilinci açılırsa tabii. Ayrıca Bayan Palmgren’i de sorguya almalı.”

      Skacke tekrar ayrıldı.

      “Garsona gelince. Bana sorarsan, içeri Drakula girse ruhu duymazdı,” dedi barmen.

      Backlund sinirle çenesini tuttu. Månsson, Skacke geri dönene kadar bir şey demeden bekledi. Backlund, resmî anlamda Skacke’nin üstü olduğu için Månsson soruyu dikkatlice ikisine de yöneltti.

      “Sizce en iyi tanık kim?”

      “Edvardsson adında bir adam,” dedi Skacke. “Üç masa ötede oturuyormuş. Ama…”

      “Ama ne?”

      “Ayık değil.”

      “Alkol başımızın belası işte,” dedi Backlund.

      “Tamam, onu yarına kadar bekletelim,” dedi Månsson.

      “Merkeze beni kim atabilir?”

      “Ben,” dedi Skacke.

      “Ben burada kalırım,” dedi Backlund inatçı bir şekilde.

      “Bu resmen benim vakam zaten.”

      “Tamam,” dedi Månsson. “Sonra görüşürüz.”

      Arabanın içinde mırıldandı, “Trenler, tekneler…”

      “Sence adam kaçtı mı?” diye sordu Skacke tereddütle.

      “Kaçmış olabilir. Neresinden tutarsan tut, aramamız gereken bir sürü insan var. Kimseyi uyandırmayalım diye düşünme lüksümüz yok.”

      Skacke, Månsson’a yan yan baktı, yeni bir kürdan çıkarıyordu. Araba polis merkezinin bahçesine saptı.

      “Uçaklar,” dedi Månsson kendi kendine. “Zor bir gece olabilir.”

      Merkez günün bu saatinde büyük, kasvetli ve çok boş görünüyordu. Heybetli bir binaydı. Geniş taş basamaklı merdivende adımları kof bir şekilde yankılandı.

      Månsson uzun boylu olduğundan ağır hareket ederdi. Zorlu gecelerden nefret ederdi ve ayrıca kariyerinin büyük kısmını geride bırakmıştı.

      Skacke içinse tam tersi geçerliydi. Ondan yirmi yaş gençti, kariyerini çok sık düşünürdü, hevesli ve hırslıydı. Fakat bir polis memuru olarak daha önceki deneyimleri, bekleneni yapma konusunda onu daha dikkatli ve kaygılı olmaya yöneltmişti.

      Dolayısıyla, birbirlerini iyi tamamlıyorlardı.

      Odasına giren Månsson hemen pencereyi açtı, penceresi emniyetin asfalt bahçesine bakıyordu. Sonra masasına oturup birkaç dakika sessizce durdu, eski Underwood daktilosunun silindirini döndürürken düşünceliydi.

      En sonunda şöyle dedi, “Bütün telsiz mesajlarını ve aramaları buraya yönlendir. Kendi telefonundan cevapla.”

      Skacke’nin koridorun sonunda bir odası vardı, tam Månsson’un odasının karşısındaydı.

      “Kapıları açık bırakabilirsin,” dedi Månsson.

      Saniyeler sonra hafif bir alaycılıkla, “Böylece gerçek bir operasyon merkezi kurmuş oluruz,” dedi.

      Skacke odasına gidip telefonu kullanmaya başladı. Bir süre sonra Månsson onu takip etti. Ağzının köşesinde kürdanıyla, tek omzunu kapının eşiğine yaslamış, ayakta durdu.

      “Olay hakkında ne düşünüyorsun, Benny?” diye sordu.

      “Pek bir şey diyemiyorum,” dedi Skacke dikkatlice.

      “Nedense bana imkânsız gibi geliyor.”

      “İmkânsız tam da doğru kelime,” dedi Månsson.

      “Anlamadığım şey, ardında yatan neden.”

      “Ayrıntıları oturtana kadar nedene pek takılmamalıyız bence.”

      Telefon çaldı. Skacke not aldı.

      “Palmgren’i vuran adamın, sonrasında yemek salonundan kaçma şansı sadece binde birmiş. Ateş edilme anına değin adam tam bir radikal gibi davranmış.”

      “Bir nevi suikastçı gibi mi demek istiyorsun?”

      “Aynen. Sonrasında? Ne olmuş? Kaçışı tam bir mucize ve artık radikal biri olmaktan öte tam panik olmuş.”

      “Bu yüzden mi şehirden ayrılacağını düşünüyorsun?”

      “Kısmen. İçeri girip yürüyor, adamı vuruyor ve sonrasında olanlar umurunda bile değil. Ama sonra, tıpkı çoğu suçlu gibi panik yapıyor. Korkuya kapılıyor ve oradan bir an evvel kaçmak istiyor, olabildiğince uzağa.”

      Bu bir teori tabii, diye düşündü Skacke. Oldukça gevşek bir temeli vardı gerçi.

      Ama hiçbir şey demedi.

      “Tabii bu sadece bir teori,” dedi Månsson. “İyi bir polis, sadece teorilere bel bağlamaz. Fakat şu an üstünde çalışabileceğimiz başka bir şey göremiyorum.”

      Telefon çaldı.

      Çalışmanın sonu yok, diye düşündü Månsson. Hiç bitmiyordu.

      Üstelik de izinde olması gerekirken!

      Zorlu bir geceydi, asıl zorluk, hiçbir şey olmamasından dolayıydı. Eşkâle aşağı yukarı uyan bazı insanlar otoyolda şehirden çıkarken ya da tren istasyonunda durdurulmuştu. Hiçbirisinin bu olayla alakası yok gibiydi ama isimleri alınmıştı.

      Bire yirmi kala, son tren istasyondan ayrıldı.

      İkiye çeyrek kala, Lund’daki iki polis, Palmgren’in hayatta olduğu mesajını gönderdi.

      Saat üçte, aynı kaynaktan bir mesaj daha geldi. Bayan Palmgren şoktaydı ve sorguya almak mümkün değildi. Ancak saldırganı net bir şekilde görmüştü ve onu tanımadığından emindi.

      “Lund’daki şu herif, çok uyanık birine benziyor,” dedi Månsson esneyerek.

      Sabaha karşı dördü biraz geçerken Lund’daki polisler gene temasa geçti. Palmgren’i tedavi eden doktor ekibi şu an için ameliyat yapmamaya karar vermişti. Kurşun, sol kulağının arkasından içeri girmişti; ne tür bir hasar verdiğini anlamak imkânsızdı. Yaralının durumu nispeten iyi olarak bildiriliyordu ki beklemeyi tercih etmişlerdi.

      Månsson’un durumuysa hiç iyi değildi. Yorgundu, boğazı kupkuruydu, suyunu doldurmak için sık sık lavaboya gidip durdu.

      “Başında bir kurşunla nasıl hayatta kalabilirsin ki?” diye sordu Skacke.

      “Olabilir,”

Скачать книгу