Savoy Cinayeti. Пер Валё
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Savoy Cinayeti - Пер Валё страница 5
Skacke bu mesajı iletti fakat biraz yumuşattı. Bunun üstüne Skacke, “Bence Bulltofta’yı eleyebiliriz,” dedi. “Oradan en son uçak, on biri beş geçe kalktı. O tarife uyan kimse yoktu. Bir sonraki de altı otuzda kalkacak. İki gün önceden bütün biletler satılmış ve bekleme listesinde bekleyen yok.”
Månsson bunun üzerine bir süre kafa yordu. “Hım-mm,” dedi sonunda. “Sanırım yataktan kaldırılmaktan hiç hoşlanmayacak birine telefon açmam gerekecek.”
“Kime? Müdüre mi?”
“Hayır, herhâlde o da en fazla bizim kadar uyumuştur.
Bu arada, sen dün gece hangi delikteydin?”
“Sinemada,” dedi Skacke. “Her gece evde oturup ders çalışacak hâlim yok ya.”
“Ben hayatımda hiç evde oturup ders çalışmadım,” dedi Månsson. “Şu deniz otobüslerinden biri saat dokuzda Malmö’den çıkıp Kopenhag yoluna çıktı. Hangisi olduğunu öğrenmeye çalış.”
Bu da beklenmedik derecede zor bir görevmiş meğer. Yarım saat geçtikten sonra Skacke raporunu verebildi: “Adı Springeren ve şu anda Kopenhag’da. Bazı insanları arayıp yataktan kaldırınca amma huysuzlanıyorlar.”
“Şu anda benim çok daha kötü bir işim olduğunu düşünerek içini rahatlatabilirsin,” dedi Månsson.
Odasına gitti, telefonu açıp Danimarka’yı, 00945’i ve sonra Danimarka İstihbarat Teşkilatı’ndan Polis Yüzbaşı Mogensen’in evini aradı. On yedi kere çaldırdıktan sonra, kalın bir ses cevap verdi, “Mogensen.”
“Ben Malmö’den Per Månsson.”
“Ne istiyorsun be?” dedi Mogensen. “Saatin kaç olduğunun farkında mısın?”
“Evet,” dedi Månsson, “ama çok önemli olabilir.”
“Bayağı önemli olsa iyi olur,” dedi Danimarkalı adam tehdit edercesine.
“Dün gece burada, Malmö’de bir cinayet teşebbüsü oldu,” dedi Månsson. “Saldırganın uçakla Kopenhag’a kaçmış olma ihtimali var. Eşkâli elimizde.”
Sonra tüm hikâyeyi aktarınca Mogensen acı acı, “Tanrı aşkına ya, benden mucize mi bekliyorsun?” dedi.
“Neden olmasın?” dedi Månsson. “Bir şey duyarsan, haber et.”
Mogensen, oldukça net bir sesle, “Canın cehenneme,” dedikten sonra telefonu çat diye kapattı.
Månsson esneyerek silkelendi.
Hiçbir şey olmadı.
Backlund biraz sonra arayıp olay yerini incelemeye başladıklarının haberini verdi. Saat o sırada sekizdi.
“Hay aksi, tam cin gibi,” dedi Månsson.
“Şimdi nereye gideceğiz?” diye sordu Skacke.
“Hiçbir yere. Bekleyeceğiz.”
Saat dokuza yirmi kala, Månsson’un özel hattı çaldı. Telefonu açtı, bir iki dakika dinledi, bir teşekkürler ya da hoşça kal bile demeden konuşmayı sonlandırıp Skacke’ye seslendi, “Stockholm’ü ara. Hemen.”
“Ne diyeceğim?”
Månsson saate baktı.
“Mogensen aradı. Adının Bengt Stensson olduğunu söyleyen bir İsveçli dün gece Kastrup’tan Stockholm’e bilet almış ve sonra saatlerce yedekte beklemiş. En sonunda 8.25’te kalkan bir SAS uçağına binmiş. Uçak en fazla on dakika önce Arlanda’ya inmiş olmalı. Adam elimizdeki tarife uyuyor olabilir. Havaalanından şehre giden otobüsün terminalde durdurulmasını ve bu adamın gözaltına alınmasını istiyorum.”
Skacke telefonun başına geçti.
“Tamam,” dedi yarım dakika sonra nefes nefese. “İş Stockholm’de.”
“Kiminle konuştun?”
“Gunvald Larsson.”
“Ah, o mu?”
Beklediler.
Yarım saat sonra, Skacke’nin telefonu çaldı. Ahizeyi anında kulağına götürdü, dinlerken elinde aletle kalakaldı. “Kaçırmışlar,” dedi.
“Ah,” dedi Månsson kısaca.
Oysa tam yirmi dakikaları vardı, diye düşündü.
3
Kungsholms Caddesi’ndeki polis merkezinde buna benzer bir ifade kullanıldı.
Einar Rönn, terli kırmızı suratını Gunvald Larsson’un odasının kapısından içeri uzatarak, “Kaçırdılar işte,” dedi.
“Hangisini?” diye sordu Gunvald Larsson dalgın bir hâlde.
Aklı tamamen başka bir yerdeydi, bir gece evvel metroda şiddet dolu üç soygun yaşanmıştı. İki tecavüz. On altı kavga. Burası Stockholm’dü, farklı bir yerdi. Yine de dün gece herhangi bir cinayet vakası olmamıştı. Çok şükür. Kaç hırsızlık ya da soygun yapılmıştı, hiç bilmiyordu. Ya da kaç keş, seks suçlusu, kaçakçı ve alkolik, polis tarafından gözaltına alınmıştı tam bilmek mümkün değildi. Çok sayıda polis memuru, devriye arabalarında ve karakollarda büyük ihtimal masum insanlara yüklenmişti. Sayılamayacak kadar çoktu muhtemelen. Gunvald Larsson kendi işine baktı.
Gunvald Larsson, Gasp ve Darp Masası’nda dedektif komiserdi. Bir doksan beş boyunda, boğa gibi güçlüydü. Gözleri maviydi ve bir polise göre oldukça züppe giyinirdi. Örneğin bu sabah uçuk gri, tiril tiril bir takım elbise giyip aynı renk kravat takmıştı, ayakkabı ve çorapları da takımdı. Değişik biriydi, pek seveni yoktu.
“Haga hava terminaline giden otobüs var ya, biliyorsun,” dedi Rönn.
“Eee, ne olmuş ona? Patlatmışlar mı?”
“Yolculara bakması gereken polisler, oraya zamanında ulaşmamış. Onlar vardığında yolcular çoktan inip ortadan kaybolmuş ve otobüs de çekip gitmiş.”
Gunvald Larsson nihayet düşüncelerini bu olaya vererek mavi gözleriyle Rönn’e çakı gibi baktı ve karşılık verdi, “Ne? Ama bu imkânsız.”
“Maalesef değil,” dedi Rönn. “Vaktinde yetişememişler ki.”
“Kafayı mı yedin?”
“Bu olayın sorumlu amiri ben değilim,” dedi Rönn.
“Ben yapmadım.”
Sakin ve iyi huylu biriydi, Arjeplog’luydu, İsveç’in kuzeyindendi. Stockholm’de uzun süredir yaşıyor olmasına rağmen