Gülümseyen Adam. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Gülümseyen Adam - Хеннинг Манкелль страница 4
Kendisini asla intihara sürüklemeyecekti.
Birden far ışığında bir şey gördü ve frenleyerek durdu. Önce tavşan olduğunu zannetti. Fakat sonra yolda bir şeyin durduğunu fark etti.
Uzun farları açtı.
Yolun ortasında bir sandalye vardı. Basit bir mutfak sandalyesi… Üzerinde insan büyüklüğünde bir kukla duruyordu. Kuklanın yüzü beyazdı.
Yoksa terzi mankenine benzetilmiş gerçek bir insan mıydı?
Kalp atışlarının hızlandığını hissetti. Sis, far ışıklarında kıvrım kıvrım dönüyordu. Ne sandalyeyle üzerindeki kuklayı yok etmenin, ne de içinde yükselen korkuyu görmezden gelmenin bir yolu vardı. Dikiz aynasını kontrol etti. Hiçbir şey göremedi. Sandalye ve kuklaya on metre kalıncaya dek arabayı yavaşça sürdü. Sonra tekrar durdu.
Kukla, yalnızca üstünkörü giydirilmiş bir korkuluk değildi, şaşırtıcı derecede insana benziyordu. Benim için hazırlanmış, diye düşündü. Radyoyu kapattı, elleri titriyordu, dikkatle etrafı dinledi. Yalnızca sis ve sessizlik vardı. Şimdi ne yapacağını bilmiyordu.
Onu duraksatan şey ne sisin içinde ortaya çıkan sandalye ne de hayalete benzeyen kuklaydı. Bunların arkasında ne olduğunu bilmediği başka bir şey vardı. Belki de yalnızca kendi içinde var olan bir şey.
Çok korkuyorum, dedi kendi kendine ve bu korku salim kafayla düşünmeme engel oluyor.
Sonunda emniyet kemerini çözüp kapıyı açtı. Dışarıda havanın ne kadar soğuk olduğuna şaşırdı. Arabadan çıktı ve gözlerini farların aydınlattığı sandalyeyle kuklaya dikti. Son düşüncesi kuklanın bir aktörün rolüne başlayacağı bir sahne düzenini anımsatmasıydı.
Arkasında bir ses duydu ancak geriye dönemedi. Darbe kafasının arka tarafına gelmişti.
Bedeni nemli asfalta çarpmadan önce ölmüştü.
Saat 21.53’tü. Sis şimdi daha da yoğundu.
2
Rüzgâr kuzeyden esiyordu.
Dondurucu soğuğun hâkim olduğu sahilin uzak bir köşesinde, buz gibi esen rüzgârda ıstırap çeken bir adam vardı. Sırtını rüzgâra vererek beklemeye devam ediyordu. Orada durur, elleri ceplerinde kımıldamadan kumlara bakardı; sonra amaçsızca yürümeye başlardı, ta ki külrengi alaca karanlıkta kayboluncaya dek.
Köpeğiyle her gün kumsalda yürüyüş yapan kadın, gün doğumundan batımına kadar sahilde devriye gibi gezen adam için endişeleniyordu. Adam birkaç hafta önce kıyıya vurmuş bir gemi enkazı gibi birden çıkagelmişti. Kumsalda karşılaştığı insanlar normalde kadını selamlardı. Güz sonlarıydı, ekim bitmek üzereydi, bu yüzden aslında nadiren birileriyle karşılaşıyordu. Fakat siyah paltolu adam kadınla hiç selamlaşmamıştı. O da önce adamın utangaç olduğunu zannetmiş, sonra kaba veyahut yabancı birisi olabileceğini düşünmüştü. Zaman geçtikçe, adamın derin bir elem içinde olduğunu, kutsal bir yolculuk gibi olan kumsal yürüyüşleriyle kederine yol açan meçhul nedenden uzaklaşmaya çalıştığını anlamıştı. Yürüyüş biçimi kesin olarak değişkendi. Yavaşça, âdeta oyalanır gibi yürürken, birden canlanarak koşarcasına giderdi. Ona öyle geliyordu ki adamın hareketlerini yönlendiren bedeninden çok huzursuz ruhuydu. Cebindeki ellerinin yumruk gibi sıkılı olduğuna emindi.
Bir hafta sonra bu olayın arkasındaki gizemi çözdüğünü düşündü. Bu yabancı adam ciddi bir kişisel krizle yüzleşmek amacıyla, tehlikeli bir nehir yatağında eksik bir haritayla yol almaya çalışan bir gemi gibi bu kumsalda karaya çıkmıştı. İçe dönüklüğünün ve huzursuz yürüyüşünün sebebi bu olmalıydı. Kadın, her akşam romatizmaları nedeniyle erken emekli olan kocasına kumsalda yalnız başına dolaşan adamdan bahsetmişti. Bir defasında –evde durmak kendisini daha mutlu etmesine ve dışarıya çıkması şiddetli ağrılara neden olmasına rağmen– kocası da karısıyla köpeğine eşlik etmişti. Karısına o da hak vermişti ancak adamın davranışlarını o kadar sıra dışı bulmuştu ki Skagen4 emniyetindeki bir arkadaşını arayıp karısıyla kendisinin gözlemlerinden söz etmişti. Muhtemelen adam bir kaçaktı ve bir suçtan dolayı aranıyordu ya da ülkede az sayıda kalan akıl hastanelerinin birinden firar etmişti. Fakat polis yıllar içinde Danimarka’nın en uzak ucuna yolculuk yapan, birçoğu sadece huzur ve sükûnet bulmak isteyen o kadar çok tuhaf karakterli insanla karşılaşmıştı ki arkadaşına bilgece bir öğüt verdi: Adamı kendi hâline bırakın. İki denizin karşılaştığı yerle kum tepeleri arasında bulunan bu sahil, kimin ihtiyacı varsa ona ait bir toprak parçasına dönüşüyordu sürekli.
Köpeğini gezdiren kadın ve siyah paltolu adam sonraki akşamlarda da gemiler gibi birbirlerinin yanından geçip gittiler. Sonra bir gün, tam olarak 20 Ekim 1993’te, kadının daha sonraları adamın kayboluşuyla ilişkilendirdiği bir şey oldu.
Rüzgârın esmediği nadir günlerden biriydi, kara ve denizi tamamen sis kaplamıştı. Her yerde, ortalıkta görünmeyen kayıp bir sığıra aitmişçesine sis sirenleri duyuluyordu. Bütün bu tuhaf ortam sanki nefesini tutmuş bir şey bekliyordu. İşte o zaman kadın, siyah paltolu adamı gördü ve birdenbire olduğu yerde kaldı.
Çünkü yalnız değildi. Yanında açık renkli yağmurluğu ve şapkası olan oldukça kısa boylu birisi vardı. Kadın yeni gelen kısa adamın konuştuğunu ve diğerini bir konu hakkında ikna etmeye çalıştığını fark etti. Kısa adam söylediklerini vurgulamak için cebindeki ellerini ara sıra çıkararak el kol hareketleri yapıyordu. Kadın ne konuştuklarını duyamıyordu fakat kısa adamın tavırlarından üzgün olduğu anlaşılıyordu.
Bir süre sonra ikisi kumsalda yürümeye başlayıp sisin içinde görünmez olmuşlardı.
Ertesi gün adam yine yalnızdı. Beş gün sonra ise ortadan kaybolmuştu. Kadın kasım ayına kadar her sabah siyah paltolu adamla karşılaşmak beklentisiyle kumsalda köpeğini gezdirdi ama adam tekrar ortaya çıkmadı. Kadın onu bir daha hiç görmedi.
Ystad polisinden Komiser Kurt Wallander bir yıldan fazla süredir hastalık iznindeydi ve görevini yürütemiyordu. Bu süre boyunca güçsüzlük hissi hareketlerini etkilemiş ve yaşamında baskın hâle gelmişti. Ystad’da kalmaya katlanamadığında ve biraz para biriktirdiğinde, kendini daha iyi hissetmek, Skåne’den başka bir yerde, yaşama sevincini yeniden kazanmak umuduyla defalarca amaçsız yolculuklara çıkmıştı. Kara-yip Adaları için bir tatil paketi satın almıştı ancak uçuşta aptalca sarhoş olmuştu ve Barbados’ta5 geçirdiği iki hafta boyunca neredeyse hiç tamamen ayık dolaşmamıştı. Genel ruh hâli, artan bir panikle tamamen kayıtsızlık arasında gelip gidiyordu. Palmiye ağaçlarının gölgesinde gizlenmiş, bazı günler diğer insanlarla görüşmekten kaçınma isteğinin üstesinden gelemediği için otelden dışarıya ayak bile basmamıştı. Sadece bir defa yıkanmıştı, o da yanlışlıkla iskelede tökezleyip denize düştüğü gün.
Bir akşam geç saatlerde insanların arasına karışmak,
4
Ç.N. Skagen, Danimarka’nın en kuzeyinde bulunan, Kuzey Denizi ile Baltık Denizi’nin farklı yoğunlukları nedeniyle birbirine karışmadan karşılaştıkları bir kıyı kasabası.
5
Ç.N. Barbados, Güney Karayipler’de bağımsız bir ada ülkesi.