Yanlış Yol. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Yanlış Yol - Хеннинг Манкелль страница 17
“Bu civarda mı oturuyorsunuz?” diye sordu.
“Hayır,” diye karşılık verdi. “Åkesholm’de. Arabamı yolun başına park ettim.”
“Burada oturmamanıza karşın yine de Wetterstedt’in bu evde oturduğunu biliyorsunuz ama?”
“Kumsalda uzun yürüyüşlere çıkardı. Ara sıra da babamla birlikte kayığı onarırken durup bizi izlemişti. Ama bizimle hiçbir zaman konuşmazdı. Bana kalırsa burnu havadaydı, bizleri beğenmezdi.”
“Evli miydi?”
“Babam boşandığını söylemişti bir keresinde. O da galiba bir dergide okumuş.”
Wallander evet dercesine başını salladı.
“Tamam,” dedi. “Poşette sizi yağmurdan koruyacak bir şeyler var mı?”
“Hayır, ama arabada var.”
“O zaman gidin ve onları alıp buraya dönün lütfen,” dedi Wallander. “Polis dışında başkalarını da aradınız mı?”
“Babamı aramam gerektiğini düşündüm. Ne de olsa bu onun kayığı.”
“Şimdilik kimseyi aramayın,” dedi Wallander. “Telefonu burada bırakın ve arabadan eşyalarınızı alıp buraya gelin.”
Göran Lindgren kendisine söylenilenleri yerine getirdi. Wallander kayığın yanına döndü. Orada öylece durarak burada neler olduğunu algılamaya çalıştı. Olay yerindeki ilk izlenimlerin genellikle yaşamsal önem taşıdığını biliyordu. Daha sonraları, uzun ve sıkıntılı soruşturma sırasında her zaman o ilk izlenimlerine geri dönerdi.
Bazı şeylerden şimdiden emindi. Örneğin Wetterstedt’in kayığın altında öldürülmesi söz konusu bile değildi. Biri onu oraya saklamıştı. Wetterstedt’in villası kumsala çok yakın olduğundan villada öldürülmüş olma olasılığı çok kuvvetliydi. Wallander ayrıca katilin tek başına bu cinayeti işlemediğini de hissediyordu. Cesedi kayığın altına koyabilmek için kaldırmaları gerekmişti. Bu da bir kişinin yapabileceği bir iş değildi. Çünkü kayık eski model ve ahşaptı. Oldukça ağırdı.
Sonra yüzülen kafa derisini düşünmeye başladı. Martinson ne demişti? Göran Lindgren telefonda adamın kafa derisinin yüzüldüğünü mü söylemişti? Wallander kafadaki yaranın başka nedenlerden de olabileceğini aklından geçirdi. Wetterstedt’in nasıl öldürüldüğünü henüz kimse bilmiyordu. Buna karşın cesedi bulan kişinin katilin kurbanın kafa derisini yüzdüğünü düşünmesi hiç de doğal bir yaklaşım değildi.
Wallander’in kafasında çizdiği tabloya uymayan bir şey vardı. Kendini çok tedirgin hissediyordu. Kafa derisinin yüzülmesine ilişkin bir şey onu işkillendiriyordu.
Wallander bunları düşünürken polis arabaları geldi. Martinson polislere sirenlerini çalıp mavi ışıklarını yakmamalarını söylemekle akıllılık etmişti. Polislerin kumdaki olası izleri bozmamaları için Wallander kayıktan yaklaşık on metre kadar uzaklaştı.
“Kayığın altında bir erkek cesedi var,” dedi Wallander polisler yanına gelince. “Bir zamanlar hepimizin amiri olan Gustaf Wetterstedt’in cesedi. Benim yaşımda olanlar onun adalet bakanı olduğu günleri hatırlar. Emekli olunca buraya yerleşmiş. Şimdi de öldü. Öldürüldüğünü varsayıyoruz. Onun için de bölgeyi kordon altına alarak işe başlamalıyız.”
“Neyse ki bu akşam maç yok,” dedi Martinson.
“Bu cinayeti işleyen her kimse onun da futbol hastası olduğu ortada.”
Dünya Kupası turnuvasından söz edilmesi yüzünden sinirlenmişti. Ama yine de duygularına hâkim oldu.
“Nyberg de az sonra burada olur.” Martinson arkadaşının kızmaya başladığını hissetti.
“Bu cinayet üstünde tüm gece çalışmak zorunda kalabiliriz. Bir an önce başlasak iyi olacak.”
Svedberg’le Ann-Britt Höglund ilk arabalarla, Hansson da onların hemen arkasından olay yerine ulaştı. Göran Lindgren üstünde sarı bir yağmurlukla geri geldi. Svedberg not alırken bir kez daha cesedi nasıl bulduğunu anlattı. Yağmur iyice hızlandığından kum tepeciğinin üstündeki bir ağacın altında duruyorlardı. Daha sonra Wallander, Lindgren’e beklemesini söyledi. Kayığı düzeltmek istemediğinden doktorun kayığın altına girip Wetterstedt’in gerçekten öldüğünü onaylaması gerekiyordu.
“Evli değilmiş galiba, boşanmış,” dedi Wallander. “Ama bunu onaylatmamız gerek. Birkaçınız burada kalın. Ann-Britt’le ben eve gidip bakacağız.”
“Anahtarlar,” dedi Svedberg.
Martinson kayığın yanına yaklaştı, yüzükoyun yere uzandı ve elini uzattı. Bir iki dakika sonra da elinde Wetterstedt’in ceketinin cebinden çıkardığı bir anahtarlık vardı. Martinson anahtarı Wallander’e uzatırken üstü başı kum içindeydi.
“Üstünü örtmeliyiz. Nyberg neden hâlâ gelmedi? Neden her şey bu denli ağır işliyor?” Wallander sinirlerini güçlükle kontrol ediyordu.
“Yolda,” dedi Svedberg. “Bugün çarşamba. Hatırlarsan çarşambaları saunaya gider.”
Höglund’la birlikte Wetterstedt’in villasına doğru gittiler.
“Onu polis akademisinden tanıyorum,” dedi Höglund birdenbire. “Biri onun resmini duvara yapıştırmıştı, sonra da resmi dart tahtası olarak kullanmışlardı.”
“Polis teşkilatında hiç de popüler biri değildi. Onun bakanlığı sırasında yeni bir uygulamanın başlamak üzere olduğunu fark etmiştik. Sinsi bir değişiklikti yapmaya çalıştığı. Kendimizi başımıza bir çuval geçirmişler gibi hissetmiştik. O günlerde polis olmak neredeyse utanç duyulacak bir meslekti. İnsanlar da artan suç oranından endişeye kapılmak yerine tutukluların hapiste nasıl yaşadıklarından endişeye kapılıyordu.”
“O dönemi net olarak hatırlamıyorum. Adı galiba bir skandala karışmıştı, değil mi?”
“O skandalla ilgili birçok söylenti vardı. Birileri bir şeyler söylerken başkaları da tam tersini söylüyordu. Ne var ki hiçbir şey kanıtlanmadı. O günlerde Stockholm’deki polislerin çoğunun canı sıkkındı.”
“Belki de adalet yerini buldu,” dedi Höglund.
Wallander ona şaşkınlıkla baktı ama bir şey söylemedi.
Kumsalı Wetterstedt’in arazisinden ayıran duvardaki bahçe kapısının önüne gelmişlerdi.
“Buraya daha önce gelmiştim,” dedi Höglund birden. “Sıklıkla polise telefon eder ve yaz akşamları kumsalda oturup şarkı söyleyen gençleri şikâyet ederdi. Bu gençlerden biri de Ystad’s Allehanda gazetesinin editörüne bir şikâyet mektubu yazmıştı. Björk de buraya gelip etrafa bir göz atmamı istemişti.”
“Neye