Yanlış Yol. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Yanlış Yol - Хеннинг Манкелль страница 18
“Oldukça bakımlı ve pahalı görünüyor,” dedi Höglund. “Böylesi bir mermer masa sence kaç paradır?”
Wallander sorunun yanıtını bilmediği için karşılık vermedi. Villaya doğru yürüdüler. Wallander villanın yüzyılın başlarında inşa edilmiş olabileceğini düşünüyordu. Kaldırım taşlı yolda ilerlediler ve evin ön kapısına geldiler. Wallander zili çaldı. Bir kez daha çalmadan önce kısa süre bekledi. Sonra da anahtarlıktaki anahtarları deneyerek kapıyı açtı. Işıkları yanan antreye girdiler. Wallander seslendi. Ama evde kimse yoktu.
“Wetterstedt kayığın altında öldürülmedi,” dedi Wallander. “Kumsalda da saldırıya uğramış olabilir ama ben hâlâ cinayetin burada işlendiğini düşünüyorum.”
“Neden?” diye sordu Höglund.
“Bilmiyorum. Yalnızca öyle hissediyorum.”
Elektrik düğmelerinin dışında hiçbir şeye el sürmemeye özen göstererek evi baştan sona araştırdılar. Bu yarım yamalak bir araştırmaydı fakat Wallander için yine de önemliydi. Özellikle somut bir şeyin peşinde olmadıklarından ne aradıklarını bilmiyorlardı. Ama birkaç gün öncesine kadar, şimdi kumsalda cesedi yatan adam bu evde yaşamıştı. Bu ani ölümün izlerini araştırmaktan başka yapacak bir şeyleri yoktu. Ne var ki evin hiçbir tarafında bir karışıklık yoktu. Wallander cinayetin işlenmiş olabileceği yeri arayıp durdu. Bunun bir hırsızlık olayı olabileceğini bile düşünerek ön kapının kilidini inceledi. Antrede durmuş, evin sessizliğini dinlerlerken Wallander, Höglund’a ayakkabılarını çıkarmasını söyledi. Bir kez de villayı baştan sona ayakkabısız dolaştılar. Wallander odaları izleyen arkadaşının bir yandan da kendisine merakla baktığını fark etti. Aynı deneyimi genç ve deneyimsiz bir polisken Rydberg’le yaşadığını hatırlamıştı. Bu gurur verici bir şey olması gerekirken Wallander içinin karardığını hissetti. Nöbet değişimi devam ediyor, diye geçirdi içinden. Aynı evde olmalarına karşın Höglund evin içinde, Wallander’se dışındaymış gibi bir duyguya kapılmıştı.
İlk karşılaştıkları günü düşündü, neredeyse bir yıl olmuştu. Polis akademisinden başarıyla mezun olmuş genç kadını solgun benizli ve kesinlikle çekici olmayan biri olarak değerlendirmişti. Genç kadın tanışır tanışmaz ona gerçek yaşamla ilgili okulda öğrenemediklerini kendisinden öğrenmeye can attığını söylemişti. Aslında tam tersi olmalıydı, diye geçirdi içinden, tam olarak anlayamadığı taş baskı resme bakarken. Doğrusunu söylemek gerekirse asıl ben ondan sürekli bir şeyler öğreniyorum.
Üst katta kumsala bakan pencerelerden birinin önünde durdular. Projektörler yerlerine konmuştu, sonunda olay yerine gelebilen Nyberg sinirli bir tavırla kayığın üstünü plastik bir örtüyle örten polisleri yönlendiriyordu. Kumsal polis kordonu altına alınmıştı. Yağmur olanca hızıyla yağmayı sürdürdüğünden polis kordonunun gerisinde çok az sayıda meraklı vardı.
“Yanıldığımı düşünmeye başlıyorum,” dedi Wallander plastik örtüyle kayığın üstünü sonunda örtmeyi başaran polislere bakarak. “Wetterstedt’in evde öldürüldüğüne ilişkin herhangi bir ipucu yok.”
“Katil ortalığı temizlemiş olabilir,” dedi Höglund.
“Nyberg evi baştan sona inceledikten sonra bunu öğreneceğiz. Şimdilik cinayetin evin dışında işlendiğini düşünüyorum.”
Konuşmadan aşağıya indiler.
“Ön kapıya bırakılmış posta yoktu,” dedi Höglund. “Ev tel örgülerle çevrili. Bir yerde bir posta kutusu olmalı.”
“Bununla daha sonra ilgileniriz,” dedikten sonra Wallander büyük ve geniş oturma odasına giderek odanın ortasında durdu. Höglund ona merakla bakıyor ama bir şey söylemiyordu.
“Neleri göremediğimi kendime sorarım genelde,” diyerek konuşmaya devam etti Wallander. “Ama nedense burada her şey açık seçik duruyor gibi. Bir adamın tek başına yaşadığı bir evde her şey yerli yerinde, ödenmemiş faturalar yok ve adamın yalnızlığı eskiden içilmiş bir puro kokusu gibi duvarlara sinmiş. Bu tabloda tek yanlış bu söz konusu adamın cesedinin kumsalda Göran Lindgren’in kayığının altında yatıyor olması.”
Bu sözleri söyler söylemez bir hata yaptığını anlayarak konuşmasını sürdürdü.
“Hayır, bir yanlış daha var,” dedi. “O da bahçe kapısının yanındaki lambanın yanmıyor olması.”
“Belki de ampul patlamıştır,” dedi Höglund şaşkınlıkla.
“Olabilir,” diye karşılık verdi Wallander. “Ama yine de garip.”
Kapı vuruldu. Wallander gidip açınca yağmurdan sırılsıklam olmuş Hansson’un kapının önünde durduğunu gördü.
“Eğer o kayığı düzeltmezsek ne Nyberg ne de doktor çalışmasına başlayabilecek.” Hansson sıkıntılı bir sesle konuşmuştu.
“Düzeltin o zaman,” dedi Wallander. “Ben de az sonra orada olacağım.”
Hansson yağmurun altında gözden kayboldu.
“Akrabalarını aramaya başlamalıyız. Evde bir yerde telefon defteri olması gerek.”
“Garip olan ya da senin deyiminle yanlış olan bir şey daha var aslında,” diyen Höglund devam etti. “Uzun politik yaşamından hatıralar, çıktığı yolculuklardan getirdiği hatıra eşyalar ve birileriyle çekilmiş fotoğraflar dışında tek bir aile fotoğrafı bile yok.”
Oturma odasına döndüklerinde Wallander etrafına daha bir dikkatle bakınca Höglund’un haklı olduğunu gördü. Bunu önce kendisinin fark etmemesine canı sıkıldı.
“Belki de yaşlandığının kanıtlarını çevresinde görmek istemiyordu,” dedi Wallander, bu sözlere kendi de inanmayarak.
Kanepenin yanındaki masada bir telefon vardı.
“Çalışma odasında da bir telefon var,” dedi Wallander. “Sen oraya bak, ben de burayı bir araştırayım.”
Wallander telefonun durduğu masaya yaklaştı. Telefonun yanında televizyonun uzaktan kumandası duruyordu. Wetterstedt telefonda konuşurken bir yandan da televizyon izliyordu, diye geçirdi içinden. Tıpkı benim gibi. Telefonda konuşurken kanal değiştirmekten hoşlanan insanlarla dolu bir dünyada yaşıyoruz. Telefon defterlerini karıştırdı ama özel bir not ya da başka bir şey bulamadı. Sonra telefon masasının arkasındaki küçük çalışma masasının iki çekmecesini dikkatle açtı. Çekmecelerin birinde bir pul albümü, diğerinde de birkaç kutu yapıştırıcıyla bir kutu peçete halkası vardı.
Çalışma odasına doğru giderken telefon çaldı. Durdu. Aynı anda da Höglund çalışma odasının kapısında belirdi. Wallander yavaşça köşedeki kanepeye oturarak ahizeyi kaldırdı.
“Alo,” dedi bir kadın sesi. “Gustaf? Neden beni aramadın?”
“Kimsiniz?”