Piramit ve Diğer Wallander Maceraları. Хеннинг Манкелль

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Piramit ve Diğer Wallander Maceraları - Хеннинг Манкелль страница 6

Piramit ve Diğer Wallander Maceraları - Хеннинг Манкелль Kurt Wallander

Скачать книгу

“Bu noktada söyleyebileceklerim bu kadarla sınırlı.”

      “Ama işin içinde polis varsa bir şeyler olmuş demektir. Araba mı çarptı?”

      “Şimdilik söyleyebileceklerim bu kadar,” diye tekrarladı Wallander, aslında durumu neden aşırı dramatize ettiğini merak ediyordu.

      Sonra adamdan ona tüm hikâyeyi anlatmasını istedi.

      “Ben Emil Holmberg,” diye başladı adam. “Aslında bir okulda biyoloji öğretmeniyim. Ama bir ‘Borneo’ gezisine para biriktirmek için ansiklopedi satmaya çalışıyorum.”

      “Borneo?”

      “Tropik bitkilerle ilgileniyorum.”

      Wallander devam etmesi için başını salladı.

      “Geçen hafta bu mahalleyi kapı kapı dolaştım. Artur Hålén biraz ilgi gösterdi ve içeri girmemi istedi. Burada, mutfakta oturduk. Ona ansiklopediden, fiyatından bahsettim ve ciltlerden birinin bir kopyasını gösterdim. Yaklaşık yarım saat sonra sözleşmeyi imzaladı. Sonra bugün aradığımda bu akşam gelmemin uygun olacağını söyledi.”

      “Geçen hafta hangi gün buradaydınız?”

      “Salı. Saat dört buçuk civarı.”

      Wallander o sırada görevde olduğunu hatırladı ama adama binada yaşadığını söylemeyi gereksiz buldu. Özellikle de komiser yardımcısı olduğunu iddia ettiği için.

      “Hålén ilgi gösteren tek kişiydi,” diye devam etti Holmberg. “Üst katlarda oturan bir kadın, insanları rahatsız ettiğim için beni azarlamaya başladı. Böyle şeyler oluyor ama çok sık değil. Hatırladığım kadarıyla bunun bitişiğindeki evde kimse yoktu.”

      “Hålén’in ilk ödemesini yaptığını mı söylediniz?”

      Adam kitapların bulunduğu evrak çantasını açtı ve Wallander’e bir makbuz gösterdi. Geçen hafta cuma gününün tarihi vardı.

      Wallander tekrar düşündü.

      “Bu ansiklopedi için daha ne kadar süre ödeme yapması gerekiyordu?”

      “İki yıl boyunca. Yirmi taksitin tamamı ödenene kadar.”

      Bu hiç mantıklı değil, diye düşündü Wallander, hiç mantıklı değil. İntihar etmeyi planlayan bir adam iki yıllık bir sözleşme imzalamayı kabul etmez.

      “Hålén hakkındaki izleniminiz neydi?” diye sordu Wallander.

      “Ne demek istediğinizi anlamadım.”

      “Nasıl görünüyordu? Sakin mi? Mutlu mu? Endişeli mi?”

      “Pek bir şey söylemedi. Ama ansiklopediyle gerçekten ilgileniyordu. Bu kadarından eminim.”

      Wallander’in başka sorusu yoktu. Mutfak penceresinin pervazında bir kalem vardı. Cebinde bir kâğıt parçası aradı. Bulduğu tek şey alışveriş listesiydi. Arkasını çevirdi ve Holmberg’den numarasını yazmasını istedi.

      “Büyük ihtimalle bir daha görüşmeyeceğiz,” dedi. “Ama ne olur ne olmaz diye telefon numaranızı almak istiyorum.”

      “Hålén tamamen sağlıklı görünüyordu,” dedi Holmberg. “Gerçekten ne oldu? Ya sözleşmeye ne olacak?”

      “Bu ödemeyi üstlenebilecek akrabaları olmadığı sürece, para alabileceğinizi sanmıyorum. Size kesin olarak öldüğünü söyleyebilirim.”

      “Ama ne olduğunu anlatamaz mısınız?”

      “Korkarım söyleyemem.”

      “Bana kötü bir şey gibi geliyor.”

      Wallander konuşmanın bittiğini belirtmek için ayağa kalktı. Holmberg elinde çantasıyla olduğu yerde kalakaldı.

      “Ansiklopediyle ilgilenir misiniz, Komiser?”

      “Komiser Yardımcısı,” dedi Wallander, “ve şu anda ansiklopediye ihtiyacım yok. En azından şu an değil.”

      Wallander, Holmberg’e sokağa kadar eşlik etti. Adam bisikletiyle köşeyi döndükten sonra Wallander, Hålén’in dairesine döndü. Sonra mutfak masasına oturdu ve zihninde Holmberg’in söylediği her şeyi gözden geçirdi. Bulabildiği tek makul açıklama, Hålén’in kendini öldürme kararını çok ani aldığıydı. Masum bir satıcıya kötü bir oyun oynayacak kadar çılgın olduğu fikri bir kenara kaldırılırsa tabii.

      Uzaklarda bir yerde bir telefon çaldı. Kendi telefonu olduğunu çok geç anladı. Daireye koştu. Mona’ydı.

      “Görüşeceğimizi sanıyordum,” dedi öfkeyle.

      Wallander saatine baktı ve sessizce küfretti. En az on beş dakika önce teknenin yanında olmalıydı.

      “Bir cinayet soruşturmasına takıldım,” dedi özür dilercesine.

      “Bugün izinlisin sanıyordum?”

      “Maalesef bana ihtiyaçları vardı.”

      “Gerçekten senden başka polis yok mu? Böyle mi olacak hep?”

      “Bu istisnaydı sadece.”

      “Market alışverişine gittin mi?”

      “Hayır, zamanım olmadı.”

      Mona buna çok kırılmıştı.

      “Şimdi seni almaya geleceğim,” dedi, “bir taksi çağırmaya çalışacağım. Sonra bir yere, restorana gidebiliriz.”

      “Sana nasıl güvenebilirim? Belki yine çağırırlar.”

      “Mümkün olduğunca çabuk orada olacağım, söz veriyorum.”

      “Dışarıda bir bankta olacağım. Ama sadece yirmi dakika beklerim. Sonra eve giderim.”

      Wallander telefonu kapattı ve taksi durağını aradı. Meşguldü. Taksiye binmesi neredeyse on dakika sürdü. Telefon aramaları arasında Hålén’in dairesini kilitlemeyi ve gömleğini değiştirmeyi başardı.

      Otuz üç dakika sonra vapur iskelesine geldi. Mona çoktan gitmişti. Södra Förstads Caddesi’nde yaşıyordu. Wallander, Gustav Adolf Meydanı’na yürüdü ve ankesörlü bir telefondan Mona’yı aradı. Cevap gelmedi. Beş dakika sonra tekrar aradı. O arada eve gelmişti.

      “Yirmi dakika diyorsam, yirmi dakikadır,” dedi.

      “Taksi bulamadım. Lanet taksi durağının hattı meşguldü.”

      “Yoruldum zaten,” dedi. “Başka bir gece buluşalım.”

      Wallander fikrini değiştirmeye çalıştı ama Mona kararlıydı. Konuşma tartışmaya döndü. Mona telefonu kapattı. Wallander ahizeyi çarparak yerine koydu.

Скачать книгу