Aşk ve ölüm. Kamil Sarhanlı
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Aşk ve ölüm - Kamil Sarhanlı страница
Yazarlık yolculuğu KUYETA Yerel Tarih Araştırmalar Grubu sayesinde başlayan yazar, bu dergide bir yıl boyunca aralıksız araştırma yapıp yazılar yazmıştır. Burada Hayat Var dergisinin Kültür, Sanat ve Edebiyat köşesinde yazarlık çalışmalarını sürdürmektedir.
Şarap ve Tanrı KÜKSAD Kuşadası Kütüphane Yaptırma Yaşatma Kültür ve Sanat Derneği 2013-2014 Kültür Sanat Ödülü’ne layık görülmüştür.
Önsöz
Aşkların en güzeli…!
Ilık ılık esen rüzgar, tenini okşarken, o hala aşkın tanımını düşünüyordu. “İnsanın arzu dolu teninde dolaşan ılık bir nefestir aşk”, dedi önce… Olmadı… Sınavı geçememişti…
Yıllar yıllar öncesi birine akmıştı yüreği… Bir sel gibi akarken ona doğru yüreği, bedeni hep kaçmıştı ondan bilinmez bir nedenle… Hep farklı yönlere savurmuştu onları rüzgarın eli… Nereden bilecekti…? Yıllar sonra öğrendi buna yazgı dendiğini…
Yüreğinde hep saklamıştı onu. Üzerinden nice aşklar gelip geçmişti… Nice sevdalar… Nice fırtınalar… Yine de yüreğinde hep saklı kalmıştı o… Ve hep öyle de kalacaktı… Çünkü o ‘‘İLK AŞK’’tı.
“Tamam…! Buldum…!” Dedi kadın.
“Seversin, kavuşamazsın… İşte bu aşktır”, dedi. Ama Bilge Varlık yine kabul etmedi cevabını… Sessizce uzaklaştı oradan.
Güzeller güzeli kadın… Tüm erkeklerin arzuladığı büyüleyici kadın… Kimi erkeklerinse yaklaşmaya dahi cesaret edemediği güzel kadın…
Rüyaları süsleyen kadın, bir gün bir ölümlüye nasip oldu. Ölümlü sevindi, coştu. Mutluluğun şarabını içmişti… Sarhoştu… Kimsenin elde edemediğini elde etmenin sarhoşluğunu yaşıyordu ölümlü.
Güzeller güzeli kadın sevdi… Sevildi… Sevişti… Aşkın ışığı hiç sönmedi gözlerinde yıllarca…
Çok sevdi kadın… Hesapsızca sevdi… Çıkarsızca… Ölümlüye duyduğu aşkın içinde kaybetti kendisini…
Yıllar yıllar sonra…
Ölümlü terk etti güzeller güzeli kadını… Nereden bilecekti…? Yıllar sonra öğrendi buna yazgı dendiğini… İkinci bir ayrılık… İkinci bir yürek yangını… Bu yangın yerinde kaybolan benliğini aradı kadın uzunca bir süre…
Sorguladı önce kadın… ‘‘Neden’’ diye… Hesap sordu… Anlamaya çalıştı… Anlamlandırmaya… Yandı… Yandı… Kıvrandı… Sonra uzun bir yolculuğa çıktı içindeki ‘‘BEN’’e doğru. Dikenler vardı yol üstünde… Yabani otlar… Ellerini, ayaklarını kanatsa da o istenmeyenler, hepsini temizledi kadın birer birer…
Bir gün apansız ‘‘Buldum!’’ dedi kadın.
‘‘Aşk kendinden vazgeçmektir.’’
“Tamam”, dedi Bilge Varlık… “Sınavı geçtin…”
“Aşık değilsin artık sen… Aşkın kendisisin… Sen artık AŞK olmuşsun…”
Bir kapı araladı Bilge Varlık… “İşte”, dedi kadına… “Hediyen orada seni bekliyor…”
Güzeller güzeli kadın yavaşça süzüldü içeriye… Onu bekleyen hediye işte oradaydı…
Olimposluların Soyağacı
William – Adolphe Bauguereau’nun Afrodit’in doğuşu adlı eseri. Afrodit’in doğuşu ile baharın gelişi betimlenmiştir.
Ölümlü bir insanın nefesinde, her defasında yeniden doğarak aşk ile çarpıyorum. Güneş, çıplak gölgemi tanımlıyor. Aşka işaret ediyorum ve diyorum ki: Aşk beni yaşat…!
1. BÖLÜM
Afrodit – Venüs’ün doğuşu, İtalyan ressam Sandro Botticelli’nin 1482-1486 yılları arasında tuval üzerine tempera ile çizdiği tablodur. Tabloda Afrodit’in denizden doğarak karaya çıkışı betimlenir.
…ve dirilir Afrodit günümüzde.
Güzellik ve ihtiras dev kanatlarını açmış
yeryüzünde süzülüyordu.
Ben Afrodit.
Her dinden…
Her ayıptan… Her düşünceden uzakta… Aşkı yeniden doğuran, aşık olan, aşık eden ve aşık kalan…!
Kıskanıldığı kadar kıskanan ve sevdiğine sahip oluncaya kadar acımasızca savaşan… Bazen sözlerle bazen de bakışlarla sevişebilen… Erkeklerde arzu, kadınlarda kıskançlık uyandıran bütün aşkların en büyük rakibi, aşka aşık tanrıça.
Dokunmak ve dokunulmak… Dokunduğunu ve dokunulduğunu hissetmek bir tanrıçanın bedeninde… Aşkın peşinde…!
Siz insanların güzelliği nefesiniz kadar, lakin bazen insanlar bir bakışta bir ömrü yaşayabilir bir güzellikte…!
Ben ışık ilahesi, yeryüzünün ve gökyüzünün bütün ihtişamına sebep olan, güzelliğin aşkı ilham ettiği ilk kuşak tanrıların mücadelesinden dünyaya gelen Yunanlıların Afrodit, Romalıların Venüs dedikleri ölmezlerin en güzeli… Yeryüzünde hayatın ve çoğalmanın sebebi… Ben, güzellik ve aşk tanrıçası AFRODİT.
Dünya üzerinde bir şair beni anlatmış sizlere. Zeus’tan öğrendim ben de kim olduğunu. Kalbinin güzelliği saf sevgiyle çarpan bir şair o. Bana olan sevgisi de dile gelmiş. Demiş ki:
Okyanusların, karalardan taştığı gün,
alevlenen zevkler yeniden dile gelir adeta, yakıcı
güzelliğine, ne ana kara kalır ne de kıta…
Tanrıçalara özgü emsalsiz gösterişiyle
arzulanan da odur, arzulatan da,
çünkü o aşkın kendisidir,
çünkü o dişiliğin taçlanmış halidir,
çünkü o doğurgan
nefeslerdeki öpüş,
açılmamış güllerin bakire halidir…
Çünkü o Afrodit’tir…
İzin verin de size kim olduğumu, bu yaşamdaki kaderimin ne olduğunu göstereyim. Bana inanmayanlarınız hatta varlığımı sorgulayanlarınız bile vardır biliyorum. Belki de sadece efsane deyip geçenleriniz… Ama unutmayın ki her kadının içinde, ruhunda, vücut hatlarında beni bulduğunuzu ve bana her seferinde yeniden aşık olduğunuzu biliyorum. Güzel, kıskanç ve acımasız bir tanrıçayım. Aslında hepimiz öyleyiz… Hepimiz aynı şeyi istiyoruz… Hepimiz istenmeyi arzuluyoruz.
Derler ki hakkımda:
‘‘O, adım attıkça açan çiçeklere,
O, koştukça esen rüzgarlara hayran bırakan
O, dudaklarda