Cennetin bu yakası. Фрэнсис Скотт Фицджеральд
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Cennetin bu yakası - Фрэнсис Скотт Фицджеральд страница 4
“Pek sevgili Bayan Claire, geç kaldığım için ziyadesiyle üzgünüm fakat hizmetçim…” burada duraksadı ve daha önce duymuş olduğu bir cümleyi aynen tekrarladığını fark etti, “ama dayımla birlikte bir dostu görmemiz gerekti… Evet, göz alıcı kızınızla dans okulunda tanıştım.”
Sonra Amory yabancılara özgü o hafif eğilerek verilen selamla oradaki tüm samimiyetsiz küçük kızlarla el sıkışacak ve etrafını çevreleyen her iki tarafın selameti için birbirinden uzakta duran haşin erkek gruplarını başıyla selamlayacaktı.
Uşak (Minneapolis’teki üç uşaktan biriydi) kapıyı ardına kadar açtı ve Amory içeri girerek şapkasıyla montunu adama uzattı. Yan odadan yükselmesi gereken sohbetlerin tiz ciyaklamaları andıran seslerini duyamayınca çok şaşırdı ve bunun resmi bir buluşma olabileceğine kanaat getirdi. Bunu tasvip ederdi, tıpkı uşağı tasvip ettiği gibi…
Amory “Bayan Myra,” dedi.
Uşağın korkunç bir şekilde sırıttığını görünce şaşıp kaldı.
“Ah evet,” dedi, “o burada.” Doğu Londralı aksanıyla konuşma çabasının itibarını zedelediğinin farkında değildi. Amory soğuk bir tavırla onu görmezden geldi.
Uşak “Ama…” diye devam etti, sesi gereksiz derecede gürleşmişti, “buradaki tek kişi o. Parti için gelenler gitti.”
Amory bir an için dehşete kapıldı.
“Ne?”
“Kendisi Amory Blaine’i bekliyor. Siz osunuz, değil mi? Annesi eğer beş buçuğa kadar burada olursanız, ikinizin Packard’a8 atlayıp peşlerinden gidebileceğinizi söyledi.”
Amory’nin çaresizliği Myra’nın belirmesiyle daha da pekişti. Kulaklarına kadar çektiği polo yaka paltosu, asık suratı ve zoraki bir kibarlık hissi veren sesiyle:
“Selam Amory,” dedi.
“Selam Myra.” Heyecanının sebebini açıkladı.
“Her neyse, sonunda gelebildin.”
“Pekâlâ, sana anlatayım. Sanırım otomobil kazasından haberin yok,” diyerek bir yalana girişti.
Myra’nın gözleri fal taşı gibi açıldı.
“Kim kaza yaptı?”
Amory çaresizce “Şey…” diye devam etti, “dayım, yengem ve ben.”
“Ölen var mı?”
Amory önce sustu, sonra başını sallayarak onayladı.
Kız panikle sordu: “Dayın mı?”
“Ah hayır… Sadece bir at… Kır bir at.”
Tam bu noktada İskoç uşak kendini tutamayıp güldü.
“Muhtemelen motoru öldürmüştür,” dedi. Eğer elinde olsa Amory hiç tereddüt etmeden onu kapının önüne koyardı.
Myra umursamaz bir tavırla “Şimdi gidiyoruz,” dedi. “Görüyorsun ya Amory, kızaklar saat beş için çağırılmıştı, herkes buradaydı, bu yüzden bekleyemedik…”
“Elimden bir şey gelmezdi, öyle değil mi?”
“O yüzden annem de beş buçuğa kadar seni beklememi söyledi. Minehaha Kulübü’ne varmadan önce kızağı yakalayacağız, Amory.”
Amory’nin sarsılan özgüveni yerle bir olmuştu. Şarkılar söyleyerek karlı yollarda ilerleyen mutlu kalabalığı, limuzinin belirişini, altmış sitemkâr gözün bakışları altında kendisinin ve Myra’nın maruz kalacağı korkunç kitlesel baskıyı ve (bu sefer gerçekten) özür dileyişini gözünün önüne getirdi. Sesli bir şekilde iç çekti.
Myra “Ne oldu?” diye sordu.
“Hiçbir şey. Sadece esniyordum. Onları kulübe varmadan yakalayacağımızdan emin misin?” diye sordu. Fark ettirmeden Minnehaha Kulübü’ne gidip diğerleriyle orada, eğlenceden bıkmış gibi ateşin başında otururken buluşabileceklerine ve böylece kaybettiği saygınlığı geri kazanabileceğine dair ufacık bir umudu vardı.
“Ah, elbette Mike, onları kesin yakalarız, hadi acele edelim.”
Amory midesinin bulandığını hissetti. Arabaya binerken hızlıca yaptığı planı ikna yeteneğiyle harmanlayarak uygulamaya girişti. Planı dans okulunda öğrenmiş olduğu, kendisini “inanılmaz derece yakışıklı ve sözümona İngiliz” gösteren “trade-lasts”9 üzerine kuruluydu.
Sesini alçaltıp sözcüklerini dikkatlice seçerek “Myra,” dedi, “binlerce kez özür dilerim. Beni affedebilecek misin?”
Kız onu büyük bir dikkatle süzdü. Amory’nin ısrarcı yeşil gözleri, ağzı, modaya uygun şık gömleği on üç yaşındaki bu kızın romantizm anlayışına hitap ediyordu. Evet, Myra onu kolaylıkla affedebilirdi.”
“Şey… Tabii, elbette.”
Amory tekrar kıza baktı, sonra gözlerini yere indirdi. Kirpikleri dikkat çekiciydi.
Üzgün bir şekilde “Ben korkunç biriyim,” dedi. “Ben farklıyım. Neden böyle kaba hareketlerde bulunuyorum, bilmiyorum. Sanırım umursamadığımdan.” Sonra umursamazca devam etti, “Çok fazla sigara içiyorum. Sigaranın yol açtığı bir kalp rahatsızlığım var.”
Myra’nın zihninde tüm gece sürecek bir sigara âlemi canlandı, Amory nikotinle dolu ciğerleri yüzünden solgun ve sersemlemiş bir haldeydi. Sonra bir an için nefesi kesildi.
“Ah, Amory sigara içme. Büyümene engel olur!”
Amory kederli bir şekilde “Umurumda değil,” diye diretti. “Yapmalıyım. Alışkanlık edindim. Daha ne alışkanlıklarım var, eğer ailem öğrenirse…” bir an için duraksayarak kızın zihninde karanlık sahnelerin canlanmasına fırsat tanıdı. “Geçen hafta bir vodvil gösterisine gittim.”
Myra söylenenlere inanmıştı. Amory yeşil gözlerini yine ona doğrulttu.
Bir anlık duygu patlamasıyla “Bu kasabada sevdiğim tek kız sensin,” dedi. “Sen cana yakınsın.”
Myra öyle olup olmadığından emin değildi, söylediği biraz yakışıksız da olsa kulağa havalı geliyordu.
Akşam karanlığı bastırmıştı, limuzin ani bir dönüş yapınca kız Amory’ye çarptı, elleri birbirine değdi.
Myra “Sigara içmemelisin Amory,” diye fısıldadı. “Bunu bilmiyor musun?”
Amory başını salladı.
“Kimin umurunda.”
Myra
8
Amerikalı The Packard Motor Car Company tarafından üretilen lüks araba markası. (ç.n.)
9
(İng.) Bir iltifata iltifatla karşılık verme. (ç.n.)