Fetih 1453. İskender Fahrettin Sertelli
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Fetih 1453 - İskender Fahrettin Sertelli страница 16
“Artık bu rezalete tahammül edilmez. Kapısında nöbetçilerin beklediği bir mahkûm nasıl ve nereye kaçabilir? Bahçedeki nöbetçiler uyuyor muydu?”
Muhafız kumandanı şunu da ilaveye mecbur oldu:
“Haşmetmeab,” dedi, “bahçedeki nöbetçilerden iki kişi de bıçakla arkasından yaralanmış.”
Konstantin:
“Bu faciaya şimdi son vermeli,” dedi. Lukas, Klio’ nun kimin tarafından kaçırıldığını keşfetmiş gibi mağrurane bir tavırla efendisini temin ve teskine çalıştı.
“Bu işi Anivas’tan başka kimse yapamaz. Hemen onun yattığı zindana gidelim.”
“Anivas tutuklu değil mi?”
“Şüphesiz. Fakat belki o kaçmış ve sevgilisini de kaçırmıştır. Çünkü sarayın zemin katındaki bu gizli yolları onun kadar iyi bilen kimse yoktur.”
İmparator kamçısını sallayarak zindandan çıktı, Anivas’ın bulunduğu zindana geldiler. Konstantin, muhafız kumandanının yakasından tutarak suratına şiddetli bir kamçı indirdi.
“Eğer Anivas’ı da zindanda bulamazsak, seni geberteceğim, anladın mı?”
Zindanın önünde iki nöbetçi bekliyordu.
Lukas,
“Kapıyı aç!” diye seslendi.
Nöbetçiler Lukas’ın arkasından İmparatorun geldiğini görünce korktular.
Kapı açıldı. Konstantin, nöbetçinin uzattığı feneri takip ederek zindandan içeriye girdi. Muhafız kumandanının yüzü gülmüştü. Anivas uzun bir tahtanın üzerinde yatıyordu. Lukas’ın bütün şüphe ve düşünceleri boşa çıkmıştı.
Konstantin, zindana geldiğini genç askere bildirmek istedi. Lukas’ın kulağına,
“Uyuyor,” dedi, “şimdi ne yapacağız?”
“Uyandıralım…”
Konstantin, Lukas’ın bu cevabını mânâsız buldu.
“Niçin uyandıralım? Mademki Klio’yu o kaçırmamıştır, Klio’yu kaçıranları bulmak ve onun kaçtığı yeri anlamak lazım. Hepiniz uyuyorsunuz! Haydi, çabuk iş başına.!”
Orhan Çelebi’nin Haliç’teki Yazlığında
Aradan on gün geçmişti.
Saray muhafızları, bir taraftan Klio’yu, diğer taraftan da İhtilalci Şair Priamos’u arıyorlardı.
Klio, Bizans İmparatoru’nun çok iyi dostu olan Orhan Bey’in Haliç’teki yazlık evinde, gizli bir odada oturuyor, zevk ve neşe içinde olayları uzaktan takip ediyordu.
Orhan Çelebi, Klio’yu İmparatorun sarayından niçin ve nasıl kaçırmıştı?
Bu sorunun cevabını, Bizans’ın son günlerinde çok mühim rol oynayan Orhan Bey’in ağzından dinleyelim:
Kliocuğum!
Çok iyi biliyorum ki, sen kucaktan kucağa, yataktan yatağa atılan orta malı kadınlardan çok az farklısın! Fakat ben seni o kadar çok sevdim, o kadar çok beğendim ki, bütün Bizans dilberleri arasında senden daha güzel ve şirin bir kadın görmedim. Tanıdığım bütün kadınlar senin yanında çok çirkin ve sönük kaldılar. Seni Haliç’te Konstantin’in sayfiyesinde iki sene evvel yapılan altın top eğlencelerinde tanımıştım. Sonradan haber aldım ki, sen evvelce Anadolu’dan buraya gelen Hamza Bey’le de bir müddet yaşamışsın! Bu malumatı aldıktan sonra sana sahip olmak arzusuna karşı gelemedim. Zindana atıldığını işitince beynimden vurulmuşa döndüm. Geçen gün saraya gitmiştim; bahçede eski dostlarımdan bir saray muhafızına rastladım ve ona senden bahsettim. Meğer o da İmparatorun aleyhinde imiş; bana ‘İsterseniz Klio’yu kaçırayım!’ dedi. Bu teklif karşısında sevincimden donup kaldım. Nöbetçi ısrar edince, ‘Peki,’ dedim. Bu suretle seni kaçırdı. Fakat bu hadise, iki nöbetçinin ölümü ile neticelendiği için çok üzgünüm. Sana bu iyiliği yapan asker, uzaktan üzerine doğru gelen iki nöbetçiye ateş ederek öldürmeye ve firar mesuliyetini onların üstüne yükletmeye mecbur olmuştur. İşte seni bu suretle kaçırttım. Şimdi o nöbetçiyi nasıl ve ne ile ödüllendireceğimi tayin edemiyorum!
Orhan Bey, elinde tuttuğu defterden bu satırları bir masal okur gibi okudu.
Orhan Bey, kendisini ilgilendiren herhangi bir hadiseyi özel defterine kaydediyordu.
Klio, nasıl olduğuna kendisinin de bir türlü akıl erdiremediği bu önemli olayın ayrıntılarını bir kere daha dinledikten sonra dedi ki:
“Beni birkaç kişinin hayatı pahasına saraydan kurtardığınız için size ilelebet minnettar kalacağım. Fakat bu hayatın sonu nereye varacak?
On beş günden beri evinizde, her türlü tecavüz ve taarruz ihtimalinden uzakta yaşıyorum. Zevk ve neşe içinde elem ve kederlerimi unutmaya çalışıyorum. Fakat ruhum boğuluyor. İçimde müthiş bir sıkıntı var. Bir zindandan diğer zindana girdiğimi şimdi anlıyorum!”
Çelebi susmuştu. Klio ağlıyordu.
“Benden hoşlandığınızı söylüyorsunuz. Fakat on beş günden beri hâlâ benim bir istediğimi yapmadınız! Bu nasıl sevgi bilmem ki?”
Orhan Çelebi Bizans dilberine bir kadeh şarap uzatarak,
“Elmasparem,” dedi, “rakibinin selametine çalışan bir âşık, dünyanın en ahmak adamıdır. Elimden gelse bile onu zindandan nasıl kaçırabilirim?”
“Bir haber bile getirmiyorsunuz!”
“İmparatorun onu idam etmek fikrinde olduğunu söylemedim mi?”
Klio elindeki şarap kadehini yere fırlatarak bağırdı:
“Hayır Orhan Çelebi! İmparator onu idam edemez!”
“Niçin?”
“Çünkü o masumdur!”
“ Konstantin onun idamını emretmiş. İmzasını geri mi alacak? İşte bu olamaz.”
“Emin olunuz ki Anivas idam edilmeyecek. Fakat onun yerine idam edilecek vatan hainleri var!”
Orhan Çelebi her sözden, herkesten şüphelenen bir adamdı. Klio’nun çenesini okşadı:
“Çapkın,” dedi, “bana böyle taş atacağına, şöyle kucağıma atılıp da keyfine baksan olmaz mı?”
Orhan Çelebi genç kadını severken, bir taraftan da Klio’nun söylediği sözleri kendi kendine tahlile çalışıyordu.
“Anivas’ın yerine idam edilecek birçok vatan haini var.”