Fetih 1453. İskender Fahrettin Sertelli
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Fetih 1453 - İskender Fahrettin Sertelli страница 9
Ayasofya papazları son defa İmparatora gitmişler ve Kardinalin kiliseler hakkındaki fikirlerine katılmadıklarını bildirmişlerdi.
İmparator Konstantin bu neticeden memnun olmamakla beraber, Kardinal aracılığıyla kendilerinden askeri destek göreceğini ümit ediyordu.
Kardinal İzidor’u rencide etmeden gönderecekti.
O günlerde Şair Priamos’un elden ele dolaşan bir kitabı, bilhassa saray muhitinde büyük bir heyecan yaratmıştı.
Okuyucularımız pekiyi hatırlarlar ki, Şair Priamos, Anivas’ın rakibidir.
Priamos’un kendi el yazısı ile ellerde dolaşan bu kitap, şairin son şiirlerini içeriyordu.
Kitap evvela İmparatora sunulmuş, bilahare saray halkı tarafından da okunması için elden ele dolaşmaya başlamıştı.
Anivas bu kitabın sevgilisinin eline geçmemesine çalıştığı hâlde, Klio bunu haber alarak, bir gece nasılsa kitabı ele geçirmeye muvaffak olmuştu.
Eski aşığının kitabını gözden geçirirken birkaç nokta Klio’nun dikkatini çekti.
Şair diyordu ki:
Tanrı’ya yaklaşmak için kadın göğsünü mukaddes bir basamak addeden azizler, asrımızın peygamberleri oldular!
Klio, bu esrarengiz kitabın bir sayfasını daha çevirdi. Şair durmadan papazlara hücum ediyordu. Okudu:
Kadınlar o kadar güzelleşti ve erkekler o derece inceldi ki, artık evlerimizdeki hizmetçilerin hükmüne katlanmayı bile kadınlara karşı bir nezaket borcu addediyoruz. Fakat hayır! Hakikat böyle değil. Herkesin hukuku ayrı ve vazifeleri bellidir. Evlerimize kadar giren despotizm akideleri, kiliselerden gelen sahte ve cali bir imandan başka bir şey değildir.
Siz zavallı mahluklar! Bu saçmalıklara daha ne vakte kadar inanacaksınız?
Papazların esaretinden kurtulmak için Bizans’ın düşmesini mi bekleyelim?
Klio kitabı kapadı ve düşünmeye başladı:
“Priamos’u öldürmezlerse geleceğin en büyük adamı olacak. Tehlikeyi ondan başka gören ve söyleyen yok. Fakat çok tuhaf şey! Bu tehlikeli kitabın elden ele dolaşmasına İmparator nasıl müsaade etti? İşte hayret edilecek nokta burası.”
Klio, genç ve ateşli şairi candan seviyordu.
Klio’nun bir hastalığı vardı: Genç kız lüzumundan fazla ihtişam meraklısı idi. Edirne’ye gidip geldikten sonra bu hastalığı daha fazla kökleşmiş, ilerlemişti.
Anivas, parlak mevkisi olan ve gösterişli bir hayat yaşayan zengin, asil bir askerdi.
Anivas’ın mevkisi ve serveti Klio’yu ona bağlamaya yeterliydi. Fakat Klio, eski âşığı ile de meşgul olmaktan kendini alamıyor, ona karşı kalbinde sönmez bir muhabbet besliyordu.
Anivas, sevgilisinin kalbini açık bir kitap okur gibi okumuştu. Onun bütün endişesi, Priamos’un son eserlerinin Klio’nun eline geçmesiydi.
Şair Priamos hakkında Bizanslıların sarsılmaz fikirleri vardı: Priamos hakikati görür. Priamos gördüğünü yazar. Priamos satın alınmaz. Priamos insanüstü bir adamdır.
Bu hassas ve ateşli şairi halk bu nedenle seviyordu.
Klio da Priamos’u öyle tanımış ve bütün kadınlar gibi onu sevmişti.
Anivas, şairin meydana çıkardığı bu son eseriyle onu biraz daha yükselmiş görmekten kendini alamıyordu.
Priamos…
“İşte, Bizans tarihinde en büyük rolü oynamaya aday bir adam,” diyordu.
Priamos, son kitabı ile halk arasında eskisinden çok daha samimi bir ilgi ve sevgiyle karşılanmış büyük yol göstericiler sırasına geçmişti.
Genç şairi rakipleri de sevmeye ve alkışlamaya başladılar.
Saraydan halk arasına yayılan son şiirleri ağızdan ağıza dolaşıyor, hararetle okunuyordu.
Bu cereyan karşısında Anivas’ın yegâne vazifesi, sevgilisini gözlemek ve merak etmekti.
Klio saraydan çıkıp terar Priamos’un kucağına atılacak olursa, bu onun için tahammül edilmez bir felaket olacaktı. Saraydaki bütün kızlar Anivas’la alay edeceklerdi. Bu rezalet karşısında intihar etmekten başka bir kurtuluş çaresi düşünülemezdi. Klio’yu bu endişeyle gece gündüz takip ediyordu.
O gün Kardinal İzidor memleketine dönmüştü. Bizans papazları dediklerini yapmışlardı. Ayasofya Kilisesi’nde büyük ayinler yapılıyor, kiliselerin istiklal ve baskısına el uzatan ecnebilere boyun eğilmeyeceği ilan oluyordu.
İmparator Konstantin kiliseler hakimiyeti karşısında kendi nüfuz ve kudretinin hiçten ibaret olduğunu anlamıştı.
O gün Ayasofya’da ve diğer kiliselerde papazlar fikirlerini yüksek sesle söylerken, sarayda da önemli bir toplantı yapılmaktaydı.
Bizans tarihinde mühim bir anlamı olan bu gizli toplantıda dört kişi vardı: İmparator Konstantin, Lukas Notaras, Teofilos ve Orhan Çelebi.
Orhan Çelebi, İkinci Sultan Murat‘ın kardeşiydi. Sultan Mehmed‘le arası açık olduğundan Bizans’a sığınmıştı.
Konstantin bu gizli toplantıda Orhan Çelebi’yi tahrik etmek maksadıyla dedi ki:
“Padişahın son günlerde size karşı çok insafsızca hareket etmeye başladığını görüyorum. Aidatınız hakkında Edirne’ye gönderdiğim mektubu okumadan fırlattığını oraya giden memurum söyledi.
Sultan Mehmed son günlerde bize karşı tamamıyla dostluğu bozacak tarzda hareket etmeye başladı. Bütün civar köylüler şikâyetçidir. Bu hâle bir son vermek düşüncesiyle sizi buraya davet ettik.”
Orhan Bey, İmparatorun kendisinden yardım beklediğini hayretle gördü.
“Buna karşılık siz de devlet adamlarıyla görüşüp esaslı tedbirler almadınız mı?”
Bu söze Lukas Notaras cevap verdi:
“Sultan Mehmed burnumuzun dibinde inşasına başladığı muazzam kalenin bitirilmesinden başka bir işle meşgul değil. Bize gelince… Türk askerlerinin fazlalığı karşısında, ecnebi bir devletle ittifak etmekten başka çare kalmamıştır.”
İmparator, gözlerini açarak maksadını izah etti:
“Bu işi Orhan Çelebi halledecek.”
“Benim elimden ne gelir, İmparator hazretleri?”
“Sizin