Gizemli Kütüphane. Oliver Tearle

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gizemli Kütüphane - Oliver Tearle страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Gizemli Kütüphane - Oliver Tearle

Скачать книгу

yapılan ziyaretlerden oluşan bir menippos satiridir (belirli kişileri veya kurumları yermektense genel tavrı hedef alan satir türü). Eserin günümüze ulaşan bölümü (muhtemelen eserin onda biri, belki daha da azı) anlatıcı olan Encolpius adlı eski gladyatör ile hizmetçi bir erkek çocuğu olan âşığı Giton’u konu almaktadır. Günümüze ulaşan parçalarının çoğunda aşırı derecede zengin eski bir köle olan Trimalchio’nun savurganlıkla verdiği ziyafetler anlatılmaktadır.

      Satyricon harika bir sanat eseri midir yoksa heyecan verici pornografik bir eser midir? Edebiyatın bu sonu gelmez tartışma konusu Petronius’un romanıyla başlar, tabii bu esere “roman” diyebilirsek. Özellikle Roma halkının günlük hayatlarını gerçekçilikle anlatmasıyla birlikte başka birçok açıdan çok modern bir eserdir (Petronius’tan önce klasik şiir ve dramada insanlar gerçekçi yerine idealist bir tutumda tasvir edilirdi). Steven Moore’un da The Novel: An Alternative History’de (Roman: Alternatif Tarih) belirttiği gibi, Petronius’un eseriyle James Joyce’un modern eseri Ulysses arasında birçok ortak nokta vardır: Homeros’un Odysseia’sının hikâye örgüsünün gevşek hatlarla yeniden örülmesi, küfürlü dille müstehcenlik, edebi tarzdaki çeşitlilik ve eski edebi eserlere bağlılık. Ancak Petronius, Ulysses adlı eseri 1922’de yayımlanan Joyce’tan neredeyse iki bin yıl önce yaşamıştı. T. S. Eliot’ın yine 1922’de yayımlanan Çorak Ülke’sindeki yazıt da Petronius’un çalışmalarından alınmıştır.

      İlk kez Petronius’un romanında anlatıcı aynı zamanda hikâyedeki karakterlerden birisidir. Petronius’a kadar yazılan romantik ve epik eserlerde anlatıcı hikâyenin dışında olurdu. Eser, hem bu yüzden hem de diğer pek çok sebepten kurgunun gelişiminde kilometre taşı niteliğindedir.

      Gerçek Bir Hikâye…

      Bilimkurgunun ortaya çıkış ânını belirlemek oldukça zordur. Bilimkurgu ilk kez 1864 yılında Jules Verne’in Dünyanın Merkezine Yolculuk adlı eseriyle mi ortaya çıktı? Yoksa 1818 yılında Mary Shelley’nin Frankenstein’ıyla mı? Aralarında Isaac Asimov ve Carl Sagan’ın da bulunduğu önemli yazarlardan bazıları, astronom Johannes Kepler’i “kurucu” saymıştır. Kepler, 1608 yılında Somnium (Düş) adlı Latince eserinde Dünya’nın Ay’dan nasıl göründüğüne dair tahminlerde bulunmuştur. (Tıpkı Asimov ve Sagan gibi Kepler de hem bilim insanı hem de bilimkurgu yazarıydı.) Ancak bilimkurgunun kökleri Kepler’den çok daha geriye uzanmaktadır.

      MS ikinci yüzyılda Lucian adlı Suriyeli yazara ait kısa eser A True History’nin (Gerçek Tarih) ilk bilimkurgu eser olduğu söylenmektedir. Lucian şu anki Türkiye topraklarında doğmuş, yetişkinlik hayatının büyük bölümünü Suriye’de geçirmiş, Yunanca konuşarak Roma İmparatorluğu sınırlarında yaşamıştı. Birçok türde eser veren satirist bir yazardı, üzerinde uğraştığı türlerden biri de sonralarda “roman” adını alan romantik düzyazıydı. Aslında Lucian hem bilimkurgunun hem de komik diyaloğun babasıdır. Bu türleri daha sonra Oscar Wilde da kendince kullanmıştır. Başka bir eseri Philopseudes (“yalan aşığı”), Goethe ve bestekar Paul Dukas ile ünlenen Sihirbazın Çırağı hikâyesinin kaynağıdır.

      A True History, antik zamanda iyi bir hikâye yazmak için gerçeklikten feragat ederek abartılı seyahatnameler yazan klasik dönem kâşiflerinin parodisidir. Zamanın seyahatnamelerinde fantastik mekânlar ve imkânsız olaylar gerçek gibi gösterilmiştir. Lucian en başta hikâyesinin başından sonuna bir yalan olduğunu muziplikle itiraf ederek bu durumla alay etmektedir. Çünkü diğer yazarların inanılmaz iddialarıyla dalga geçmeyi amaçlamaktadır. Lucian’ın hayal gücü kendisini özgür kılmıştır: Hikâyesinde şaraptan nehirler, peynirden yapılmış adalar ve testisten büyüyüp penis şeklini alan ağaçlar görüyoruz.

      A True History’nin hikâyesi havada durma numarası kadar şüphe çekici değildir. Anlatıcının gemisi devasa bir kasırgayla Akdeniz’den uzaya fırlatılır (ilk uzay gemisi olduğunu da söyleyebiliriz). Sonunda Ay kralının, Güneş kralıyla Venüs’ün kolonileştirilmesi için savaşa girdiği Ay’a iner. Ay’ın ordusunda Kiklad Adaları’ndan gelen dev örümcekler Ay ve Venüs arasında 500 metreden uzun ağ örer ve bu ağdan savaş alanı yapar. Güneş’in ordusunda ise 500 metreden büyük karıncalar, devasa sivrisinekler ve düşmanlarına büyük turplar atarak gözle görülmeyen kötü kokulu yaralardan ölmelerini sağlayan “Gökyüzü Dansçıları” vardır.

      Tahmin edeceğiniz üzere Lucian, anlatıcının Ay’a nasıl çıktığı konusunda az detay vermiştir, gemiyi uzaya sürükleyenin sadece güçlü bir kasırga olduğunu yazmıştır. Ancak eser, Jules Verne’in Dünyanın Merkezine Yolculuk’undan H. G. Wells’in Ay’da İlk İnsanlar’ı gibi tam anlamıyla bilimkurgu olan eserlerin tohumlarını ekmiştir. Ayrıca fantastik bir anlatımla çağdaş edebi akımları taşlamasıyla Thomas More’un Ütopya’sına ve Jonathan Swift’in Gulliver’in Gezileri’ne de öncülük etmiştir.

      Plinius’un Tarihi

      MS 79 yılında Vezüv Yanardağı patladığında üç büyük İtalyan yerleşimi yerle bir olmuştu. Genelde sadece Pompei bilinir ancak Herkulaneum ve Oplontis kentleri de yok olmuştu. Filozof ve doğabilimci Plinius’un ölümü, bu patlamanın sebep olduğu en büyük kayıplardan biridir.

      Plinius’un Vezüv patlamasında sınır tanımaz merakı yüzünden öldüğü sıklıkla söylenir. Volkandan çıkan dumanı merak eder ve aptallık ederek yakından görmek ister. Meraklı bir filozofun merakı yüzünden ölmesi güzel bir hikâyedir; ancak gerçek, bundan biraz farklıdır (en azından yeğeninin, amcasının ölümüne dair anlattıklarından öğrendiğimiz kadarıyla). Pompei ve Herkulaneum’daki yıkımdan sonra Plinius, yakındaki Stabiae kasabasına yakın arkadaşı Pomponianus’u kurtarmak için yelken açar. Vardıktan sonra Plinius rüzgârın kendilerine karşı estiğini ve oradan hızla kaçmanın imkânsız olduğunu görse de yapabileceği tek şeyi yapar ve oradan uzaklaşmaya çalışır. Çünkü sığındıkları bina çökme riski taşımaktadır ve şehrin tüm sokakları lavlarla kaplanmıştır. Bu kaçış sırasında astım hastası Plinius ölür. Plinius’un kafasına çarşafla bağlı bir yastıkla dumana göz atmak için Vezüv Yanardağı’na doğru yürüdüğü iddiası asılsızdır. Öte yandan Plinius ve ekibinin Stabiae’ye kaçarken havadan yağan lavlardan korunmak için kafalarına yastık bağladıkları doğrudur.

      Gene de Plinius, Romalı yazarların en meraklısı olduğu için, ölümü hakkında mitlerin ortaya çıkması şaşırtıcı değildir. Gaius Plinius Secundus’un (23-79) yaklaşık 75 kitap ile 160 defter yazdığı düşünülmektedir. İşkolik olduğu kesindi; güzdüzleri Roma İmparatoru Vespasian’ın sarayında yöneticilik yapıyordu ama kontrol edemediği bir merakı vardı. Cüzam tedavisinde kullanıldığı söylenen zümrütlerden kadınlar tarafından cinsel fetişler için kullanılan bala batırılmış sırtlan penisine kadar çevresindeki her şeyi inceleme arzusu ve merakıyla yanıp tutuşurdu. Gözlemleriyle çok sayıda defter doldurmuştu. Ancak sadece bir eseri tanınmaktadır: Naturalis Historia. Plinius bu eserinde “tüm dünyayı detaylandırarak anlatmak” gibi oldukça mütevazı bir amaç gütmüştür. Çok okurdu; ona göre en ufak bir fayda bile sağlayamayacak kadar kötü kitap diye bir şey yoktu. Vezüv Yanardağı patlamasında öldüğünde Naturalis Historia üzerine çalışmaktaydı ve otuz yedinci cilde gelmişti.

      Plinius’un Naturalis Historia’sının gelecekte üretilen bilimsel ve tarihi eserler üzerinde

Скачать книгу