Kelile ve Dimne. Beydeba
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kelile ve Dimne - Beydeba страница 7
Aslan yanında bulunanlara dönerek:
“Bu kim?” diye sordu.
Bunlardan biri:
“Bu filan oğlu filandır!” dedi.
Aslan:
“Evet, babasını tanırdım!” dedi.
Sonra Dimne’ye dönerek sordu:
“Nerelerdesin?”
Dimne cevap verdi:
“Efendimizin kapısında bulunuyor ve kafamla, gücümle efendimize yardım için imkân verecek bir işin çıkmasını bekliyorum. Çünkü hükümdarların kapısında, gözde olmayan kimselerin de yardım edebileceği işler çıkabilir. Nitekim bu kapıda duran hiçbir kimse küçük görülmez. Herkesten, kendi kudretince faydalanmak mümkündür. Hatta yere atılan bir çöp bile işe yarar ve onu yerden kaldıran adam icabında kullanmak üzere bir tarafa saklar.”
Aslan, Dimne’nin bu sözlerini dinledi ve beğendi. Kendi kendine, “Galiba bize vereceği bir nasihat veya anlatacağı bir düşünce var.” diyerek meclisinde hazır bulunanlara:
“Bazı kimseler, zekâ ve asalet sahibi oldukları hâlde bu meziyetleri tanınmaz ve bu yüzden mevkileri yükselmezse de bunların yetenekleri, kendilerini mutlaka ileri sürmek ister ve içlerindeki yükselme arzusu üflendikçe alevi şiddetlenen bir ateş gibi yanar.” dedi.
Dimne, aslanın kendisinden hoşlandığını anlayarak dedi ki:
“Ey hükümdar, halkınızın kapınızda bulunmalarının sebebi, geniş bilgilerini tanıtmak ümididir. Denildiğine göre, iki şeyde insanlar arasındaki üstünlük dikkate değer. Birincisi cenk adamının cenk adamına, ikincisi ilim adamının ilim adamına üstünlüğüdür. Yardımcılar denenmemiş kimseler olurlarsa onların çokluğu, belki de iş bakımından zararlı olur. Çünkü iş, yardımcıların çokluğu ile değil belki bunların özlülüğü ve yararlığı ile yürür. Yoksa yardımcıların çokluğu, kendini öldüresiye bir taş taşımaktan ve bu taşa bir değer bulamamaktan farksızdır. Ağaç gövdelerine muhtaç olan kimse, ağaç dallarının çokluğundan faydalanamaz. Onun için siz de ey hükümdar, derecesi küçük olan bir kişinin sahip olduğu meziyeti azımsamamak ve küçümsememek mevkisindesiniz. Çünkü küçük, büyüyebilir. Onun bu hâli, yay yapmak için ölülerin cesedinden alınan kiriş gibidir. Kiriş, ölülerin cesedinden alınan hor bir şey olduğu hâlde yaya gerildikten sonra mevkice yükselir ve hükümdarların eline geçerek kuvvetlerini göstermek ve eğlenmek için kullanılır.”
Dimne bunları söyledikten sonra, hükümdarın iltifatını kazanmış olmasının yalnız düşüncesinin kuvvetinden ve yeteneğinin yüksekliğinden ileri geldiğini yoksa aslanın babasını tanımış olmasından ileri gelmediğini anlatmak isteyerek sözüne şu şekilde devam etti:
“Hükümdar, insanları babalarını tanımak ve onlara vaktiyle mevki vermiş olmak yüzünden, kendisine yaklaştırmaz yahut babalarının kendisinden uzak kalmış olmaları dolayısıyla da onları kendinden uzaklaştırmaz. Belki her adamını dener ve onun ayarını tanır. İnsanın kendisine en yakın yeri, kendi gövdesidir. Gövdesi içinde ise kendisine zarar verecek hastalıklar bulunabilir, hastalık ise ancak tedavi ile giderilir.”
Dimne’nin sözlerini bitirmesi üzerine aslan bu sözleri son derece beğenerek ona çok güzel cevap verdi ve daha fazla sevgi gösterdi. Sonra meclisinde hazır bulunanlara şöyle dedi:
“Hükümdara gereken, hak sahibi olanların hakkını tanımazlık etmemektir. İnsanlarsa bu bakımdan iki çeşittir: Biri huysuzdur. Ve öyle bir yılan gibidir ki üzerine bir kere basılır da adamı sokmazsa adamın buna kanarak yılana bir kere daha basmaması gerçekleşir. Çünkü bir kere daha basarsa yılan da onu sokar. Biri de yumuşaktır ve soğuk sandal ağacı gibidir. Fakat bu ağacı da fazla ovarsanız zarar verici bir sıcaklık verir.”
Daha sonra Dimne, aslanla dost oldu. Onunla baş başa vererek görüşmeye başladı. Dimne bu fırsatların birinden faydalanarak aslana dedi ki:
“Hükümdarın bir yerde oturup dışarı çıkmadığını görüyorum. Bunun sebebi ne olabilir?”
İkisi bu yolda konuşuyorlar iken Şetrebe, şiddetle böğürmeye başladı. Bu böğürme aslanın üzerinde tesir etmekle beraber, aslan hâlini açığa vurmak ve Dimne’ye göstermek istemedi. Fakat Dimne bu sesin aslanı korkuttuğunu ve içine tesir ettiğini anlayarak sordu:
“Bu sesi işitmek hükümdarı rahatsız etti mi?”
Aslan da:
“Bundan başka bir şeyden rahatsız olmuyorum!” dedi.
Dimne:
“Fakat hükümdarın bir tek ses yüzünden yerini bırakması gerekmez. Çünkü bilginler: ‘Her sesten korkmak doğru değil.’ demişlerdir.” dedi.
Aslan sordu:
“Bunun temsili nedir?”
Dimne de anlattı:
“Tilkinin biri, bir ormana dalar. Meğer bu ormanın içinde bir ağacın üzerinde asılı duran bir davul varmış. Rüzgâr estikçe ağacın dalları davula çarpıyor, ortalığı müthiş bir ses kaplıyordu. Tilki sese bakarak bu tarafa doğru gider ve karşısında iri yarı bir şey görür. Bunun, mutlaka et ve yağ ile dolu olduğuna hükmederek davulu ele alır ve onu yarıncaya kadar uğraşır. Yardıktan sonra içinin bomboş olduğunu görünce: ‘Anlaşılan en yüksek sesli ve en iri gövdeli olanlar, içi kof olan şeylerdir!’ der.
Bu temsilden maksadım, sizi korkutan bu sesin sahibi ile karşılaştığımız takdirde, kendisinin sesinden daha çok ehemmiyetsiz olduğunu göreceğinizi söylemektir. Aslan arzu ederse kendisi beni bekler, ben de kalkar giderim ve ona bu sesin sahibi hakkında haber getiririm.”
Aslan razı oldu; Dimne de kalkıp o sesin geldiği tarafa gitti.
Dimne, gide gide Şetrebe’nin bulunduğu yere vardı. Fakat aslan, Dimne’nin gitmesi üzerine biraz düşünerek onu gönderdiğine pişman oldu ve kendi kendine şöyle dedi:
“Dimne’ye emniyet etmek ve sırrımı ona açmakla isabet etmedim. Çünkü Dimne, benim kapımda iltifat görmeyen kimseler arasında idi. Bir kimse, kabahat işlemediği, devlet nezdinde kendisini düşürecek bir vaziyet almadığı, ihtiras ve açgözlülük ile tanınmadığı yahut bir zarar ve sıkıntıya uğrayıp yardım görmediği, cezasından korktuğu bir suç işlemediği yahut kendisine faydası ve devlete zararı dokunacak bir şey peşinde koşmadığı, kendine faydalı olmasını umduğu bir şeyin zarar getirmesinden korkmadığı yahut devletin dostuna düşman ve düşmanına dost olmadığı hâlde uzun uzadıya iltifattan yoksun kalan bir adama birdenbire inanmamak ve güvenmemek gerektir. Dimne ise bir dâhi ve edip olduğu hâlde devlet kapısında iltifat görmeyen hatta hor görülen bir kimse idi. Belki de bu yüzden bana karşı kin gütmektedir. Bu yüzden belki bana ihanet eder, düşmanıma yardımda bulunur ve ona benim kusurlarımı anlatır. Belki de bu düşmanı benden kuvvetli bularak onunla birleşmeye özenir ve benden ayrılır.”
Aslan