Kelile ve Dimne. Beydeba
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kelile ve Dimne - Beydeba страница 9
Zahit bütün bunları görüyor ve işitiyordu.
Eskicinin karısı ise kendisine işkence eden kocasına beddua ediyor ve Allah’a, burnunu yapıştırması için yalvarıyordu. Nihayet sesini yükselterek, kocasını çağırarak der ki:
“Katı yürekli, kötü adam! Kalk da bak, sen bana ne yaptın? Allah ne yaptı ve bana nasıl acıyarak burnumu eski hâline çevirdi.”
Herif kalkarak kandili yakar ve karısının burnunu yerli yerinde görerek kadından af diler, suçundan tövbe eder ve Allah’ın da kendini affetmesi için yalvarır.
Hacamatçının karısına gelince o da evine gider, burnunun kesilmesi yüzünden kocasından nasıl af dileyeceğini, akrabasının karşısına nasıl çıkacağını düşünür. Şafak vakti hacamatçı uyanarak karısına:
“Bütün aletlerimi getir! Çünkü ululardan birine gideceğim!” der.
Fakat kadın ona yalnız usturayı getirir.
Hacamatçı tekrar anlatır:
“Bütün aletleri getir diyorum!”
Kadın yine usturadan başka bir şey getirmez.
Aynı hadise birkaç defa tekrarlandıktan sonra herif kızarak usturayı kadının suratına atar, kadın hemen yere kapanarak ağlamaya başlar:
“Burnum, burnum!” diye çığlıklar koparır.
Kadının bağırması çağırması yüzünden bütün akrabası ve tanıdıkları toplanarak onu bu hâl üzere görürler ve hacamatçıyı alarak mahkemeye götürürler.
Hâkim der ki:
“Ne diye karının burnunu kestin?”
Hacamatçı bir şey söylemediği için hâkim de kısasın uygulanmasına yani hacamatçının da burnunun kesilmesine karar verir.
Tam karar yerine getirileceği sırada mahkemeye gelmiş olan zahit, hâkime yaklaşarak:
“Ey hâkim! Bu işte sakın yanılma. Çünkü hırsız, benim elbisemi çalan kimse değil;16 tilkiyi öldürenler iki yabani keçi değil;17 mahut fahişeyi öldüren zehir değil;18 hacamatçının karısının burnunu kesen kocası değildir.19 Belki bütün bunları biz kendimiz kendimize yaptık!” der.
Hâkim bu sözlerin açıklanmasını istedi. Zahit açıkladı. Hâkim de hacamatçının serbest bırakılmasını emretti.
Dimne bu hikâyeyi dinledikten sonra, dedi ki: “Anlattığın hikâyeyi dinledim. Bu hâl, benim hâlime benziyor. Hakikaten bana, benden başka bir zarar veren olmadı fakat olan oldu, buna karşı çare ne?”
Kelile sordu:
“Ne yapmak fikrindesin? Neye karar vermek üzeresin?”
Dimne anlattı:
“Ben aslanın yanında eskisinden daha ileri bir mevki kazanmak istemiyorum. Fakat eski mevkimi bulmak emelindeyim. Çünkü üç şey vardır ki akıl sahibi kimse onlara dikkatle bakmak ve çarelerini bulmak zorundadır. Birincisi: Geçmişte elde ettiği kâr ve uğradığı zarar. Çünkü geçmişte uğranılan zararın tekrarlanmasından korunmak ve kâr elde etmek için buna lüzum vardır. İkincisi: Elde edilmekte olan faydalara ve uğranılan zararlara dikkat ederek gelen faydayı sağlamlamak ve zarardan kaçınmak. Üçüncüsü: İleride umulan istifadeye ve korkulan zarara dikkat ederek ümidi gerçekleştirmek ve korkulandan sakınmak. Ben de mevkimi yeniden ele geçirmek için ne yapacağımı düşünmekle beraber bu mevkiyi niçin kaybettiğimi de düşünerek şu çareyi buldum: Ot yiyen bu öküzün ölümüne sebep olmak için her şeyi yapmak. Çünkü bu öküz ortadan kalkarsa ben de aslan yanındaki mevkimi kazanırım. Bu da belki aslan hakkında hayırlı olur. Çünkü aslanın, öküzü kendine bu kadar yaklaştırması, her hâlde onun şanını düşürür ve ona zarar getirir.”
Kelile itiraz etti:
“Ben aslanın, öküzü bu kadar kendine yaklaştırmasında, ona bu kadar mevki vermesinde şanını düşürecek yahut onu bir kötülüğe uğratacak hiçbir şey görmüyorum.” dedi.
Dimne de şu cevabı verdi:
“Hükümdarın işi altı şey yüzünden bozulur: Yoksulluk, karışıklık, ihtiras, kabalık, zaman ve ahmaklık. Yoksulluktan maksat onun fikir sahibi, yardımsever ve emniyetli iyi yardımcılardan, siyasi adamlardan yoksun kalması ve bu çeşit adamları arayıp bulamamasıdır. Karışıklıktan maksat, insanların birbirine düşerek dövüşmeleri ve birbirinin gırtlağına sarılmalarıdır. İhtirastan maksat; kadınlara kapılmak, söze sohbete dalmak, eğlenceye, içkiye, ava ve bunlara benzer şeylere dadanmaktır. Kabalık, aşırı derecede şiddet göstererek haksız yere dil ile sövüp saymak, eliyle kırıp geçirmektir. Zamana gelince, o da veba yüzünden davarların ölmesi, meyvelerin bozulması, istilaya vesaireye uğramak gibi şeylerdir. Ahmaklık ise sertlik yerinde yumuşaklık, yumuşaklık yerinde sertlik göstermektir. Aslana gelince, öküze kendini büsbütün kaptırmış bulunmaktadır. Ve bu hâl onun şanını alçaltacak ve kendisine zarar getirecek bir durumdur.”
Kelile sordu:
“Peki… Öküz senden daha kuvvetli; aslan yanında senden daha çok saygılı, senden daha çok arkadaşlığı olduğu hâlde onun hakkından nasıl geleceksin?”
Dimne cevap verdi:
“Sen benim küçüklüğüme ve zayıflığıma bakma! Çünkü işler zayıf ve kuvvetli yahut büyüklük veya küçüklük ile yürümez. Nice küçük ve zayıf kimse vardır ki zekâ, deha ve düşüncesiyle nice nice kuvvetlilerin başarmaktan âciz kaldıkları işi başarmıştır. Zayıf bir karganın müthiş bir yılana karşı zekâsıyla başarı kazanarak onu öldürdüğünü işitmedin mi?”
Kelile:
“Hayır.” dedi ve sordu: “Bu nasıl oldu?”
Dimne de anlattı:
Derler ki bir karganın bir dağ tepesindeki ağaç üzerinde bir yuvası varmış. Ona yakın bir yerde de büyük bir yılanın yuvası bulunuyormuş. Karga yumurtladıkça yılan onun yumurtalarını yutarmış. Karga bu yüzden sıkılıyor ve üzülüyormuş. Günün birinde bu hâli bir çakala anlatır ve ona:
“Seninle, yapmak istediğim bir iş üzerinde danışmak istiyorum.” der.
Çakal sorar:
“Bu iş nedir?”
Karga der ki:
“Yılanın uyumasını bekleyip gözlerini gagalamak ve onu kör ederek kurtulmak istiyorum!”
Çakal şu cevabı verir:
“Bu
16
Benim şahane bir elbise giymek için gösterdiğim hırs.
17
İki kişinin felaketinden faydalanarak onların kanını yalama hırsı.
18
Yabancı bir adamı öldürmek hırsı.
19
Elin kör ihtiraslarına hizmet ederek istifade hırsı.