Ölü Canlar. Николай Гоголь

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ölü Canlar - Николай Гоголь страница 20

Жанр:
Серия:
Издательство:
Ölü Canlar - Николай Гоголь

Скачать книгу

herhâlde- incecik bir kontesin diktiği tütün kesesini gösterdi. Tuzlanmış balıktan biraz yedikten sonra saat beş gibi masanın başına geçtiler. Görüldüğü üzere yemek, Nozdrev’in hayatında önemli bir yer işgal etmiyor; büyük bir rol oynamıyordu. Masadaki yemeklerin bazıları yanmış bazılarıysa hiç pişmemişti. Belli ki aşçı canının istediğine göre yemek yapıyor, eline geçen ilk şeyi yemeğin içine atıyordu. Önünde biber mi vardı, hemen katıyordu yemeğe; lahana mı geçti yoksa, onu da katıyordu; süt, jambon ve bezelyeye mi denk geldi, koy gitsin! Yani eline ne geçerse koy gitsin, yemek sıcak olsun da nasıl olsa lezzeti tutturulurdu. Buna karşılık Nozdrev, şaraba düşkündü. Henüz çorbalar servis edilmemişti ki misafirlerine büyük bardaklarda Porto şarabı ve yüksek kalite Santernes ikram etti çünkü il ve ilçelerde basit Santernes şarabı yoktur. Ardından Nozdrev, feldmareşalin içtiklerinden bile daha güzel bir şişe Madeira şarabı getirilmesini buyurdu. Madeira insanın ağzını yakıyordu çünkü iyi Madeira seven toprak beylerinin damak zevkini bildiklerinden, içine rom boca ederler, bazen de Rus midesinin kaldıracağını umut ederek çar votkası eklerler. Sonra Nozdrev, dediğine göre Bourgogne ve Champagne’nin bir arada olduğu özel şişeyi de getirmelerini buyurdu. İki bardağa da hem sağdakine hem soldakine hem eniştesinin hem Çiçikov’un bardaklarına gayretle doldurdu içkiyi. Ancak Çiçikov, Nozdrev’in bardakları sırayla doldururken kendisininkine pek de doldurmadığını fark etti. Bu onu dikkatli olmaya sevk etti; Nozdrev, konuştuğu ya da eniştesinin bardağını doldurduğu sırada içkisini hemencecik tabağa boşaltmaya başladı. Kısa bir süre sonra masaya Nozdrev’in dediğine göre tadı birebir erik şarabına benzeyen üvez şarabı getirildi ama hayret verici şekilde tüyler ürpertici bir tadı vardı. Daha sonra başka bir yüksek alkollü likör içtiler. Bu likörün öyle bir adı vardı ki hatırlamak bile neredeyse imkânsızdı, hatta ev sahibi de birkaç kez onu başka bir isimle anmıştı. Yemek çoktan bitmiş, şarapların tadına bakılmıştı ama misafirler hâlâ masanın başında oturuyorlardı. Çiçikov, Nozdrev’le asıl meseleyi eniştesi henüz buradayken konuşmayı hiç istemiyordu. Ne de olsa enişte bir yabancıydı ve bu mesele, baş başa ve dostane bir konuşmayı gerektiriyordu. Ne var ki eniştenin tehlikeli olduğundan da şüpheliydi çünkü sandalyesinde oturup, her saniye burnuyla tabağını gagalayıp tıka basa yemek yiyordu. Enişte de kendisinin pek güvenilir bir hâlde olmadığını fark edince nihayet eve gitmeye yeltendi ama bunu öyle tembel ve uyuşuk bir sesle söyledi ki Rusların da dediği gibi, ayakları geri geri gidiyordu.

      “Yok, yok! Bırakmam!” dedi Nozdrev.

      “Hayır, üzme beni dostum, gerçekten gitmem lazım.” dedi enişte. “Beni çok üzüyorsun.” diye de ekledi.

      “Saçmalık bu! Tam da iskambil oynamaya hazırlanıyorduk.”

      “Siz oynayın kardeşim, ben duramam, karım dırdır eder. Ona panayırı anlatmam gerek. Gerçekten kardeşim, hoşnut etmem lazım onu. Hayır, tutma beni!”

      “Hay senin karına da! Sanki birlikte yapacak çok önemli işleriniz var!”

      “Hayır kardeşim! O öyle saygıdeğer ve sadıktır ki… Öyle hizmet eder ki… İnan gözüm doluyor. Hayır, tutma beni, şerefli bir adam olarak gidiyorum. Bu konuda seni içtenlikle temin ederim.”

      Çiçikov, Nozdrev’e sessizce:

      “Bırak gitsin, ondan hayır gelmez!” dedi.

      “Doğru diyorsun! Yemin ederim böyle kılıbıklıktan hiç hoşlanmıyorum.” dedi Nozdrev. Yüksek sesle ekledi: “Hadi defol git, sümsük herif, karınla diz dize otur.”

      “Hayır kardeşim, bana sümsük diyerek hakaret etme.” diye cevap verdi enişte. “Hayatımı ona borçluyum. Gerçekten de öyle iyi kalpli ve tatlıdır, öyle şefkat gösterir ki… Ağlayasım geliyor. ‘Panayırda ne gördün, her şeyi anlat!’ der bana. Gerçekten öyle tatlı ki!”

      “Haydi git, saçma sapan yalanlarını anlat ona! İşte kasketin de burada.”

      “Hayır kardeşim; ondan bu şekilde bahsetmemelisin, kalbimi kırıyorsun. O kadar tatlıdır ki o!”

      “Öyleyse pılını pırtını topla da git hemen karının yanına!”

      “Tamam kardeşim, gidiyorum. Kalamadığım için üzgünüm. Burada olmaktan çok mutlu olurdum ama yapamam.”

      Enişte artık arabaya bindiğini, evin avlu kapısından uzaklaştığını ve önünde bomboş tarladan başka hiçbir şey olmadığını fark etmeden uzun bir süre daha özür dilemeye devam etti. Karısı panayırla ilgili bir şey dinleyemeyecek diyebiliriz herhâlde.

      Nozdrev, pencerenin önünde durup uzaklaşan arabaya bakarak:

      “Ne pis herif ama!” dedi. “Nasıl sürüne sürüne gidiyor! Şu arabaya bağlı atı hiç de fena değil, uzun süredir almak istiyorum onu. Ama bu adamla anlaşmanın imkânı yok. Sünepe, tam bir sünepe!”

      Odaya gittiler. Porfiri mumları getirdi ve Çiçikov ev sahibinin elinde nereden geldiği belli olmayan bir deste kart gördü.

      Nozdrev destenin kenarına parmaklarıyla bastırıp bükünce destenin kâğıt paketi çatladı ve sıçrayıp yere düştü.

      “Ee, kardeş… Zaman geçirmek için üç yüz rubleyle banka benim!”

      Ama Çiçikov ne dediğini duymamış numarası yaptı ve sanki aniden hatırlamış gibi:

      “Ah! Unutmadan söyleyeyim. Senden bir ricam olacak.”

      “Ne ricası?”

      “Önce ricamı yerine getireceğine söz ver.”

      “Ama ne ricasıymış bu?”

      “Yahu sen bir söz ver!”

      “Söz.”

      “Gerçekten mi?”

      “Gerçekten.”

      “Ricam şu: Henüz sayım kâğıdından adı silinmemiş, ölü birçok canın vardır herhâlde?”

      “Evet, var. Neden sordun?”

      “Onları bana ver, benim üzerime geçir.”

      “Neden?”

      “Bana lazımlar.”

      “Ne için lazımlar?”

      “Lazımlar işte… İşim var onlarla, lazımlar yani.”

      “Belli ki bir iş peşindesin sen. İtiraf et, neyin peşindesin?”

      “Neyin peşinde olacakmışım? Böyle bir hiç için bir şeyin peşine düşülmez ki.”

      “O zaman sana neden lazımlar?”

      “Of, ne meraklısın! Senden basit bir şey istiyorum, sense her şeye burnunu sokuyorsun!”

      “Ama neden söylemek istemiyorsun?”

      “Bilsen ne olacak? Böyle bir hayalim var benim de işte.”

      “Ama

Скачать книгу