Ölü Canlar. Николай Гоголь

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ölü Canlar - Николай Гоголь страница 21

Жанр:
Серия:
Издательство:
Ölü Canlar - Николай Гоголь

Скачать книгу

sözünü bitirmesine fırsat vermeden:

      “Yalan söylüyorsun, yalan! Yalan söylüyorsun kardeşim!” dedi.

      Çiçikov’un kendisi de pek ustaca bir yalan kıvıramadığını, oldukça zayıf bir bahane öne sürdüğünü fark etmişti.

      “Tamam, her şeyi doğrudan anlatacağım.” dedi yerinden doğrularak. “Yalnız rica ederim, kimseye söyleme. Evlenmeyi düşünüyorum ama gelinin annesiyle babası çok kibirli insanlar. Nereden bulaştım bu işe! Kızlarının evleneceği kişinin üç yüzden az canı olamazmış, benim de yaklaşık yüz elli can eksiğim var…”

      “Yalan söylüyorsun! Yalan!” diye bağırdı bir kez daha Nozdrev.

      “Şu kadarcık bile yalanım yok.” dedi Çiçikov, başparmağını serçe parmağına koyup minicik bir kısmını göstererek.

      “Kellemi ortaya koyarım ki yalan söylüyorsun!”

      “Alınıyorum ama! Ben de neymişim yahu! Neden muhakkak yalan söylediğimi düşünüyorsun?”

      “Ne de olsa tanıyorum seni. Büyük bir dolandırıcısın sen. İzin ver, sana dostça bir şeyler söyleyeyim! Eğer senin müdürün olsaydım gördüğüm ilk ağaçta sallandırırdım seni.”

      Bu laflar Çiçikov’u kırmıştı. Herhangi bir kaba söz ya da hakaret edici hitap, hiç hoşuna gitmezdi. Eğer karşıdaki oldukça yüksek bir mevkiye sahip değilse kendisiyle hiçbir şekilde laubali konuşulmasına bile izin vermezdi. Bu nedenle şimdi çok kırılmıştı.

      “Tanrı şahidim ki sallandırırdım.” diye tekrarladı Nozdrev. “Derdim seni kırmak değil, sana açıkça ve dostane bir şekilde söylüyorum sadece.”

      “Her şeyin bir sınırı var.” dedi Çiçikov, onuruna yediremeyerek. “Eğer böyle laflarla caka satmak istiyorsan kışlaya git. Onları hediye etmek istemiyorsan sat o zaman.” diye ekledi.

      “Satmakmış! Seni tanırım ben, sen ne alçaksın; onları pahalıya alır mısın hiç!”

      “Aman sen çok iyi bir şeysin sanki! Şuna bak! Pırlanta mı satacaksın yoksa?”

      “Olan ortada. Seni tanırım ben.”

      “Merhamet et be kardeşim! Nereden çıktı sendeki bu Yahudilik? Bana onları para bile almadan öylece vermen gerekirdi.”

      “Şimdi beni dinle. Sana pinti biri olmadığımı kanıtlamak için bu canlar karşılığında hiçbir ücret almayacağım. Benden bir aygır satın al, onları üste bedava vereceğim.”

      Bu öneriye şaşıran Çiçikov:

      “Yapma yahu, ben aygırı ne yapayım?” dedi.

      “Ne yapayım da ne demek? O aygır için on bin ruble ödedim, sana dört bine veririm.”

      “Ama ne yapayım ben bu aygırı? Aygır çiftliği işletmiyorum ki!”

      “Dinle, anlamıyorsun beni. Şimdi yalnızca üç bin ruble alacağım senden, geri kalan bin rubleyi de daha sonra ödeyebilirsin.”

      “Aygıra ihtiyacım yok benim, sende kalsın!”

      “Şu kahverengi kısrağı al bari.”

      “Kısrağa da ihtiyacım yok.”

      “Daha önce yanımda gördüğün kısrak ve kır atı sana yalnız iki bine veririm.”

      “Ama benim ata da ihtiyacım yok ki.”

      “Satarsın o hâlde. Gittiğin ilk panayırda onlar için bu fiyatın iki kat fazlasını verirler sana.”

      “İki kat fazlasını vereceklerinden bu kadar eminsen en iyisi sen sat onları.”

      “Vereceklerinden eminim ama sen kâra geç istiyorum.”

      Çiçikov bu niyetinden dolayı ona teşekkür etti, kısa ve net bir şekilde hem kır atı hem de kahverengi kısrağı reddetti.

      “Köpeği al bari! Sana öyle bir köpek vereceğim ki tüylerin ürperecek! Bıyıklı, sert, dik tüylü bir köpek. Fıçıya benzeyen yuvarlak kaburgaları inanılır gibi değil, patileriyle hafif hafif basar toprağa.”

      “Ne yapacağım ben köpeği? Avcı değilim ki ben.”

      “Senin de köpeklerin olsun istiyorum. Dinle eğer köpek istemiyorsan benim laternayı al, mükemmel bir laternadır. Şerefli bir insan olarak söylüyorum, bin beş yüz ödedim bu laternaya; sana dokuz yüz rubleye veririm.”

      “Laternayı ne yapacağım? Alman değilim ki ben, sokak sokak gezip para mı dileneceğim?”

      “Bu Almanların taşıdığı laternalardan değil. Org bu, bak hele bir! Her yeri maundan. Biraz daha göstereyim sana!”

      Bu sırada Nozdrev, Çiçikov’un eline yapışıp onu başka bir odaya sürüklemeye başladı ve Çiçikov, ne kadar ayak direse de laternayı zaten gördüğünü söylese de yine de Marlborough’un seferini anlatan şarkıyı bir kez daha dinlemek zorunda kaldı. “Para vermek istemiyorsan dinle: Sana laternayı ve ne kadar ölü canım varsa hepsini vereyim, sen de bana arabanı ve üstüne de üç yüz ruble ver.”

      “Ee, ben neye binip gideceğim?”

      “Sana başka bir araba veririm. Ahıra gidelim de arabayı göstereyim sana! Bir boyatırsan harika olur.”

      “Şeytan ele geçirmiş bu adamı.” diye düşündü Çiçikov ve ne olursa olsun herhangi bir araba, laterna ya da fıçı gibi yuvarlak, inanılmaz kaburgalı ve hafif patili hiçbir köpek satın almamaya karar verdi.

      “Araba, laterna ve ölü canlar! Hepsi birlikte!”

      “İstemiyorum.” dedi Çiçikov bir kez daha.

      “Neden istemiyorsun?”

      “İstemiyorum, işte o kadar!”

      “Sen de neymişsin be! Seninle yakın arkadaş olunmaz vallahi! Senin ikiyüzlü bir adam olduğun belli oldu işte!”

      “Aptal mıyım ben? Bir düşün. Bana hiç mi hiç lazım olmayan bir şeyi neden almak isteyeyim ki?”

      “Lütfen sus artık. Artık seni tam olarak tanıdım. Tam bir alçaksın sen! Dinle şimdi, iskambil oynayalım ister misin? Bütün ölüleri ortaya koyarım, laternayı da.”

      “İskambil oyunlarının sonu hiç belli olmaz.” dedi Çiçikov ve bu sırada Nozdrev’in elindeki kartlara göz ucuyla baktı. Kartlar çok yapay gelmişti gözüne, insanda şüphe uyandırıyorlardı.

      “Neden belli olmasın ki?” dedi Nozdrev. “Belli olmayacak bir şeyi yok! Talih senin tarafındaysa yığınla para kazanabilirsin. İşte burada! Talihin burada!” dedi, Çiçikov’u alevlendirmek için elindeki kartları karıştırarak. “Ne talih ama! Ne talih!

Скачать книгу