Gülistan. Şeyh Sadi Şirazi
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Gülistan - Şeyh Sadi Şirazi страница 4
Âdemoğulları bir vücudun azaları gibidirler. Çünkü aynı cevherden yaratılmışlardır.2
Vücudun bir yerinde bir dert, bir ağrı hâsıl olursa diğer azanın kararı kalmaz. Onlar da rahatsız olurlar.
Sen ki başkalarının mihnetinden keder duymuyorsun, sana ihsan adım vermek yakışmaz.
Bağdat’ta duası kabul olan bir derviş zuhur etti. Haccacı Zâlim’e haber verdiler. Haccac onu çağırdı. “Bana bir hayırlı dua et.” dedi.
Derviş, “Yarabbi Haccac’ın canını al.” dedi.
Haccac: “Derviş, Allah için söyle, bu nasıl duadır?” dedi.
Derviş: “Bu, hem senin için hem de tekmil Müslümanlar için hayırlı bir duadır.” dedi.
Ey eli altındakileri inciten yüksek elli kimse! Ne vakte kadar böyle pervasızca zulüm edebileceksin. Cihandarlık ne işine gelir; senin ölmen daha iyidir; çünkü insanları incitiyorsun.
İnsafsız meliklerden birisi bir âbide sordu:
“İbadetlerden hangisi efdaldir?”
Âbit cevap verdi: “Senin için öğleye kadar uyumak efdaldir; çünkü uyuduğun müddetçe halkı incitmezsin…”
Bir zalimi öğle vakti uyumuş gördüm de “Bu fitnedir, fitnenin uyumuş olması iyidir.” dedim.
Uykusu uyanıklığından iyi olan kötü yaşayışlı kimsenin gebermesi iyidir. Fitne uyumuştur. Allah onu uyandırana lanet etsin.
İşittim ki padişahlardan birisi bir gece sabaha kadar işret etmiş. Son derece sarhoş bir hâlde, şöyle diyormuş:
“Bize cihanda şu dakikadan daha hoş bir zaman yoktur; çünkü iyiyi, kötüyü düşünmediğimiz gibi kimseden de kaygımız yoktur.”
Mevsim kış mevsimi imiş. Çıplak bir derviş açıkta saray civarında yatıyormuş. Padişahın sözünü işitip şöyle demiş:
“Padişahım, ikbalce âlemde eşin yoktur. Tutayım ki kimseden kaygın yok; fakat bizim için kaygılanmaz mısın?”
Dervişin sözü padişahın hoşuna gitmiş. İçinde bin altın bulunan bir keseyi pencereden dışarı uzatmış ve “Derviş, aç eteğini.” demiş.
Derviş: “Eteği nereden bulayım ki elbisem yoktur.” demiş.
Bu söz üzerine padişahın merhameti artmış, bir kat hilat ile beraber altın kesesini dervişe göndermiş.
Derviş az vakit içinde o parayı telef etmiş, tekrar saraya gelmiş.
Âşığın gönlünde sabır, kalburda su durmadığı gibi kalenderlerin avucunda da para durmaz.
Derviş, padişaha öyle bir zamanda gelmiş ki padişahın onunla görüşmeye, onun hâlini sormaya vakti yokmuş. Mabeyinciler dervişin gelişini, hâlini padişaha arz etmişler.
Padişah kızıp yüzünü ekşitmiş. Böyle olması da tabiidir; çünkü zekâ ve tecrübe sahibi insanlar demişler ki: Padişahlar çok zaman memleketin mühim işleriyle meşgul olurlar, himmetlerini büyük şeylere sarf ederler; öyle vakitlerde adi işler için avamın kendilerini işgal etmelerine kızarlar.
Münasip zaman gözetmeyen kimseye padişahın nimeti haram olsun. Söylemek için zamanı müsait görmedikçe söyleme; çünkü hem kadrin kıymetin zail olur hem de sözün güme gider.
Padişah, dervişin hâlini anlayınca: “O kadar parayı az müddette telef etmiş olan bu müsrif, yüzsüz dilenciyi kovun. O bilmiyor mu ki beytülmal hazinesinde hakiki fakirlerin hakları vardır; yoksa hazine, şeytanların kardeşleri olan müsrifler için yemlik değildir.” demiş.
Parlak bir günde, gündüzün, kâfurî mum yakan ahmağı çok geçmeden görürsün ki kandiline koyacak yağ bulamaz.
Nasihat etmeye muktedir bir vezir demiş ki: “Padişahım, bence bu gibi kimselerin nafakalarını günü gününe vermek daha münasiptir. Böyle olursa israf yapamaz; fakat onları terbiye için dahi olsa efendimizin buyurduğu veçhile onu kovmak, bir daha ona bir şey vermemek muvafık değildir. Çünkü bir kısmı bunu hasisliğe hamleder. Sonra birisine bir kere bir şey verip ümide düşürmek arkasından onu meyus ederek incitmek himmet sahiplerine yaraşmaz.”
İnsan ya lütuf ve ihsan kapısını açmamalı ve kimseyi tamaha düşürmemeli; yahut açtıktan sonra huşunetle kapatmamalıdır.
Hicaz ilinde Kâbe yolunda susayanların acı su etrafına toplandıklarını kimse görmemiştir. Her nerede tatlı bir çeşme bulunursa insanlar, kuşlar, karıncalar, onun etrafına toplanırlar.
Kuş, dane bulunan yere gelir; hiçbir şey bulunmayan yere gitmez.
Eski padişahlardan birisi memleketi idarede gevşeklik ederdi. Askere de sıkıntı çektirirdi.
Derken çetin bir düşman yüz gösterdi; askerleri de ondan yüz çevirdiler.
Padişah hazineyi askerlerden diriğ ederse askerler de kılıca el vurmayı ondan esirgerler. Eli boş, işi ah ve feryat olan kimse harp zamanı nasıl kahramanlık gösterebilir?
Padişahlarına vefasızlık eden o askerlerden birisinin benimle dostluğu vardı. Onu ayıpladım ve “Azıcık hâlinin fenalaşmasıyla eski efendisinden yüz çeviren ve senelerce yediği nimetin hukukunu unutan kimse insan değildir, nimeti inkâr eden soysuzdur, haknâşinastır.” dedim.
Asker şöyle dedi: “Hâlimi sana anlatırsam beni mazur görürsün. Atım arpasız kalmak, eyer keçesi rehinde bulunmak yakışır mı? Padişah askere paraca bahillik ederse ona askerin canı ile cömertlik etmesi mümkün müdür?”
Askere altın ver ki asker başını versin. Eğer askere altın vermezsen başını alır başka diyara gider.
Karnı tok yiğit şiddetle saldırır, karnı aç ise şiddetle kaçar.
Vezirlerden birisi mazul oldu, dervişlere katıldı. Dervişlerin sohbetinin bereketi ona tesir etti; gönül perişanlığından kurtuldu. Bir müddet sonra padişahın tekrar teveccühüne mazhar oldu. Yine onu iş başına çağırdı. Fakat vezir kabul etmedi ve “Akillerin indinde mazul olmak meşgul olmaktan daha iyidir.” dedi.
Bir müddet sonra padişahın tekrar teveccühüne mazhar oldu. Yine onu iş başına çağırdı. Fakat vezir kabul etmedi ve “Akillerin indinde mazul olmak, meşgul olmaktan daha iyidir.” dedi.
Çekilip selamet köşesinde oturanlar köpeklerin dişlerini, insanların ağızlarını bağladılar. Kâğıdı yırttılar, kalemi kırdılar, kusur bulan insanların ellerinden, dillerinden kurtuldular…
2