Devlet. Платон

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Devlet - Платон страница 13

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Devlet - Платон

Скачать книгу

şeyden içebilecekleri sıhhat ve güzellik dolu bir diyarda, ahenkli etkilerle büyümeleri gerekmektedir. Bütün etkiler içinde en büyüğü müzikle verilen eğitimdir. Bu eğitim, güzellik ve bozukluk açısından en derindeki ruha ulaşmanın bir yolunu bulur. İlk başta etki bilinçsizdir fakat sonra mantık devreye girdiğinde eğitim görmüş kişi onu uzun süredir tanıdığı bir arkadaş gibi buyur eder. Okumayı öğrenirken olduğu gibi ilk başta parçaları ya da harfleri ayrı ayrı öğreniriz. Daha sonra onları birleştiririz. Harflerin kendilerini öğrenmeden yansımalarını ayırt edemeyiz. Bir anlamda, erdemlerin önce parçalarını veya esas biçimlerini öğrenmek, sonrasında hayatta ve deneyimlerimizde bunların birleşimlerinin izini sürmek gibidir. Ruhta dünyanın ahengine karşılık veren bir müzik vardır ve müzikal bir ruhun en zarif amacı, zarif bir zihin ve zarif bir vücuttur. İkincisindeki bazı kusurlar görmezden gelinebilir ama ilkinde olmaz. Gerçek sevgi ölçülülüğün kızıdır ve ölçülülük bedensel hazların budalalığına tamamen karşıdır. Aşkla adil bir son getiren müzik hakkında yeterince konuştuk.

      Sırada jimnastik var. İlk olarak şunu söylemeliyim ki bedenle ruh arasında bir neden-sonuç ilişkisi vardır. Böylece, zihni eğitirsek takip edilmesi gereken genel hatları belirterek bedenin eğitilmesini de zihne bırakabiliriz. Öncelikle yöneticilerin güçlü içkilerden uzak durmaları gerekmektedir çünkü zekâ kıvraklığını kaybedecek son kişilerdir. Palaestra’da10 edindikleri huyların onlara uygun olduğu şüphelidir çünkü sıradan jimnastik uyuşuk bir şeydir ve aniden bitirilirse sağlığı tehdit etmeye meyillidir. Fakat bizim savaşçı atletlerimiz uyanık köpekler olmak durumundadır ve besin ve iklimdeki bütün değişiklikleri kanıksamalıdır. Bundan dolayı onlara basit müziklerine yakın basit bir tür jimnastik gerekir ve diyetleri için bir kural, kahramanlara deniz kenarında yaşamalarına rağmen balık değil sadece kavrulmuş et (Haşlanmış da değil çünkü çanak ve tava gerektirir.) veren Homeros’ta bulunabilir. Ve hatta yanlış hatırlamıyorsam orada hiç tatlı sos da geçmiyordu. Müzik için Lidya ve İyonya neyse jimnastik için o olan Sicilya mutfağı, Atina şekerlemeleri ve Korint fahişeleri de yasaklanmalıdır. Açgözlülük ve ölçüsüzlüğün hüküm sürdüğü yerde şehir çabukça doktorlar ve avukatlarla dolar. Hukuk ve tıbbın işine, Devletin özgür adamları onlara ilgi duyduğunda son verilir. Eğitim adına, yurdunda hiç bulunmadığı için adaleti yurt dışında aramaktan daha utanç verici bir durum olabilir mi? Gerçi aynı hastalık için daha kötü bir aşama da söz konusu: İnsanlar hazzı ve gururu hukukun bütün ayrıntıları olarak aldığında ve adalete başını sallamaya ihtiyacı olmadan hayatlarının ne kadar iyi olabileceğini hesaba katmadığında. Bir hekimi çalıştırmakta bir tür ayıp vardır. Yaraların ve bulaşıcı hastalıkların tedavisinden dolayı değil, bir adamın tembel olması ve Asklepios’un zamanında bilinmeyen ve lükse bağlı hastalıklardan dolayı. Homeros’un tıbbi uygulamaları ne kadar basit. Eurypylos yaralandığı zaman Lesbos şarabıyla kestirilmiş baharatlı çok sıcak bir süt içer ve Asklepios’un oğulları ne ona içeceği veren genç kızı ne de ona eşlik eden Patroklos’u suçlar. Doğrusu şu ki hastalıkları iyileştirmenin çağdaş sistemi, sağlıklı olmayan bir kuruluştan olup eğitim ve tıbbın birleşimiyle önce kendine sonra başka insanlara işkence etmiş ve hak ettiğinden çok daha uzun süre yaşamış eğitimci Herodicus tarafından öne sunulmuştur. Fakat Asklepios bu sanatı icra etmezdi. Çünkü düzenli bir devletin vatandaşlarının hasta olma lüksü olmadığını biliyordu, bu yüzden esnaf ve işçilerin çoğunlukla uyguladığı “öldür ya da iyileştir” yöntemini benimsedi. “Bunlar onların işleri olmalı.” derler, “Ve üstüne düşmeye zamanları yok: Eğer iyileşirlerse iyi. Ama iyileşmezlerse bu onların sonu olur.” Oysaki zengin kimse, hasta olmaya parası yeten bir beyefendi olmalıdır. Phocylides’in şu özdeyişini biliyor musunuz: “Bir adam zengin olmaya başladığında” (ya da belki biraz daha önce) mı “erdemleri uygulamalıdır?” Fakat ölçüsüz bir sağlık hizmeti nasıl olur da hem sıradan bir meslekle uyumsuz olup hem de Phocylides’in öğrettiği fazilet uygulamasıyla tutarlı olur? Bir öğrenci felsefenin onun başını ağrıttığını düşündüğünde hiçbir şey yapmaz, hep rahatsızdır. Bu, Asklepios’un oğullarının hiç böyle bir sanatla ilgilenmemesinin sebebidir. Halkın yararına çalışıyor ve faydasız yaşamları korumayı ya da acınası babalara cılız bir evlat uzatmak istemiyorlardı. Gerçek hastalıkları gerçekten tedavi ettiler. Bir adam yaralandığında ona doğru tedaviyi uyguladılar ve sonra istediği şeyi yiyip içmesine izin verdiler. Onlardan büyük servet kazanabileceklerine rağmen ayyaş ve değersiz kişileri tedavi etmeyi reddettiler. Pindar’ın, Asklepios’un zengin bir adamı hayata döndürmek için bir yıldırımla katledildiği hikâyesine gelirsek bu bir yalandır. Eski kuralımıza uyarak ya rüşvet almadığını ya da Tanrı’nın bir oğlu olmadığını söylememiz gerekir.

      Glaukon Sokrates’e büyük hekimlerin ve hâkimlerin birkaç büyük hastalık ya da suç görmüş kişiler olup olmadığını sorar. Sokrates bu iki meslek arasına bir çizgi çeker. Hekim kendi vücudunda o hastalığı deneyimlemiş olmalıdır çünkü bedeniyle değil zihniyle iyileştirir hastalıkları. Fakat hâkim, zihni zihinle kontrol eder ve bu yüzden zihni suçlarla kirlenmemelidir. Öyleyse nasıl tecrübe kazanacak? Nasıl hem bilge hem masum olacak? Genç ve iyi bir adam içinde hiç kötülük örneği olmadığı için günahkârlar tarafından kandırılmaya meyillidir, bu yüzden hâkim belli bir yaşa gelmiş olmalıdır. Gençliği masum olmalı ve kötülüğe karşı bir bakış açısını onu deneyimleyerek değil diğer insanları gözlemleyerek geliştirmiş olmalıdır. Hâkimliğin ideal hâli budur. Suçludan dönme bir dedektif mükemmelce şüphelidir ama deneyimi olan iyi bir adamla beraberken hatalıdır çünkü herkesin kendi kadar kötü olduğu yanılgısına kapılır. Ahlak bozukluğu erdem olarak bilinebilir ama erdemi bilemez. İşte bu, devletimizde hüküm sürecek tıp ve hukuktur. Sanatları daha üst yapılara iyileştirecekler ama kötü bedenler ikisinden biri tarafından ölüme terkedilecek ve kötü ruh diğeri tarafından infaz edilecek. İkisine de olan ihtiyaç, müziğin ruha verdiği ağız tadı ve jimnastiğin bedene verdiği sağlıkla geniş ölçüde azalacak. Müzik ve jimnastik arasındaki ayrımın ruh ve bedene denk gelmeleri ikisinin de biri tarafından uysallaştırılıp diğeri tarafından ayakta tutulan ruhla eşit ölçüde ilgilenmelerinden dolayı değildir. İkisi birlikte iki parçalı doğalarıyla yöneticilerimizin ihtiyacını karşılarlar. Çok fazla jimnastik olduğundaki tutkulu eğilim kuvvetlenir ve vahşileştirilir. Fazla müzik içeren nazik ve felsefi huy zayıflar. Bir kişi müziğin kulaklarındaki borulardan su gibi akmasına izin verdiğinde ruhunun keskinliği yavaş yavaş aşınır ve içindeki tutku, şevk dolu parça eriyip içinden çıkar. Aşırı az ruh kolayca bitkin düşer, aşırı fazlası kolayca gergin asabiyete döner. Bu yüzden, yine, beslenen ve idman yapan atletin öz güveni iki katına çıkar fakat kısa süre içinde aptallaşır. Vahşi bir hayvan gibidir; yumruklarla her şeyi yapar ama fikir veya planla hiçbir şey yapmaz. İnsanın içinde iki kaynak vardır: Mantık ve tutku. Ruha ve bedene değil, bu ikisine müzik ve jimnastik sanatları karşılık gelir. Bu ikisini uyumlu bir ahenkle harmanlayan kişi gerçek müzisyendir. Devletimizin baş dâhisi olacaktır.

      Bir sonraki soru ise, “Yöneticilerimiz kimler olmalıdır?” ilk önce kıdemli, daha genç olanı yönetmelidir ve kıdemlilerin en iyileri de en iyi yöneticiler olacaktır. Vatandaşlarını en çok seven, işini en iyi yapan olacaktır ve devletin refahı için onlarla ortak faydaları vardır. Bunları biz seçmeliyiz fakat hayatın her döneminde aynı fikirleri mi sürdürüyor ve şiddet ile keyfe karşı direniyorlar mı direnmiyorlar mı diye takibini yapmalıyız. Çünkü zaman, ikna etme ve keyfe düşkünlük, bir insanın amacında değişiklik yapacak kadar aklını başından alabilir ve keder ile ızdırabın gücü onu mecbur bırakabilir. Ve bu yüzden yöneticilerimiz,

Скачать книгу


<p>10</p>

Eski Yunan’da spor okulu. (ç.n.)