Sevenler Yolu. Burhan Cahit Morkaya

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Sevenler Yolu - Burhan Cahit Morkaya страница 12

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Sevenler Yolu - Burhan Cahit Morkaya

Скачать книгу

insanlar zamanla öyle kaynaşırlar ki ilk sevgilerinin ifadesi değişir. Aşkları devamlı bir arkadaşlık şekline girer ve ancak bu kuvvetli bağdır ki, sevgilerin çözüldüğünü hissettirmeden insanları yaşatır.

      Bütün bunları âdeta bir içtimaiyat, ruhiyat profesörü gibi anlattım. Münakaşa ettik, fakat kendi kendine öyle bir telkin yapmış ki, kararından geri çevirmeye muvaffak olamadım. Israr etti. ‘Ayrılmamız lazım. Çünkü artık birbirimize duyuracak zevkimiz kalmadı.’ diyor.

      Senden hiç şikâyeti yok. Kabahati tabiatta buluyor. On sekiz yıllık karı kocalığın elyafı gevşemiş, suyu çekilmiş bir nebata benzeyen posasını sürüklemek için sebep olmadığını, her iki tarafın da hürriyetini birbirine iade etmesinden başka çare bulunmadığını söylüyor. Tabirlere dikkat ediyor musun? Aynen tekrar ediyorum. Nermin Hanım on sekiz yıllık karı kocalığı elyafı gevşemiş bir nebata benzetiyor. Hani işe tabiat cephesinden bakınca insan kolay cevap veremiyor.

      Hayatta tabiatın kanunlarına uygun taraf kalmadı ki! Hele kadın erkek münasebetleri bugüne kadar öyle birbirine zıt şekillere, kalıplara döküldü ki, en tabii olanı hangisidir diye kestirmek imkânı yok.

      Eski Yunanlılarda izdivaçtan maksat çocuktu. Ve çocuk cemiyetin malı idi. Bugünün büsbütün aksine olarak kan babadan değil, anadan geliyordu. Babası kim olursa olsun onunla kimse meşgul olmazdı. Ve eski Yunan nesli kadın erkek münasebetinin bu şekline rağmen tarihin kaydettiği en kuvvetli nesillerden sayılırdı.

      Sonra bu fikir değişti. Kadın hakkı babaya geçti. Fakat bugün gerek Amerika’da ve gerek Afrika içlerindeki kabileler arasında öyle izdivaç şekilleri görülüyor ki, hukuk âlimlerinden ziyade ruhiyat ve içtimaiyat mütehassıslarını alakadar ediyor. Mesela Kongo havzasındaki kabileler arasında müşterek izdivaçlar var. Yani bir kabilenin herhangi bir erkeğine gelin gelen kadın yalnız o erkeğin değil bütün kabile erkeklerinin malı oluyor.

      Bugünkü medeniyet dünyasının izdivaç kanunları az çok esasta birleşmişlerdir. Bunlar daha ziyade kuvvetlerini mukaddes kitapların emir ve nehiy çizgilerinden almışlar. Eski dinlerin tesiri altında kalan kütleler içtimai kanunlarından henüz bu izleri silmiş değillerdir. Hâlbuki mukaddes kitapların nüfuz mıntıkasından uzak kalan yerlerde yalnız tabiatın değişmez kanunlarıyla yaşayan eski kabileler, aşiretler arasında iş büsbütün aksine olmuştur. Oralarda ne yerden ne gökten emir alarak yaşayan insanlar yalnız tabii hisleriyle, tabii ihtiyaçlarıyla buldukları yaşama, birleşme şekillerini örf ve âdet hâline getirmişlerdir. Bu şekil hayatı geçiren kabileler arasında tetkikat yapan âlimler oralarda kadın yüzünden kan döküldüğünü işitmemişlerdir. Çünkü onlar arasında geçen ahkâm tabiatın diğer mahlukları arasında hâkim olan hissî ahkâm. Bir sinek gebe kalınca artık hiçbir erkek sinek ona yaklaşmaz. Bu kabileler arasındaki örf ve âdet de budur. Dişi gebe kalınca kabilenin hiçbir erkeği ona yaklaşmaz. Ve o, artık herkesin hürmet ettiği, yarı mukaddes bir mahluktur.

      Ha ne anlatıyordum? Bugünün medeni izdivaç kanunları hükümlerini hep mukaddes kitapların koydukları temelden aldıkları için birbirlerinin eşidirler. Medeniyet dünyasının her tarafında kadın ve erkek münasebetleri hemen hemen aynı çerçeve içindedir. Yalnız birleşmek ve ayrılmak usullerinde bazı kanunlar serttir, bazısı hafiftir. Fakat esas yine birdir. Kocasının adını taşıyan kadın kocasınındır. Gelelim şekilde, içtimai nizamda bu böyle amma hakikatte, tabiatta bu hükümler tamamıyla yer bulabiliyor mu?

      Eski dinî kanunlar, zina eden kadını recme mahkûm ederdi. Fakat bu fiilde müşterek olan erkek için bu kadar şiddetli bir ceza yoktu. Hatta kabile hayatından büyük siyasi teşekküllerden evvelki feodalite devrine kadar kadın galibin, kuvvetlinin kayıtsız, şartsız tasarruf ettiği bir mahluktu. Tarihin birçok devrinde kadın sadece bir dişidir. Dişinin siyasi ve içtimai hiçbir hakkı yoktur. Kuvvetin her şeye hâkim olduğu devirlerde insanlar böyle düşünür ve böyle yaşarlardı.

      Kanun devri başladığı zaman cemiyet hayatı da değişmişti. Bugüne kadar geçirilen tecrübeler şunu anlatıyor ki, izdivaç hiçbir devirde en doğru ve tabiata yakın şeklini bulmuş değildir.

      Bugün Amerika’da ve Avrupa’da bilhassa yüksek tabakalar arasında sık sık tesadüf edilen geçimsizlikler, yavaş yavaş orta ve aşağı sınıflara doğru iniyor. İnsanlar ruhi bir kararsızlık içindeler. Hislerde göze çarpan buhran gittikçe derinleşiyor.

      Muharebelerin bıraktığı teessürler sosyal ızdıraplar, sitelerin hummalı hayatı, birdenbire kazanılan servet, birdenbire elden giden sermaye, zevk ve eğlencenin, içki ve sefahatin nesiller üzerinde yaptığı bozgunluklar insanları, kadını ve erkeği çok değiştirmiştir.

      Hele kadının hisleriyle beraber muhakemesiyle de yaşamaya başlaması evlilik hayatında büyük bir hadise yapmıştır.

      Eski kadın az düşünür, az hisseder ve daha ziyade adalesiyle vazife görürdü. Şimdiki kadın en az adalesiyle ve en çok hisleri ve muhakemesiyle yaşıyor. Aradaki fark bugünkü kadını erkek için bir dişi olmaktan uzaklaştırmıştır.

      Bugünün kadını haricî ve maddi vasıfları itibarıyla dişidir. Fakat ruhi teşekküller ile dişi olmaktan çıkmıştır. Hislerde ve düşüncelerde birleşen kadınla erkek adalî münasebetlerde eski hayatiyetlerini tamamıyla kaybetmişlerdir.

      Eski kadın, dişi kadın bir ihtiras aleti ve nihayet çocuk yuvası idi. Bu kabul edilmişti ve bu kanaat, eski insanları dişili erkekli mesut etmeye kâfi idi. Bugünün kadını adalesinden ziyade sinirinin ve kafasındaki fosforunun tahakkümü altındadır. Bunun içindir ki, bugünün kadını hırçındır, iddiacıdır ve mütehakkimdir. Onu mesut etmek için en münevver erkekler bile yanlış yollardan yürürler. Onu hâlâ dişi vaziyetinde görüp koku, ipek, kürk ve hayatın göz kamaştırıcı oncuk buncuk kabilinden binbir oyuncağını önüne dökmekle gözlerinde bir yudum sevinç uyandırmaya kalkmak ne budalalıktır bilsen.

      Kadını bunlarla zapt etmenin modası çoktan geçmiştir. Müsavi haklar iddia eden bir mahluka daima dişiliğini anlatan bu hulul tarzını değiştirmedikçe onu mesut etmeye imkân yoktur. O şimdi heyecandan dudakları titreyerek siyasi davaların içine atılmaya hazırlanıyor.

      Bu sırada ona vizon kürkten ve birman krepinden bahsetmek hakaret olur. Üzeri makine yağlarıyla lekelenmiş bir deri ceket bugünün kadını için İskoç bir mantodan, emprime bir elbiseden daha kıymetlidir.”

      Ahmet Melih arkadaşının âdeta bir konferansa benzeyen sözlerini şaşkın şaşkın dinliyordu. O kadar dalmıştı ki, bu bahsin asıl hareket noktası olan karısının kararını bile unutmuşa benziyordu. Avukat Rıza Sedat ona bir cigara uzatarak devam etti:

      “Velhasıl bu iş pek karışmıştır azizim. O kadar ki tabii sevgi ve temayüllerin mahsulü olan izdivaçlar bile azalmaya başlamıştır. En kuvvetli sevgilerle bir çatı altına başlarını sokan ve ilk hamlede mesut görünen çiftler yavaş yavaş, hayatın maddi tazyikleri altında sevgilerinin çözüldüğünü görüyorlar ve daha fenası bunların yerini sevgi eseri olmayan ve sırf karşılıklı menfaatler üzerine kurulan birtakım izdivaçlar kuvvet buluyor.

      Bunu bir iktisadi hadise saymak da mümkündür. Cemiyet hayatında mühim rol oynayan sermaye, kadın erkek münasebetlerini de tahakkümü altına alıyor. Servet hislere ve sevgilere hâkim oluyor. Aşk da yavaş yavaş para ile satın alınan bir ticaret maddesi hâline geliyor.

      Şimdi

Скачать книгу