Bilge Nathan. Г. Э. Лессинг
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Bilge Nathan - Г. Э. Лессинг страница 4
Nathan: “Ne olursan ol!”
Derviş: “Ya ben, devlet katında dostluğumuzun rahatını kaçırabilecek önemli biri olduysam?”
Nathan: “Eğer yüreğin hâlâ dervişse, buna katlanırım. Devlet katında önemli kişi olman senin sadece giysindir.”
Derviş: “O da saygı görmek ister. Ne dersiniz? Bilin bakalım! Sizin sarayınızda ben ne olabilirim?”
Nathan: “Dervişten başka bir şey değil. Belki onun yanı sıra aşçı da olabilirsin.”
Derviş: “Yaa! Sanatımı sizin yanınızda unutmak için mi? Aşçı! Neden hizmetkâr değil? Doğrusu Salaheddin beni daha iyi tanıyor. Onun hazinedarıyım.”
Nathan: “Sen? Onun hazinedarı ha?”
Derviş: “Yanlış anlaşılmasın. Küçük hazinenin, çünkü büyüğünü hâlâ babası idare ediyor, saray halkı için kullandığı hazinenin.”
Nathan: “Oturduğu saray oldukça büyük.”
Derviş: “Zannettiğinizden de büyük; çünkü her dilenci onun adamı.”
Nathan: “Nasıl olur, Salaheddin dilencilere öyle düşmandır ki?”
Derviş: “İşte onun için bunların kökünü kazımayı aklına koymuş ya… Kendisi bu uğurda dilenecek duruma düşecek olsa bile.”
Nathan: “Çok güzel, ben de bunu demek istemiştim.”
Derviş:“Daha şimdiden aşağı yukarı öyle ya! Çünkü hazinesi her gün güneş batarken tamtakır. Sabahleyin gelen para seli, öğleyin çoktan bitmiş oluyor.”
Nathan: “Doldurulması veya doyurulması olanaksız birçok kanal, bu paranın bir bölümünü yutuyor da ondan.”
Derviş: “Üstüne bastınız!”
Nathan: “Bilirim bunu ben!”
Derviş: “Hükümdarların leşler arasında akbaba olmaları iyi değildir, ama akbabalar arasında leş olmak çok daha kötüdür.”
Nathan: “Yok canım, Derviş! Öyle değil!”
Derviş: “Sizin için konuşmak kolay! Söyleyin bakalım: Yerimi hemen size bırakmama karşılık bana ne verirdiniz?”
Nathan: “Bu makamda ne kadar kazanıyorsun?”
Derviş: “Ne mi kazanıyorum? Çok değil. Ama siz olsanız tefecilik yapıp çoğaltırsınız onu. Çünkü hazinedeki para her zamanki gibi suyunu çekti mi, kapaklarınızı açarsınız. Borç verip canınızın istediği faizi alırsınız!”
Nathan: “Hem de faizin faizini değil mi?”
Derviş: “Elbette.”
Nathan: “Ta ki sermayem faizlerden ibaret kalıncaya kadar.”
Derviş: “İşinize gelmiyor mu? Öyleyse dostluğumuzun boşanma kâğıdını hemen yazın! Çünkü ben size gerçekten çok güvenmiştim.”
Nathan: “Sahi mi? Nedenmiş o? Neden?”
Derviş: “Görevimi şerefle yürütmeme yardım edeceğinizi sanmıştım; her zaman kasanızı açık bulacağımı ummuştum. Hayır mı diyorsunuz?”
Nathan: “Birbirimizi iyi anlayalım! Burada farklı bir durum var. Sen misin bu? Neden olduğun gibi değilsin? Derviş Al Hafi olarak, elimden gelen her konuda her zaman başımın üstünde yerin var. Ama Salaheddin’in defterdarı olarak…”
Derviş: “Anlamıyor musunuz? Siz hep, iyi olduğunuz kadar akıllı, akıllı olduğunuz kadar da bilgesiniz! Sabredin! Sizin, Hafi’de yeni farkına vardığınız şey, yakında kaybolup gidecek. Bakın, İşte Salaheddin’in bana verdiği şeref kaftanı, daha eskimeden, bir dervişe uygun bir paçavraya dönüşmeden, ben onu Kudüs’te çiviye asacağım ve Ganj’ın kenarında, hafif ve yalın ayak, üstatlarımla birlikte sıcak kumlarda yürüyeceğim.”
Nathan: “Tam da sana yakışan bir durum!”
Derviş: “Onlarla satranç oynayacağım.”
Nathan: “Bu senin için en büyük servet olur!”
Derviş: “Düşünün bir kere. Beni baştan çıkaran ne oldu? Artık daha fazla dilenmeyeyim diye mi yaptım bunu sanıyorsunuz? Dilencilere karşı zengin rolü oynayayım diye mi? En zengin dilenciyi bir hamlede zavallı bir zengin yapabileyim diye mi?”
Nathan: “Herhâlde bunun için değil.”
Derviş: “Çok daha saçma bir nedenle! İlk kez koltuklarım kabarmıştı; Salaheddin’in iyi yürekliliği koltuklarımı kabartmıştı benim.”
Nathan: “Nasıl oldu bu?”
Derviş: “ ‘Dilencilerin hâlinden ancak bir dilenci anlar. Dilencilere karşı iyi davranmayı yalnız dilenciler bilir. Senden önceki, bana karşı çok soğuk, çok kabaydı.’ dedi bana. ‘Bir şey verecek olsa, kafaya atar gibi verirdi; alacaklı için türlü incelemeler yapardı. Yalnız yoksulluğu görmekle kalmaz, yoksulluğun nedenini de araştırırdı; sadakayı bu nedenler ışığında pintice hesaplamak isterdi. Al Hafi böyle olmayacak! Salaheddin, Al Hafi’nin yüzünden gereği yokken merhametli görünmeyecek. Al Hafi, duru ve sakin gelen suları, böyle pis ve taşan tıkalı borulara benzetmeyecektir. Al Hafi benim gibi düşünür. Al Hafi benim gibi hisseder!’ demişti. Avcının ıslığı öyle hoştu ki, sonunda kuş da ağa düştü. Ben, kendini beğenen budalanın biriyim! Ben, kendini beğenen budalanın da budalasıyım!”
Nathan: “Sakin olun dervişim, sakin olun!”
Derviş: “Haydi canım! İnsanları ezmek, güçsüz bırakmak, soymak, işkenceye maruz bırakmak, boğmak, birkaç kişiye karşı insan dostu olarak görünmeye çalışmak, delilik değil mi bu? O yüceler yücesinin hep dolu olan eline sahip değilken, iyiyi kötüyü, tarlayı çölü ayırt etmeden, hepsinin üzerine güneşinin ışığını ve rahmetini yayan Tanrı’nın şefkatini taklide kalkışmak? Nasıl? Bu kendini beğenmişlik değil de nedir?”
Nathan: “Yeter! Sus artık!”
Derviş: “Bırakın da deliliklerimi sayayım. Ya bu deliliklerde yine de iyi tarafları arayıp bulmak ve bu iyi tarafların hatırı için bu deliliğe katlanmak? Eee? Bu da delilik değil mi?”
Nathan: