Antikacı Dükkânı. Чарльз Диккенс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Antikacı Dükkânı - Чарльз Диккенс страница 27
Quilp postu arka salona sermişti; bundan böyle herhangi bir iş yapılmasını önlemek için dükkânı da kapamıştı. Eski eşyanın arasından en güzelini, en rahatını arayıp bulmuş, bunu kendine ayırmış, özellikle çirkin, rahatsız olanını da arkadaşına uygun görmüştü. Onları kendi odasına taşıtmış, mevkiine büyük bir azametle kurulmuştu. Onun dairesi yaşlı adamın odasından çok uzaktaydı ama, Quilp mikropların yayılması ihtimaline karşı iyi bir tedbir olur düşüncesiyle kendisi durmadan pipo içmekle kalmamış, hukukçu arkadaşının da aynı şeyi yapması için ısrar etmişti. Bu yetmiyormuş gibi, iskeleye haberci gönderip, tepeüstü yürüyen çocuğu da çağırtmıştı. O da, içeri girip kapının hemen yanına oturmuş, cücenin bulup verdiği kocaman bir pipoyu durmaksızın içmeye koyulmuştu. Bir iki dakika için pipoyu dudaklarından uzaklaştırmaya kalksın, ne haddine! Bu düzen de kurulduktan sonra Quilp sevinçten kıkır kıkır gülerek çevresine bakındı, “düzenin böylesine huzur adını verdiğini” açıkladı.
Pek ahenkli bir adı olan hukukçu arkadaş, yani Brass1 da bu düzeni “huzur” diye adlandırabilirdi ama, şu iki önemli kusur olmasaydı: Bir kere, adamcağız iskemlesinde hiç de rahat oturamıyordu; çok sert, üçgen biçimi, üstelik de kaygan olan iskemle çok rahatsızdı. İkincisi, tütün dumanı ona dokunur, rahatsız ederdi. Yalnız, Quilp’in adamı olduğu, cüceyle iyi geçinmesini gerektiren bin bir neden bulunduğu için, gülümsemeye çalışıp, elinden geldiği kadar kibar bir tavırla, durumdan hoşlandığını anlatacak şekilde başını salladı.
Bu Brass, Londra şehrinde Bevis Marks Şirketi’nden, hiç de iyi bir ünü olmayan bir avukattı. Uzun boylu, gaga burunlu, çıkık alınlı, çökük gözlü, koyu kızıl saçlı zayıf bir adamdı. Ayak bileklerine değecek derecede uzun siyah bir palto, kısa siyah pantolon, yüksek topuklu pabuçlar, maviye çalar kurşuni pamuklu çoraplar giymişti. Dalkavuk tavırlıydı ama, sesi pek sertti; üstelik, en tatlı gülüşü bile öylesine korkunçtu ki, oldukça uygun şartlar içinde bile onunla karşılaşan bir kimse: “Keşke öfkelense, hiç değilse kaşlarını çatar.” diye hayıflanırdı.
Quilp hukuk danışmanına baktı, piposunun verdiği sıkıntıyla adamın gözlerini pek fazla kırpıştırdığını, dumanını iyice içine çektiği zamanlarda da tüylerinin ürperdiğini, dumanı boyuna kendinden uzaklaştırmaya çalıştığını gördükçe sevinci artıyor, neşe içinde ellerini ovuşturuyordu.
Quilp, oğlana dönerek:
– Dumanını başka yana tüttürsene, köpek sen de! dedi. Piponu doldur, son katresine kadar bir çırpıda içiver; yoksa, piponun o mumlu dip kısmını ateşe tutup senin dilini onunla kızartırım!
Bereket ki oğlan kös dinlemişti; birisi ona küçük bir kireç parçası bile içirmeye kalkışsa gık demeden içerdi. Onun için, efendisine karşı kendini savunmak üzere bir iki kelime mırıldandı; sonra, verilen emri yerine getirdi.
Quilp:
– Güzel, değil mi, Brass? diye sordu. Hoş kokulu, değil mi? Türk Sultanı gibi görüyorsun kendini, öyle değil mi?
B. Brass, kendini öyle görebilse bile, Türk Sultanı’nın duygularının hiç de gıpta edilecek duygular olmadığını biliyordu; yalnız, bunun çok ünlü olduğunu, kendini o hükümdara pek benzettiğini söyledi.
Quilp:
– İşte hastalıktan korunmanın çaresi bu, dedi. Hayatın her türlü felaketinden korunmanın yolu bu. Burada kaldığımız kadar pipo içmeye hiç ara vermeyeceğiz… İç şu piponu, köpek herif, yoksa sana o pipoyu yuttururum!
Cüce, oğlana bu pek nazikçe uyarmayı yaptıktan sonra hukukçu arkadaşı:
– Burada çok kalacak mıyız? diye sordu.
– Sanırım ki yukarıdaki yaşlı adam ölünceye kadar kalmamız gerekecek.
B. Brass:
– Hah-hah-ha! diye güldü. O! Çok iyi.
Quilp:
– İç şu tütünü, diye bağırdı. Hiç durma. Piponu içerken konuşabilirsin. Vakit kaybetme.
Brass, yine o yorucu pipoyla uğraşmaya başlarken:
– Hah-hah-ha! diye haykırdı. Peki, ya adam iyileşmeye yüz tutacak olursa ne yapacağız, Bay Quilp?
Cüce:
– O zaman da iyileşinceye kadar kalırız, daha fazla değil, diye karşılık verdi.
Brass:
– O zamana kadar beklemeniz ne büyük bir iyilik! dedi. Başkası olsa, efendim, eşyayı kaldırır ya da satardı… Hem de kanun onlara bu yetkiyi verir vermez yaparlar bunu vallahi! Kimisi de, efendim… Şey ederdi…
Cüce:
– Senin gibi bir papağanın saçmalarını dinlemekten kendini kurtarırdı! diye onun sözünü kesti.
Brass:
– Hah-hah-ha! diye bağırdı. Öyle neşelisiniz ki!
Kapı yanındaki pipo içme görevlisi konuşmanın bu bölümünde araya girdi, piposunu dudaklarının arasından çekmeden:
– İşte kız geliyor! diye homurdandı.
Quilp:
– Kim geliyor, köpek herif? diye sordu.
Oğlan:
– Gız, dedi. Sağır mısın?
Quilp, sanki çorba içiyormuş gibi büyük bir iştahla soluğunu içine çekerek:
– Ah, dedi. Seninle ikimiz yakında öyle bir hesaplaşacağız ki! Senin için dağarcığımda öyle tırmık, yara hazırlığı var ki, genç dostum! Aha, Nelly’miş. Şimdi nasıl acaba benim elmasım?
Çocuk, ağlayarak:
– Dedem çok kötü, dedi.
Quilp:
– Ne de güzel bir Nelly’sin sen! dedi.
Brass:
– A, güzel, efendim, gerçekten güzel! dedi. Çok da sevimli.
Cüce, sözüm ona yumuşatıcı, tatlı bir sesle konuştu:
– Quilp’inin dizinde oturmaya mı geldi, yoksa burada o küçücük odasında yatmaya mı? Nelly’cik
1
Brass “bando mızıka” anlamına gelir.