Antikacı Dükkânı. Чарльз Диккенс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Antikacı Dükkânı - Чарльз Диккенс страница 28
Çocuk içeri girerken cüce odaya bakarak:
– Ah, ne de güzel, küçük bir oda! dedi. Tam bir kameriye. Burasını bir daha kullanmayacağına, buraya bir daha gelmeyeceğine emin misin, Nelly?
Çocuk, almaya geldiği birkaç parça giyim eşyasını kavradığı gibi oradan telaşla uzaklaşırken:
– Eminim! Bir daha asla gelmeyeceğim, asla gelmeyeceğim! diye bağırdı.
Quilp, çocuğun arkasından bakarak:
– Çok duygulu! dedi. Çok duygulu. Yazık, çok yazık! Yatak hemen hemen benim boyuma göre. Burasını kendime oda yapacağım ben galiba.
Brass bu düşünceyi destekledi, cüceden gelecek her düşünceyi benimsemek zorundaydı çünkü. Bunun üzerine, cüce de içeri girip bu işi bir denemek istedi. Ağzında piposuyla kendini sırtüstü yatağa attı. Sonra, yatağı tekmeleyerek, hırsla piposunu içmeye koyuldu. Brass bu manzarayı pek beğendi, yatağı yumuşacık, pek rahat bulduğu için Quilp burasını geceleri yatak, gündüzleri divan olarak kullanmaya niyetlendi. Bu durumda, yatağın divan görevine hemen başlamasında bir sakınca görmediği için olduğu yerde kaldı, piposunu içti. Hukukçu bey de artık yarı kendinden geçmiş, düşünme kabiliyetini hemen kaybetmiş bir hâlde (tütün adamın sinir sistemini etkiliyordu) birazcık açık havaya çıkmak fırsatını elde etti. Biraz sonra da, yüzü eski rengine aşağı yukarı kavuşmuş bir hâlde, geri döndü. Çok geçmeden de kötü niyetli cüce onu pipo içmeye zorladı. Brass, bu durumda sedirin üzerinde uykuya daldı, sabaha kadar uyudu.
İşte, Quilp’in yeni evine girer girmez yaptıkları bunlardı. Birkaç gün de, işleri yüzünden, gösteriş yapmaya pek vakit bulamadı; Brass’ın yardımıyla, buradaki eşyanın tek tek listesini çıkarmak, öbür işlerini hâlletmeye gitmek hemen hemen bütün vaktini alıyordu. Yalnız, şimdi kuşkuları, kuruntuları iyicene uyanmış olduğu için, evden bir gece bile uzak kalmıyordu. Yaşlı adamın düzensizliğinin iyi ya da kötü bir şekilde sona erdirilmesi hevesi de zaman geçtikçe açıktan açığa mırıldanmalar, sabırsızlık işareti, bağırıp çağırmalar şeklinde ortaya çıkmaya başladı.
Nelly, cücenin konuşma teşebbüslerinden ürkek bir tavırla kaçmaya çalışıyor, adamın daha sesini duyar duymaz ortadan kayboluyordu. Avukatın gülümsemeleri de Quilp’in surat asmalarından daha az korkunç değildi. Merdivende, koridorda ikisinden birine rastlayıvermek korkusundan ötürü kızcağız dedesinin odasından bir yere kıpırdamıyor, gecenin geç saatlerinden önce odadan dışarı pek seyrek çıkıyordu. Ancak bu saatlerde sessizlik ona dışarı gidip bir boş odanın temiz havasını solumak cesaretini veriyordu.
Bir gece Nelly, her zamanki penceresinin önüne geçmiş, pek tasalı bir hâlde oturuyordu. Tasalıydı, çünkü o gün yaşlı adam her zamankinden daha kötü durumdaydı. Yavrucak, pencerenin önünde otururken, sokaktan birinin kendisine seslendiğini duydu. Aşağıya bakınca bunun Kit olduğunu gördü. Çocuğun ona kendini göstermek için sarfettiği çaba küçük kızı tasalı düşüncelerden uzaklaştırmıştı.
Oğlan alçak bir sesle:
– Küçük hanım!
Kızcağız, bu sözde suçluyla temas kurup kurmaması gerektiğinden şüpheye düştüğü hâlde yine de eski göz ağrısına yakınlık duyarak:
– Efendim, dedi. Ne istiyorsun?
Oğlan:
– Sana çoktandır bir şey söylemek istiyordum ama, dedi. Aşağıdakiler beni buradan kovdular, seni görmeme izin vermediler. Bu şekilde saf dışı edilmeyi hak ettiğime inşallah sen inanmıyorsundur, değil mi, küçük hanım?
Nelly:
– İnanmak zorundayım, dedi. Yoksa, dedem sana niye o kadar kızmış olsun?
Kit:
– Bilmiyorum, dedi. Ondan böyle bir muamele görmeyi hak etmediğimi biliyorum, senden de öyle. Hiç değilse bunu dosdoğru söyleyebiliyorum. Ya sadece eski efendimin durumunu sormaya geldiğim hâlde kapıdan kovuluşum…
Nelly:
– Bana bundan hiç söz etmediler, dedi. Gerçekten, bilmiyordum. Bilseydim, bunu yapmalarına dünyada izin vermezdim.
Kit:
– Eksik olma, küçük hanım, dedi. Senin bunu söylemen bana huzur verdi. Zaten bunun senin marifetin olduğuna da hiçbir zaman inanmayacağımı söyledim.
Kızcağız, hararetle:
– Çok doğru, dedi.
Kit, pencerenin altına gelip daha alçak bir sesle konuştu:
– Aşağıda yeni patronlar var, küçük hanım. Bu senin için bir değişiklik olsa gerek.
Kız:
– Gerçekten de öyle, dedi.
Kit, hastanın odasını işaret ederek:
– Biraz daha düzelince o da aynı şeyleri sezinleyecek, dedi.
Nelly, gözyaşlarını tutamayarak:
– Bundan sonra bir daha düzelebilirse, elbette, dedi.
Kit:
– A, elbette düzelecek, elbette! diye atıldı. Düzeleceğine eminim. Sen kendini kapıp koyverme, küçük hanım. Yalvarırım, yapma!
Bu cesaret verici, avutucu sözler pek azdı, pek üstünkörü söylenmişlerdi ama kızcağızı etkilediler, daha çok ağlamasına yol açtılar.
Kit, kaygılanarak:
– Artık mutlaka iyileşmeye başlayacaktır, dedi. Yalnız, sen kendini bırakıp, kötü düşüncelere saplanır da kendini hasta edersen dedenin durumunu kötüleştirir bu; tam iyileşmeye başladığı sırada hastalığı geri teper. Deden iyileşince iyi bir şey söyle, benim için güzel şeyler söyleyiver, küçük hanım.
Nelly:
– Ona senin adını uzun, çok uzun bir süre hiç anmamalıymışım, öyle söylediler, dedi. Buna cesaret edemem. Hoş, söylesem bile güzel bir sözden sana ne yarar gelebilir ki? Çok fakir düşeceğiz. Yiyecek ekmeği bile zor bulacağız.
Oğlan:
– Benim istediğim işe geri alınmak değil, dedi. Senden rica ettiğim o değil. Seni görebilmek umuduyla bunca zaman beklemem de sizden aldığım para, giyecek için değil ki. Böyle kötü bir zamanda seni görmeye öyle şeylerden söz etmek için geldiğimi düşünmeyesin sakın.
Kızcağız oğlana minnetle, sevgiyle baktı: “Belki daha söyleyecekleri vardır.” diye bekledi.
Kit, duralayarak:
– Hayır, onun için değil, diye konuşmasına devam etti. Çok daha başka bir nedeni var gelişimin. Pek akıllı bir kimse değilim, bunu biliyorum