Billur Köşk Masalları. Неизвестный автор
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Billur Köşk Masalları - Неизвестный автор страница 4
Kızın annesi düşünüyor, cevap veremiyordu. Kurnaz kadın, nihayet, onu kandırdı, kızını hamama götürmek için izin kopardı, kızı yanına alıp müezzinin tuttuğu hamama götürdü.
Hamamdan içeriye girdikleri zaman, kız dört tarafa bakmış, fakat kimseleri görememişti. Kadına dedi ki:
“Ayol, hani ya bu hamamı o kadar övdünüzdü? Hiç kimse yok!”
“Ah kızım, daha vakit erken. Davetliler sonra gelirler, sen içeriye gir, kalabalık basmadan bir köşeye çekil otur.”
Kız, bu sözlere inandı. Orada soyundu, peştamalını takarak içeriye girdi, kurnalardan birinin başına oturdu.
Kadın bu güzel kıza baktıktan sonra, kızı yalnız bıraktı, çıkıp gitti.
Kız yalnız kalınca, kendini seyretmeye başladı. Ama, halvetin kapısında bir nalın sesi işitti, başını kaldırınca bir de ne görsün, mahallenin müezzini karşısında değil mi!
Hemen, utanarak kendini topladı, peştamalla vücudunu yarım yamalak örtmeye çalıştı. Müezzine dedi ki:
“Müezzin efendi, işittim ki bu hamama İstanbul’un en güzel genç kızları gelecek, çengileri seyredeceklermiş. O kadar övülen hamam bu mu? Daha kimseler gelmemiş”
Müezzin, kıza doğru yaklaşarak cevap verdi:
“Sultanım, kimseler gelmezse biz ikimiz yıkanıp zevk ederiz.”
Kız düşündü:
“Peki!” dedi. “Evvela sen beni yıka, sonra ben de seni yıkarım.”
Müezzin razı oldu. Kurnanın başına oturdu, kızı kendisine çekti ve güzelce yıkadı.
Sıra kıza gelince kız, müezzini önüne oturttu, başına sabun sürdü. O kadar çok sabun sürdü ki müezzinin başı bembeyaz köpükler içinde kaldı. Bunun üzerine kız ayağa kalktı, çıplak ayaklarının ucuna basarak bütün muslukları dolaştı, hepsinin ağzını birer bezle tıkadı. Kendi kendine: Bak, insan nasıl yıkanıyormuş, görürsün sen!diyerek yerden nalınları aldı, müezzinin yanına geldi. Başına, gözüne öyle şiddetli vurmaya başladı ki müezzin, avazı çıktığı kadar bağırıyor, haykırıyor, hamamın kubbelerini çın çın öttürüyordu. Nihayet bu acıya dayanamayarak düşüp bayıldı.
Kız, müezzini aygın baygın bırakarak dışarı çıktı, elbiselerini giydi, koşarak evine gitti ve kendisini kurtardı.
Annesi, kızına: “Kızım, hamam nasıldı?” diye sordu.
Kız:
“Anneciğim, pek güzel, emsalsiz bir hamamdı. O kadar eğlendim o kadar eğlendim ki tarif edemem!” dedikten sonra, bir sürü yalanlar uydurarak hamamı övdü.
Onlar orada konuşadursunlar, biz gelelim müezzine.
Adam, sonunda ayıldı. Aklı başına gelerek gözlerini açmak istedi ama köpüklerden korkarak su aradı. O kurnada su aradı, yoktu; öteki kurnalarda su aradı, yoktu; kısacası bütün hamamın içinde bir damla su bulamadı. Çok telaşlandı. Bereket versin, artık vakit gecikmiş, hamamcı da hamama gelmişti. Hamamcı, müezzini bu hâlde görünce şaştı:
“Ayol, müezzin efendi sana ne oldu böyle? Başın köpükler içinde kalmış?”
Müezzin şu cevabı verdi:
“Ah, hamamcı efendi, su bulamadım, başım köpükler içinde kaldı, muslukları açmayı unutmuşsun.”
Hamamcı musluklardan birini açtı, müezzin yıkandı, dışarı çıktı, elbiselerini giyip doğru evine geldi. Her tarafı yara bere içindeydi. Hastalandı, yatağa girdi.
Günlerce hasta yattı.
Hastalıktan kalkınca kızdan bir temiz intikam almak istedi. Hacdaki babasına bir mektup yazdı, bu mektupta dedi ki:
Senin kızın kötü yola düştü. Birlikte olmadığı kimse kalmadı.
Kızın babası, bu mektubu alınca:
“Eyvah, bak başıma gelenlere! Benim kızım kötü yola düşmüş, bu yaştan sonra namusumu bir paralık etti, hay edepsiz, hayasız kız!” diye saçını başını yoldu. Sonra, öfke ile oğluna dedi ki:
“Koş, eve git, kızımın başını kes, gömleğini kana bulayarak bana getir!”
Oğlu, baba emrini yerine getirmek için, ister istemez yola çıktı. Mahallesine geldi, komşulardan meseleyi soruşturdu. Komşular dediler ki:
“Hayır oğlum, biz senin kız kardeşinin sokağa çıktığını bile görmedik!”
Delikanlı, bu sözler üzerine evinin kapısını çaldı. Kız kardeşi:
“Vay, biraderim gelmiş!” diye, koşa koşa merdivenleri inerek kapıyı açtı. Kardeşini kucakladı, yukarıya aldı.
“Babam nerede?” diye sordu. Kardeşi
“Yolda, geliyor… Haydi seninle gidip onu karşılayalım!” diye cevap verdi.
Kız üst giysisini giydi. Kardeşiyle beraber sokağa çıktı. Kardeşi onu bir dağ başına götürerek dedi ki :
“Sevgili kardeşim, babama bir mektup geldi. Bu mektupta yazıyor ki: Senin kızın kötü yola düştü. Birlikte olmadığı kimse kalmadı.Babam bu mektubu okuyunca çok kızdı, öfkelendi, gazaba geldi, bana dedi ki: ‘Koş, git, kızımın başını kes, gömleğini kana bulayıp bana getir!’ İşte ben eve bunun için geldim.”
Kız bunları öğrenince hiçbir şey söylemedi. Kardeşi kıza acıdı, babasının emrini yerine getirmek için bir köpek yavrusu bulup kesti, kızın gömleğini o hayvanın kanına buladı. Kız kardeşine dedi ki:
“Ah, sevgili kardeşim, ben babamı kandırırım ama sen buralarda durma. Başka memleketlere çık git. Allah yardımcın olsun!”
İki kardeş, birbirleriyle helalleştiler. Kız, başını eğdi, yürüdü, dağdan dağa gitti.
Oğlan da kızın gömleğini alıp Hicaz’daki babasının yanına geldi.
“İşte baba! Kızın kanlı gömleğini getirdim!” diyerek gömleği babasına verdi. Babası:
“Hamdolsun, el dilinden kurtuldum!” dedi.
Onlar orada dursun, biz gelelim kıza:
Kız, dağdan dağa yürürken bir havuz başına geldi. Havuzdan tatlı, lezzetli bir su içti. Yanındaki ağacın gölgesine gelip oturdu. Biraz kendini dinledi. Ama, bir de baktı ki etrafta birçok canavar var; gelip onu parçalayacaklar. Üstelik vakit de akşam oluyordu.