Billur Köşk Masalları. Неизвестный автор
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Billur Köşk Masalları - Неизвестный автор страница 6
“Aferin oğlum, Allah senden razı olsun, helvayı pek iyi yapmışsın, eline sağlık! Allah nazardan saklasın!” dedi.
Bunun üzerine, kız mermer taşı yıkadı, üzerine sakız gibi helvayı koydu.
Gelen müşteriler, bu güzel helvacı çırağını gördükçe hayretten hayrete düşüyorlardı. Dükkânın müşterisi çoğaldı. Helva almak istemeyenler bile gelip helva alıyorlardı. Kızın yaptığı helva da kendisi gibi tatlı olduğu için helvadan bir alan bir daha alıyordu.
Az zaman içinde, bu Helvacı Güzeli’nin şanı şöhreti, memleketin köşesine bucağına yayıldı. Artık her tarafta, herkes, her zaman, Helvacı Güzeli’nin güzelliğinden, helvasının tatlılığından bahsediyordu.
Helvacı Güzeli, burada didişe uğraşadursun, biz gelelim hanın oğluna.
Zavallı hanın oğlu, eşiyle çocuklarının yürek acısından kurtulamamıştı. Onları hatırladıkça gece gündüz ah ederek gözlerinden yağmur tanesi gibi yaşlar boşanıyordu. Kâhyasını yanına çağırıp dedi ki:
“Ben bu kızın ayrılığına tahammül edemeyeceğim. Sabrım, takatim kalmadı. Ya eşimi arar buluruz ya da kendimi helak ederim.”
Kâhya şu cevabı verdi:
“Hanzadem, eşin seni istemeyerek dağa kaçtı. Sen şimdi niçin onu istiyorsun?”
Kâhya kızın bir daha ele geçemeyeceğini anlatmak istedi ise de hanın oğlu razı olmadı. Kâhyasını yanına alıp saraydan çıktı, dağlara, taşlara düştü. Yürüdüler, yürüdüler, yürüdüler… Nihayet, gide gide, kızın memleketine geldiler.
Hanın oğlunun karnı pek acıkmıştı. Yolda rastladığı bir çocuğa, “Oğlum, buralarda hiç aşçı dükkânı yok mudur?” diye sordu.
“Hayır efendim, buralarda hiç aşçı dükkânı yoktur. Ama, ileride bir Helvacı Güzeli’nin dükkânı vardır. Yaptığı helvaya doyum olmaz. Helvayı öyle güzel yapar ki tadı damağında kalır insanın.”
Hanın oğlu, helvacının methini işitince dayanamadı; kâhyasıyla birlikte doğruca Helvacı Güzeli’nin yanına geldi.
Kız, hanın oğlu ile kâhyanın dükkânına geldiklerini görünce onları tanıdı. Sevincinden içi içine sığmadı ama onları tanıdığını da hiç belli etmedi.
Hanın oğlu, Helvacı Güzeli’ne dedi ki:
“Güzelim, şuradan bize birkaç paralık helva verir misin?”
Kız, hanın oğluna dedi ki:
“Efendim, bu gece burada misafir kalırsanız, sizlere gayet güzel, gayet nefis bir helva yaparım. Hem de helva kadar tatlı bir de hikâye anlatırım; eğlenirsiniz.”
Hanın oğlu, Helvacı Güzeli’nin pek şirin söz söylediğini ve kendisine çok iltifat ettiğini görünce dayanamadı.
“Pek güzel olur efendim; kalırız.” dedi.
Bunun üzerine, hanın oğlu ile kâhya dükkânın bir köşesine girip oturdular.
Onlar orada oturadursun, biz gelelim mahalle halkına.
O gün mahallede helva sohbeti yapmak istemişlerdi. Düşünüp taşındılar, bu helvayı, Helvacı Güzeli’ne yaptırmaya karar verdiler. İçlerinden birkaçı kalkıp Helvacı Güzeli’nin yanına geldiler. Kıza dediler ki:
“Bu gece, mahalle ahalisi arasında helva sohbeti yapacağız. Sen gelip bizim helvamızı pişirir misin?”
Helvacı Güzeli de şu cevabı verdi:
“Başüstüne efendiler ama bu gece benim misafirlerim vardır; sonra nerede kalırlar? Gelemem.”
Gelenler “Aman helvacı, misafirlerini de beraber getir, başımızın üstünde yerleri var!” dedi.
Helvacı Güzeli, misafirlerine de bu daveti anlattı. Hanın oğlu memnun oldu.
“Hayhay, gidelim!” dedi. Helvacı Güzeli, hanın oğlu ile kâhyasını yanına alarak o gelen adamlarla beraber çıktı. Helva sohbeti yapılacak olan eve gittiler.
Akşam olunca mahallenin bütün ahalisi geldi, büyük bir odada toplandılar.
Helvacı Güzeli, mangalla tencereyi alarak odaya girdi. Hanın oğlu ile kâhyasını bir tarafa oturttu. Etrafına bakınca bir de ne görsün?
Kendi babası, erkek kardeşi, müezzin de odada oturuyorlar.
Helvacı Güzeli, hemen mangalı odanın ortasına koyarak helva yapmaya başladı. Fakat hiç kimse ağzını açıp da bir söz söylemiyordu.
Helvacı Güzeli, toplananlara dedi ki:
“Efendilerim, böyle ne için sükût ediyorsunuz? Herkes başına gelen bir olayı anlatsa dinleriz; vakit geçer, eğlenmiş oluruz.”
Bunun üzerine, herkes başından geçen bir olayı anlatmaya başladı. Fakat ahali dünyadan habersiz oldukları için, anlattıkları şey çabucak bitti. İçlerinden biri, Helvacı Güzeli’ne dedi ki:
“Ey Helvacı Güzeli, biz söyledik; sen de bir hikâye söyle de biz dinleyelim.”
Helvacı Güzeli güldü ve dedi ki:
“Ben hikâye söylerken âdetimdir; hiç kimseyi kapıdan dışarıya bırakmam. Dışarıya çıkmak isteyen varsa şimdiden çıksın!”
Herkes birbirine baktı.
“Dışarıya çıkmak isteyen yoktur!” dediler. Bunun üzerine Helvacı Güzeli de kapının önüne oturdu, hikâyesini anlatmaya başladı:
İlk olarak hamamda başına gelen şeyi baştan sonuna kadar anlattı. Müezzin bu hikâyeyi işitince: “Ay karnım! Ay karnım ağrıyor!” diye bağırmaya başladı. Helvacı Güzeli, müezzine dedi ki:
“Otur oturduğun yerde! Karın ağrısının sırası değil!”
Bunun üzerine, Helvacı Güzeli, hanın oğlu ile nasıl evlendiğini ve kâhyanın yolda çocukları nasıl boğduğunu anlattı. Bu hikâyeyi işitince hanın oğlunun gözleri dolmaya başladı; ağlayacak gibi oldu.
Helvacı Güzeli hikâyeyi bitirince; babası, erkek kardeşi, hanzade, kâhya ve müezzin meseleyi anladılar.
Helvacı Güzeli, toplananlara hitaben dedi ki:
“Efendilerim, beni bu hâle getiren şu müezzinle şu kâhyadır! İşte babam, işte kardeşim. Kocam da burada!”
Bu sözleri söyledikten sonra hanın oğlunun yanına koştu, eteğinin altına girdi. Hanın oğlu da sevgili eşini bağrına basarak sarıldı.
Herkesin