Memlekete Mektup. Омер Сейфеддин
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Memlekete Mektup - Омер Сейфеддин страница 6
“Ne oldu sana, bu ne hâl?” dedi.
“Hiç!..” diye cevap verdim.
“Ah hain, gözlerinin altına bak! Kaç gecedir uyumadın?”
“Üç.”
“Üç gece birbiri arkasına poker ha… Allah belanı versin! Gebereceksin!”
“Ne pokeri be!” diye bağırdım, “Üç gündür kimseyi görmedim…”
“Ee bu hâl ne?” diye tekrar sordu.
“Hiç!..” dedim.
Israr etti:
“Söyle, söyle!”
“Galiba bir aşk!” dedim. Camları zangırdatan vahşi bir kahkaha attı. Pencerenin önündeki koltuğu karyolanın yanına çekti. Karşıma oturdu.
“Anlat bakalım bu aşkı! Kırkından sonra saz çalan bey!” dedi.
Zaten anlatmaya ihtiyacım vardı. Başladım Sermet’e nasıl rast geldiğimi, evine nasıl gittiğimi, sonra orada musiki dinlerken birdenbire nasıl Mediha’yı gördüğümü, birdenbire kalbimin nasıl çarptığını söyledim. Zihnimden bir an kaybolmayan hayalinin bütün şekillerini, omuzlarını, dizlerini, kollarını, göğsünü, boynunu, siyah alevden gözlerini, dudaklarını, sesindeki o anlatılmaz ahengi tarif etmeye çalıştım. Gülümseyerek dinliyordu. Ben titriyordum. Nihayet dayanamadı. Sözümü kesti:
“Sus ulan bunak horoz!..” dedi, “İşte gayet basit bir ilkbahar darbesi!”
“Ne demek?” diye yüzüne baktım.
Gülerek cevap verdi:
“Ne demek olacak? Bunak horozlar, güneş bir bulutun altına girince havanın gölge olduğunu görürler. Baştan sabah oluyor sanırlar. Başlarlar gün ortasında ötmeye! Köylüler bu şaşkın hayvanları uğursuz sayarlar. Gün ortasında öttükleri için hemen keserler. İlkbahar da tıpkı bunak horozlar gibi ihtiyarları aldatır. Yılların yorduğu yarı mefluç bir vücut birdenbire yalancı bir çeviklik duyar. Yılların doldurduğu hakikatlerle tıkanmış hayal birdenbire açılır. İşte bu fiziki tesire senin gibi enayiler kanar. Sahiden seviyorum filan zannına kapılır.”
Baharın nebat üzerindeki tesirinden tutturdu, hayvanlar üzerindeki tesirine geçti. “Kızma” fiilinin mevsimlerle münasebetlerini anlatmaya başladı. Ben, Mediha’nın yirmi senedir aradığım hâlde üç gün evvel bulduğum hayali karşısında:
“Heyhat!” dedim, “Sen aşkı bilmiyorsun!”
“Ben ha?”
“Evet, sana yemin edeyim ki seviyorum!”
“Sen ha?”
“Evet, ömrümde ilk defa olarak!”
Camsap tekrar bir kahkaha attı.
“Sen tedaviye muhtaçsın!” dedi.
“Onsuz yaşayamayacağım sanıyorum.”
“Evlenecek misin?”
“Belki…”
“Haydi beni söyletme!” diyerek yüzüme sert sert baktı. Sanki hakikaten söyleyeceği bir şey varmış da ben de hakikaten korkuyormuşum gibi susuverdim. Devam etti:
“Bahar yorgunlar için en tehlikeli mevsimdir. Kanunusanide, karların ortasında çırçıplak gezmek, ilkbaharda sabahleyin çiçek kokuları arasında kelebeklerin peşinde dolaşmaktan daha az tehlikelidir. Vücut soğuk alırsa tedavi mümkündür fakat ruh baharın tesirine kapılırsa iş berbattır. Atasözü, ‘Kırkından sonra azanı teneşir temizler!’ der. İnsan bir bahar sabahı kendi yaşını unutur da kalbini dinlerse akla gelmedik budalalıklara kalkar! Sen de işte mutlaka sabahleyin nezle olacağını düşünmeden pencereni açtın. O baştan çıkarıcı çiçek kokularını, şehvet gıcıklayan rutubeti duydun. Hayalin ateş aldı. Kendini dışarı attın. O gün tesadüf ettiğin bir kadına âşık olduğun zannına kapıldın.”
“Fakat nasıl zannettim, üç gecedir uyuyamıyorum. Bir dakika gözümün önünden gitmiyor.”
“İyi ya, işte tam bir bahar tesiri! Tedavi istersin.”
“Tedavi falan istemem.”
“Perişan olursun.”
Fuzulî’nin bir beytini okumak istedim. Lakin hatırlayamadım. Zihnim o kadar dağılmıştı. Camsap benim gibi yorgun insanların hayallerine, havalarına uyması hıfz-ı sıhhate ne kadar menafi olduğunu hakikaten âlimce anlattı. Ben bir taraftan Mediha’nın hayaliyle meşgul, onun sözlerini redde çalışıyordum.
“Uzun lafın kısası!” dedi, “Ben iddia ediyorum ki sende aşk filan yok! Yalnız bir bahar tesiri! İstersen bunu sana ispat edeyim.”
“Nasıl edeceksin?”
“Gayet basit! Bir ay kadar seni bu bahar muhitinden, bu rutubetli sıcağın içinden çıkaracağım. Ruhunun sıhhati hemen yerine gelecek.” dedi.
“Ben onu unutabilecek miyim?”
“Yirmi dört saat içinde!”
“Nasıl?..”
“Evvela baharın tesirini göstermediği soğuk bir yere gideceksin!”
“Mesela