Dorian Gray’in Portresi. Оскар Уайльд

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Dorian Gray’in Portresi - Оскар Уайльд страница 3

Жанр:
Серия:
Издательство:
Dorian Gray’in Portresi - Оскар Уайльд

Скачать книгу

yazılı olduğunu o da hissetmiş.”

      “Peki Leydi Brandon bu fevkalade genç adam için neler söyledi?” diye sordu arkadaşı. “Tüm misafirleri hakkında çabucak özet geçmek için can attığını biliyorum. Beni, her tarafı nişaneler ve rozetlerle kaplı, zalim ve kırmızı suratlı bir beyefendinin karşısına dikip, odadaki herkesin duyabileceği bir tonda, adam hakkındaki dehşet verici detayları kulağıma tısladığını hatırlıyorum. Resmen kaçmıştım. Ben insanları kendi kendime tanımayı tercih ederim. Fakat Leydi Brandon’ın misafirlerine karşı tutumu, bir müzayedecinin sattığı mallara karşı tutumundan farksız. Ya onların neyi var neyi yoksa ortaya döker ya da sana onlar hakkında öğrenmek istediklerin haricindeki her şeyi anlatır.”

      Hallward, “Zavallı Leydi Brandon! Çok üstüne gidiyorsun Harry!” dedi kayıtsız bir ifadeyle.

      “Sevgili dostum, o kadın bir salon sahibi olmak istedi ve sadece bir restoran açmayı başardı. Onu takdir etmem nasıl mümkün? Lütfen anlatır mısın? Dorian Gray hakkında neler söyledi?”

      “Ah şöyle bir şeydi: ‘Yakışıklı bir genç adam; sevgili anneciği ve ben hiç ayrılmayız. Ne yaptığını hep unuturum, korkarım hiçbir şey yapmıyor, ah, evet piyano çalıyor, yoksa keman mı çalıyordunuz saygıdeğer Bay Gray?’ İkimiz de kendimizi gülmekten alıkoyamadık ve anında dost olduk.”

      Başka bir papatya koparırken “Gülmek bir dostluk için hiç de fena bir başlangıç değil ve hatta en iyi nihayettir.” dedi genç lord.

      Hallward başını salladı. “Sen dostluğun ne olduğunu bilmiyorsun Harry.” diye homurdandı. “Ve dolayısıyla düşmanlığı da bilmiyorsun. Sen herkesi seversin; başka bir deyişle, senin için kimse diğerinden farklı değil.”

      Şapkasını geriye atıp, parlak beyaz renkte, sökülmüş bir ipek kumaşın çilelerini andıran, yaz mevsimine özgü turkuaz mavisi gökte sürüklenen küçük bulutlara bakarken “Çok haksızlık ediyorsun!” diye bağırdı Lord Henry. “Evet son derece haksızsın. İnsanlar arasında ziyadesiyle fark gözetirim. Dostlarımı hoş görünümlü insanlardan, tanışlarımı iyi karakterli insanlardan ve düşmanlarımı ise zeki insanlardan seçerim. İnsan düşman seçerken yeterince temkinli davranamaz. Benim hiç aptal bir düşmanım yok. Hepsi belli bir zihinsel kapasiteye sahip ve sonuç olarak hepsi benim kıymetimin farkında. Bu beni kibirli biri yapar mı? Bence fazlasıyla yapar.”

      “Haklı olabilirsin Harry. Fakat senin sınıflandırmana göre ben senin için sadece bir tanışım.”

      “Ah sevgili Basil, sen bir tanıştan çok daha ötesisin.”

      “Ve bir dosttan daha azısın. Bir tür kardeş gibi, sanırım?”

      “Ah, kardeşler! Kardeşlerden hoşlanmam. Ağabeyim ölmek bilmiyor ve küçük kardeşlerim ise ölmekten başka bir şey yapmıyor.”

      Hallward kaşlarını çatarak, “Harry!” diye haykırdı.

      “Sevgili dostum, beni bu kadar ciddiye alma. Yine de akrabalarımdan tiksinmek konusunda elimden bir şey gelmiyor. Sanırım bunun altında yatan neden, hiçbirimizin kendi hatalarımızı başka insanlarda görmeye dayanamamasıdır. İngiliz demokrasisinin yüksek sınıfın ayıpları dedikleri şeye karşı beslediği öfkeyi gerçekten anlayabiliyorum. Avam kesimi ayyaşlığın, aptallığın ve ahlaksızlığın kendilerine özgü hasletler olarak kalması gerektiğine inanıyor, ayrıca bizlerden biri kendini gülünç duruma düşürdüğünde onların çöplüğüne izinsiz girdiğimizi düşünüyorlar. Zavallı Southwark boşanma davası için mahkemeye çıktığında, avamın öfkesi görülmeye değerdi. Hem zannetmiyorum ki işçi kesiminin onda biri dürüst bir hayat sürüyor olsun.”

      “Söylediklerinin bir kelimesine bile katılıyorum diyemem, ayrıca Harry, bence sen de kendi söylediklerine inanmıyorsun.”

      Lord Henry sert, kahverengi sakalını okşadı ve püsküllü, fildişi bastonuyla rugan ayakkabılarının topuklarına vurdu. “Tam bir İngiliz’sin Basil! Aynı görüşü ikinci kez belirtiyorsun. Şayet gerçek bir İngiliz beyefendisi bir fikir ileri sürerse -ki bu çok cüretkâr bir davranıştır- bu fikrin doğru mu yoksa yanlış mı olduğuna dair bir değerlendirme yapmayı aklından bile geçirmez. Değerlendirme yapacak kadar önem atfettiği tek husus, bu fikre kendisinin de inanıp inanmadığıdır. Yani, bir fikrin taşıdığı değer ile o fikri beyan eden adamın samimiyeti arasında hiçbir bir ilişki yoktur. Doğrusu, bir adam ne kadar samimiyetsiz ise beyan ettiği fikir o denli irfan doludur; bu şartlar altında fikir, adamın istekleri, arzuları veya ön yargıları ile kirletilmemiş olur. Ne var ki, benim amacım siyasi, sosyolojik veya metafizik konuları seninle tartışmaya açmak değil. Ben ilkelerden ziyade insanları severim ve özellikle de ilkesiz insanları bu dünyadaki her şeyden daha çok severim. Bana Dorian Gray hakkında biraz daha fazla bilgi ver. Onu ne sıklıkla görüyorsun?”

      “Her gün. Onu her gün görmezsem rahat edemem. Ona resmen ihtiyaç duyuyorum.”

      “Ne kadar tuhaf! Sanatından başka hiçbir şeyi umursamadığını sanıyordum.”

      Ressam usulca, “Bana göre artık benim bütün sanatım ondan ibaret.” dedi. “Harry, bazen düşünüyorum, bence dünya tarihinde önem arz eden sadece iki an mevcut: Birincisi sanat için yeni bir aracın ortaya çıkışı ve ikincisi de yine sanat için yeni bir şahsiyetin ortaya çıkışıdır. Venedikliler için yağlı boyanın icadı ne anlama geliyorsa, Antinous’un çehresi son dönem Yunan heykelciliği için ne ifade ediyorsa, bir gün Dorian Gray’in yüzü de benim için aynı anlamı ve ifadeyi taşıyacak. Yaptığım şey onu resmetmek, çizmek veya onun eskizlerini yapmak değil sadece. Elbette bunları da yaptım. Ama o, benim için bir modelden çok daha fazlası. Sana onunla ilgili çalışmalarımdan memnun olmadığımı veya sahip olduğu güzelliğin sanatla ifade edilemeyeceğini söyleyecek değilim. Sanatın ifade edemeyeceği hiçbir şey yoktur, ayrıca Dorian Gray’le tanıştıktan sonra yaptığım işlerin gayet başarılı çalışmalar, hayatımdaki en iyi işler olduğunu biliyorum. Beni anlayabilir misin bilmiyorum, ama tuhaf bir biçimde, onun kişiliği bana tamamen yeni bir sanat tarzı, yepyeni bir üslup kazandırdı. Her şeyi daha farklı görüyor, daha farklı idrak ediyorum. Artık benden şimdiye kadar saklanmış bir üslupla hayatı yeniden yaratabiliyorum. ‘Efkâr günlerinde bir suretin hayali’ sözünü kim söylemişti hatırlamıyorum ama Dorian Gray, bu ifadenin bendeki karşılığıdır. Henüz yirmili yaşlarında olmasına rağmen gözümde bir çocuktan farklı değil ancak bu delikanlının gözle görülen, evet sadece görünen varlığı benim için böyle bir anlam ifade ediyor! Acaba bu söylediklerimin manasını idrak edebiliyor musun? Bu delikanlı, bilinçsiz bir şekilde benim için yeni bir akımın sınırlarını çiziyor; aşkın ruhunun bütün tutkusunu, Yunan ruhunun bütün mükemmelliğini içinde barındıran bir akım… Ruh ve bedenin ahengi; bu ne muazzam bir şeydir! Bizler aptallığımızdan ötürü bu ikisini ayırdık ve gerçekçilik adı altında kabalığı, idealcilik kisvesi altında anlamsızlığı icat ettik. Harry! Dorian Gray’in bana ne ifade ettiğini keşke anlayabilseydin! Agnew’u2 teklif ettiği yüksek meblağa rağmen vazgeçmediğim manzara tablomu hatırlıyor musun? Bu yaptığım en iyi şeylerden birisiydi. Peki neden? Çünkü ben o tabloyu yaparken, Dorian Gray yanımda oturdu. Ondan bana, idrak etmesi çok güç bir etki geçti ve hayatımda ilk defa, düz bir ağaçlık arazide hep aradığım ve her zaman hasretini çektiğim o mucizeyi gördüm.”

Скачать книгу


<p>2</p>

Thomas Agnew&Sons. İngiltere’nin önde gelen sanat galerilerindendir. (y.n.)