Monte Kristo Kontu. Александр Дюма
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Monte Kristo Kontu - Александр Дюма страница 3
“Elime geçecek ilk para ile sana bahçeli, küçük bir ev almak istiyorum… Ne oldu baba? Hiç iyi görünmüyorsun.”
Yaşlı adam “Bir şey değil geçer.” dedi.
Fakat kendine hâkim olamayarak geriye doğru sendeledi.
“Sana bir bardak şarap vereyim baba. İyi gelir. Nerede şarap?”
Yaşlı adam kendine hâkim olmaya çalışarak cevap verdi: “İstemez Edmond.”
“Hayır, hayır ister. Söyle bana, nerede şarap?”
Dolapları karıştırmaya başladı.
“Boşuna arama Edmond. Şarabım yok.”
Edmond sapsarı bir yüzle babasının çökmüş avurtlarına ve boş raflara bakarak “Yok mu?” dedi. “Parasız mı kaldın baba?”
“Sen geldin ya artık bir şeye ihtiyacım yok Edmond.”
“Fakat… Fakat üç ay önce yola çıkarken sana iki yüz frank bırakmıştım baba…”
“Evet bıraktın Edmond fakat komşumuz Caderousse’a olan küçük bir borcunu unutmuşsun. Caderousse bana borcu hatırlattı. Eğer parayı vermezsem gidip Mösyö Morrel’le konuşacağını söyledi. Senin için kötü olur diye korktum ve parayı verdim.”
“Benim Caderousse’a borcum yüz kırk franktı baba. Bu parayı sana bıraktığım iki yüz franktan mı verdin?”
Yaşlı adam, tasdik etti.
“Üç ay, geri kalan altmış frankla mı yaşamaya çalıştın? Tanrı’m beni affet!”
“Sen geldin ya artık düşünme bunları Edmond.”
“Evet geldim. Hem biraz param var hem de iyi bir geleceğim. Al şunları da bir şeyler aldır baba.”
Ceplerini masaya boşalttı. On iki altın; beş altı gümüş frank ve ufak paralar masanın üstüne döküldü. Yaşlı adamın yüzü aydınlandı.
“Kimin bunlar Edmond?”
“Benim… Senin… Bizim… Ne istersen aldır baba. Üzülme, yarın daha da getiririm. Gemide, senin için aldığım kaçak kahve ve nefis bir tütün var. Yarın getiririm. Biri geliyor galiba?”
“Caderousse sana hoş geldin demeye geliyordur.”
“Onunla hiç de aklımdan geçtiği şekilde konuşamayacağım. Gelsin bakalım. Bize vaktiyle iyiliği dokundu.”
Bir müddet sonra Caderousse içeri girdi. Yirmi beş yaşlarında, siyah saçlı ve kara sakallı bir adamdı. Terzi olduğu için kolunda bir ceket astarı vardı. Otuz iki dişini gösteren bir gülümseme ve ağır bir Marsilya şivesi ile “Demek döndün Edmond!” dedi.
Dantés, soğukluğunu gizlemeye çalışarak cevap verdi: “Evet döndüm. Sana bir faydam dokunabilir mi acaba?”
“Teşekkür ederim. Hiçbir şeye ihtiyacım yok. Daha ziyade başkaları bana muhtaç olur.”
Edmond kapıya doğru yürüdü.
Caderousse devam etti: “Seni kıracak bir şey söylemek istemedim Edmond. Ben sana borç vermiştim, sen de ödedin. Ödeştik.”
“Biz, bize iyilik etmiş kimselerle ödeşmiş olmayız. Para değilse bile minnet borçluyuzdur onlara.”
“Ne lüzum var bu laflara Edmond? Geçmiş geçmiştir. Şimdi yeni durumumuzdan bahsedelim. Limanda dostumuz Danglars’yarastladım. O haber verdi. Şimdi Morrel’lerde iyi bir mevkin olduğunu da söyledi fakat Mösyö Morrel’in yemek davetini reddetmeyecektin. Bir insan kaptan olmak istiyorsa gemi sahibini biraz koltuklamalı.”
“Böyle bir şeye lüzum kalmadan kaptan olmak istiyorum ben.”
“Daha iyi tabii. Bütün arkadaşların seni muvaffak olmuş görmekten sevinirler. Hele bir isim biliyorum ki bundan hiç de üzgün olmayacaktır.”
Yaşlı adam, “Mercédés mi?” diye sordu.
Edmond, “Evet baba.” dedi. “Seni görüp iyi olduğunu öğrendim. Müsaade edersen şimdi gidip Mercédés’i göreyim.”
Babasını öptü. Caderousse’a selam verdi. Çıktı.
Caderousse biraz daha durdu. Edmond’nun babasından müsaade isteyerek o da çıktı. Aşağı indi. Kendisini beklemekte olan Danglars ile buluştu.
“Nasıl?” dedi. “Kaptan olma ümidinden bahsetti mi sana?”
“Ümitle değil; bu iş olmuş gibi konuştu. Daha şimdiden bir gurur da gelmiş. Sanki büyük bir adammış gibi, bana ne gibi bir faydası dokunabileceğini sordu.”
“Mercédés’i seviyor mu hâlâ?”
“Hem de nasıl… Onu görmeye gitti şimdi ama eğer yanılmıyorsam tatsız bir sürprizle karşılaşacak.”
“Ne demek istiyorsun?”
“Pek emin değilim ama Mercédés ne zaman şehre inse yanında daima iri yarı, genç bir Katalanyalı var.”
“Şimdi Dantés, Mercédés’i görmeye mi gitti?”
“Evet. Benden az önce çıktı.”
“Gel biz de gidelim. La Reserve’de oturur, şarap içerek haber bekleriz.”
“Kim haber getirecek bize?”
“Yol üstünde olacağız. Dantés’nin yüzünden anlarız ne olduğunu.”
“Gidelim haydi! Ama şaraplar senden.”
“Tabii benden!”
İki arkadaş hızla çıktılar.
3
Danglars ve arkadaşının şarap içtikleri yer, Katalanların köyüne yüz adım kadar uzaklıkta idi.
Bir gün esrarengiz bir grup, İspanya’dan yola çıkmış ve şimdi oturdukları yere yerleşmişlerdi. Provans eyaletinde konuşulan lehçeyi bir parça bilen başkanları, Marsilya hükûmet makamlarına müracaat ederek yerleştikleri bu kıraç kıyının kendilerine verilmesini istemişti. Marsilya hükûmet makamlarınca bu istek kabul edilmiş ve gemilerle açık denizden gelmiş olan bu Çingeneler üç ay içinde orada küçük bir köy kurmuşlardı. Şimdi aradan üç yahut dört yıl geçmiş olmasına rağmen bunlar yerlerini bırakmamışlar ve Marsilya halkına karışmamışlardı. Yalnız kendi aralarında kız alıp veriyorlar, ana vatanlarının âdetlerini değiştirmiyorlar, kendi dillerini konuşuyorlardı.
Bu küçük köyün tek yolunun üstündeki evlerden birinde kuzguni siyah saçlı, ceylan gibi tatlı bakışlı