Nasreddin Hoca Fıkralarından Seçmeler. Неизвестный автор
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Nasreddin Hoca Fıkralarından Seçmeler - Неизвестный автор страница 4
Hoca eşeğine artık odun mu yükletmiş, su mu yükletmiş; bir de yüklü eşeğin üzerine çıkıp dehlemiş. Dehlemiş ama Hoca’nınki binme değil; ayaklar üzengide, ayakta. Karşıdan gelen bir Akşehirli:
“Yahu Hoca’m, seksen yaşına geldim böyle eşeğe binen görmedim.” deyince Hoca:
“Ahbap.” demiş. “Zaten zavallıcık yükü zor çekiyor, üstüne üstlük ayaklarımı da taşıyor, bir de ben oturursam yazık olmaz mı hayvana…”
Hiç Âşık Olamadım
Hâlden anlar birisi:
“Hoca’m.” demiş. “Sen hiç âşık oldun mu?”
Hoca biraz düşünmüş. İçini çekerek:
“Bir kere oluyordum.” demiş. “Üstüme geldiler.”
Bir Dağın Ardı Kaldı
Hoca kaybettiği eşeğini arıyormuş. Ama nasıl arama, mübarek düğüne gidiyor sanki; hem türkü çığırıyor hem eşeği arıyor… Görenler:
“Hayırdır?” demişler. “Böyle ne dolanıp duruyorsun?”
“Bizim eşek kayboldu da.” demiş Hoca.
“İlahi Hoca’m.” demiş biri. “Türkü söyleyerek eşek aranır mı?”
“Şu dağın ardına da bakayım.” demiş Hoca. “Bulamazsam, siz o zaman seyreyleyin gümbürtüyü!”
Bir Kile Hikâyesi
Nasıl olmuşsa olmuş, Hoca odundan gelirken bir tavşan yakalamış. Tavşanı torbaya koyduğu gibi ağzını bağlamış. Eve getirdikten sonra çarşıya çıkıp eşine dostuna:
“Akşam misafirim olun.” demiş. “Size çok tuhaf bir şey göstereceğim.”
Hoca çarşıda dolaşa dursun, Hoca’nın hatuncuğu bu torbada ne ola ki diye torbanın ağzını açınca; tavşan artık kapıdan mı çıkmış, pencereden mi atlamış bilinmez, sırra kadem basmış. Kadın da Hoca ne der, korkusuyla torbaya arpa ölçeğini koyup ağzını bağlamış; eski yerine bırakmış.
Akşam, o çok tuhaf şeyi görmek isteyen Akşehirliler merakla Hoca’nın evine toplanmışlar. Hoca herkesin gözü önünde torbanın ağzını çözüp ters çevirince, arpa ölçeği teker meker ortaya yuvarlanmış. Hoca hiç bozuntuya vermeden:
“İşte…” demiş. “Bunun on dolusu bir kile eder!”
Bir Nar, Bir Cevap
Hoca, eşeğiyle evine dönerken bir dervişe rastlamış. Dervişin heybesinin Bursa narıyla dolu olduğunu gören Hoca’nın canı nar çekmiş. Tanış olursam belki ikram eder umuduyla dervişe selam verip sormuş:
“Erenler, nereden gelip nereye gidersin?”
“Nereden geldiğim de nereye gittiğim de önemsiz.” demiş derviş. “Kendimi arıyorum!”
Aklı nar heybesinde olan Hoca, dervişin sözünü fırsat bilip:
“Eğer…” demiş. “Her bilgi karşılığında bir nar verirsen kendini bulmana yardım ederim.”
Dünya malına yüz çeviren adamcağız; dünyadan ahiretten, geçmişten gelecekten birçok soru sormuş. Hoca da soruları, nar karşılığında, güzel güzel yanıtlamış. Derken, en can alıcı soru sorulunca, Hoca’nın ağzını bıçak açmaz olmuş. Derviş:
“Herhâlde bilemedin.” deyince Hoca:
“Sen öyle san.” demiş. “Heybede nar kalmayınca bende cevap tükendi!”
Bir Oğlun Oldu
Hoca’nın karısı ilk çocuğuna gebeymiş. Gebelik ki ne gebelik! Canı ne çektiyse Hoca bulup buluşturmuş, hatuncağızı kuş sütüyle beslemiş. Kadın da nazlı mı nazlı. Doğrusu Hoca’ya yaptırmadığı şey kalmamış. Bir gün Hoca bir iş için gittiği Konya’dan dönüşünde, cimri komşusu:
“Hoca’m.” demiş. “Nur topu gibi bir oğlun oldu, gözlerin aydın olsun; müjdeliğimi isterim!”
“Git işine be adam.” demiş, Hoca. “Oğlum olduysa benim oldu, bundan sana ne?”
Biraz Ondan Biraz Bundan
Hikâye bu ya, Nasreddin Hoca, Subaşı ve Kör Kadı sohbet ediyormuş. Kör Kadı lafın en tatlı yerinde:
“Hoca’m, çok konuşan çok yanılır derler. Sen de biraz öylesin.” deyince:
“Hayır.” demiş Hoca. “Bir defasında parmağım gözüne Kör Kadı diyecektim ama dilimi tuttum.”
Kör Kadı bakmış ki kurnazlığı ile kendisi zor duruma düşüyor.
“Hoca’m.” demiş. “Seni bir türlü çözemedim. Cin desem değilsin, öküz desem o da değil.”
Hoca bir sağındaki Kör Kadı’ya bakmış, bir solundaki Subaşı’ya:
“Biraz ondan, biraz bundan.” demiş. “İkisinin ortasıyım.”
Biraz da Ben Öleyim
Hoca’yı bir ahbabı iftara davet etmiş. Sofra tamam kurulmuş, kulaklar ezanda iken ortaya iftar aşı konmuş. Ev sahibi kepçe gibi bir kaşık alırken Hoca’ya da çay kaşığına yakın bir kaşık vermişler. Ezan okunur okunmaz ev sahibi o kocaman kaşıkla peş peşe iftar aşını cennetlik mideye indiriyor, her seferinde “Oh, öldüm!” diyormuş. Hoca bakmış olacak gibi değil; yemek bitti bitecek, bitmese bile bu küçücük kaşıkla sahura kadar yese iftarı edemeyecek. Sonunda dayanamayıp o kocaman kaşığı adamın elinden kaptığı gibi yemeğe daldırmış:
“Senin öldüğün yeter, biraz da ben öleyim!”
Bize Niye Uğramıyor?
Elde dedikodu mu yok; Hoca’nın yolunu çeviren bir kara dilli:
“İki gözüm Hoca, senin hatun bir günde kırk kapının ipini çekiyor, sabahtan akşama geziyor.” deyince bizim Hoca, itiraz etmiş:
“Vallahi benim zerrece haberim yok, öyle olsaydı bizim eve de uğrardı!”
Boğazımda Yangın Var
Nasreddin Hoca bir gün yemekte ihtiyatı elden bırakmış. Çok acıktığından mı, yoksa üşüdüğünden mi bilinmez; yüzüne tüten sütlü bulgur tasını ağzına dayadığı gibi içmeye kalkmış. Kalkmış ama tası elinden fırlatmasıyla soluğu kapıda alması bir olmuş. Bir yandan avuç avuç kar yutuyor, bir yandan bağırıyormuş: