Bir Kucak Çiçek. Мемдух Шевкет Эсендал

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bir Kucak Çiçek - Мемдух Шевкет Эсендал страница 4

Bir Kucak Çiçek - Мемдух Шевкет Эсендал

Скачать книгу

şeylerden biri olmuştur. Yaşamak için ya otları, ya hayvanları öldürüp yemek çok adi, çok görülen bir işken, nedense, o güne kadar benim gözümden kaçmış.

Tahran, Teşrinievvel (Ekim)1928

      ŞU SOYADI KONUSU

      Eczacı Etem Bey anlatıyor:

      Soyadı için söylüyordum. Şu Ali Şevki, karısıyla Gölcük’e gitmişler, dönüyorlarmış. Trende geldiler, yanıma oturdular. Selam sabah derken, “Kendine bir soyadı buldun mu?” diye sordum.

      “Çoktan.” dedi. “Siz bulamadınız mı?”

      “Bulamadım.” dedim.

      “Bu ne tembellik!” demez mi? Karısının yanında herkesin içinde! Tepem attı, tüylerim dikildi.

      “Hiç tembellik değil sayın yurttaşım.” dedim. “Hele tembellik hiç değil. Ben sizler gibi geniş olamam” dedim. “Hiç de olmadım, bundan sonra da olacak değilim. Ben.” dedim. “Kendime, çocuklarıma, onların çocuklarıyla torunlarına, yüzyıllar boyunca yetişip yaşayacak insanlara, onların çocuklarıyla gelinlerine bir ad şey ederken geniş olamam, acele de edemem.” dedim.

      Yüzüme baktı.

      “Güzel.” dedi. “Ama dar olup ne yapacaksın?”

      “Düşüneceğim sayın bayım.” dedim. “Oturup düşüneceğim. Hem de danışacağım, hem de arayacağım, sayın yurttaşım. Soracağım, çocukların, kardeşimin, onun çocuklarının ne diyeceklerini anlayacağım. İnsan kendine bir ad takmak fırsatını bin yılda bir ele geçiremez.”

      “Neden?” dedi. “Kanun var, istersen mahkemeye gider, değiştirirsin!”

      “Değiştiririm, sayın yurttaşım.” dedim. “Değiştiririm ama herkes benim yeni adımı belleyip alışıncaya kadar eski adı yaşar, sürer, sürünür gider. Bir benim adım değişse neyse! İşleri güçleri olan on beş kişinin adı değişecek! Ben ondan hoşlanmam.” dedim.

      “Ben sordum, eski Türkler adlarını sık sık değiştirirlermiş.” diyor.

      “Ben.” dedim. “Eski Türkleri bilmem. Yeni Türkler de bir ad kor, o adın kıyamete kadar sürmesini isterler. Bunun için de bu ad yıllarca dayanacak, rengi solmayacak, boyası has, dokuması sağlam bir ad olmalı.” dedim. “Anlaşıldı mı?”

      “Böyle sağlam adı nereden bulacaksın?” diyor.

      “Nereden mi?” dedim. “Kendi dilimden, kendi sözlerimden, kendi yaşayışımızdan, şiirimizden, tarihimizden, edebiyatımızdan, kırlarımızdan, dağlarımızdan, otlarımızdan, sularımızdan, geleneklerimizden… Anlatabildim mi?” dedim. “Ben.” dedim. “İvecen değilim, düşünmekten de korkmam.”

      Karısı benden yana döndü:

      “E, bizim düşünmediğimizi nereden biliyorsunuz?” dedi.

      “Bilmiyorum, çok saygıdeğer bayan.” dedim. “Bilmiyorum. Bilemem de! Ancak sayın eşinizin tembel demesine karşılık ayıttım, genel olarak! Bununla beraber ivedi olur da kişi, adını da yahşırak yapar. Buna sözüm yoktur. Yalnız ben başaramam.”

      Geçen günü oğlum gelmiş. Diyor ki:

      “Baba herkes soyadını almış. Biz daha bir soyadı bulamadık.”

      Kızdım.

      “Ben.” dedim. “Kolay soyadı bulamam.” dedim. “Arayacağım. Şapkamı da önüme koyup düşüneceğim. Anladın mı?”

      “Ben.” diyor. “Bir soyadı işittim, pek beğendim, eğer siz de beğenirseniz onu alalım.”

      “Neymiş o soyadı?” dedim.

      “Özkan.” diyor.

      “Güzel soyadı ama…” dedim. “Ben adımı Oskan koyamam, anladın mı? Ne zoruma!”

      “Baba.” diyor. “Bu Oskan değil, Özkan.” diyor.

      “Anladım.” dedim. “Özenmiş, benzetmiş derler ya! O kadar da aklım yok mu? Hem…” dedim. “Asılırsan da Frenk sicimiyle… Öyle Oskan, Arkan, Artun, Toros bize yaramaz.” dedim.

      “Ama herkes koyuyor.” dedi.

      “Ben.” dedim. “Herkesin kâhyası değilim. Kimbilir ne zoru vardır da kor.” dedim. “Sever kor, benzetir kor, düşünmez kor, farkında olmaz kor, karısı, kızı beğenir kor, ben ne bileyim. Ben…” dedim. “Sevmem, beğenmem, benzetmek istemem; düşünürüm, bunun için de komam. Anlaşıldı mı?” dedim. “Hadi şimdi çek arabanı!”

      Gitti. Gitmiş kardeşime, kardeşimin çocuklarına demiş ki:

      “Oo, babama kalırsa daha yıllarca soyadı alamayız!”

      Onlar da çocuk değiller mi? Özeniyorlar. Üzülmüşler.

      Ertesi günü kardeşimin büyük oğlu geldi.

      “Amca!” dedi. “Bizim arkadaşlardan ikisi bir soyadı bulmuşlar, babam beğendi. Eğer siz de beğenirseniz, biz de alalım, herkesten ayrılmamış oluruz!”

      Güldüm.

      “Ay oğlum.” dedim. “Soyadı herkesten ayrılmak içindir. Sen…” dedim. “Fakülte de bitirdin. Soyadının ne demek olduğunu bilmiyor musun?”

      “Amca!” diyor. “Fransa’da da Düpon’la Düran çoktur.”

      “Çoktur da iyi midir?” dedim.

      “E, on beş milyon adı, nereden bulacağız?” diyor.

      “Bu da yanlış.” dedim. “On beş milyon değil, üç milyon. Sonra…” dedim. “Bunun tasası sana mı düştü? Bunu düşüneceğine, bir güzel soyadı düşünsene!”

      “Ben düşünmeyelim diye söylüyorum.” dedi.

      “Ben.” dedim. “Senin gibi kafası tembel adam değilim. Anladın mı? Düşünüyorum. Bir gün de bulurum!”

      O da gitti. Bir hafta daha geçti. Bir gün kardeşim gelmiş. Daha eczaneden girerken niçin geldiğini anladım.

      “Ne o, soyadı mı?” diye sordum. Güldü.

      “O da var.” dedi.

      “Anlat bakalım.” dedim.

      “Anlatacağım bu.” diyor. “Sen boş yere düşünüyorsun. Bizim memleketimizde soyadımız var, onu alalım, bitsin gitsin!”

      “Sayın büyüğüm!” dedim. “Saygılarımı sunar, her sözünü de dinlerim. Yalnız bu hususta beni bağışlamanızı dilerim. Bize babamızdan ‘Oynaklar’, anamızdan da ‘Fıstıklar’ derler. Elimize yeni bir soyadı almak fırsatı geçmeseydi, ne yapardık bilmem! Oynak olmaktansa, belki Fıstık

Скачать книгу