Otlakçı. Мемдух Шевкет Эсендал
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Otlakçı - Мемдух Шевкет Эсендал страница 4
“Yaaa! E, Hancı’ya dokunmamışlar mı?”
“Hancı kırda yatıyormuş. İşitmiş üstlerine gitmemiş.”
“Hııııım! E, şimdi tek başına burada nasıl duruyor?”
“Adamları vardır. Onlar da şimdi kaçakları kollarlar.”
“Biz kimseyi görmedik. Sen gördün mü?”
“Gösterir mi? Vardır.”
“Sen nereden biliyorsun?”
“Bilirim! Olmasa burada durur mu?”
“E, karıdan ne istiyorlarmış da öldürmüşler?”
“Onlar Hancı’ya gelmişler. Askerden garazları varmış, öç almak için…”
“Haaaa, soymak için değil.”
“Nesini soyacaklar! Hancı kendisi askerden yeni geldi. Bu han dört yıldır kapalı duruyordu.”
“Bırak, senin Hancı adam değilmiş.”
“Niçin?”
“Karıyı gözünün önünde kesmişler de üstlerine gidememiş.”
“Gitse ne olacaktı, onu da keserlerdi.”
“Keserler ya karıyı yanına niçin almamış?”
“Almamış işte. Karıya dokunmazlar demiş.”
“Hah, dokunmazlar olur mu? Ne yapsalar yaparlardı.”
Arabacı biraz sustuktan sonra:
“O da onların yanına komaz.” dedi.
“Komaz da ne yapar?” dedim.
“Gör bak. Hepsini gebertir.” dedi. “O ne domuzdur.”
“Karıyı onlara öldürttükten sonra… Yapacak adam o gün de yapardı.”
Arabacı sustu. Biraz daha yol aldıktan sonra gene bu asker kaçaklarını konuşmaya başladık. İki ay önce, Arabacı’yı da Bor yolunda çevirmiş, dayak atmışlar.
“Niçin dövdüler?” dedim.
“Paraları çıkar diye.” dedi.
“Paran var mıydı?” diye sordum.
“On beş kayma vardı. Niğde’den kira aldımdı.”
“Aldılar mı paraları?”
“Çıkarmadım.”
“Paralar nerede idi?”
Güldü, söylemedi.
“Sakladımdı.” dedi.
“Nereye sakladındı, söylesene.” dedim.
Sırıtıyor, söylemiyor.
“Ya döve döve öldüreydiler?”
“Öldürecek olunca paraları alır, gene öldürürler.”
“Seni dövenler, bu hanı basan kaçaklar mıydı?” diye sordum.
“Yok.” dedi. “Bunlar Everek’tendi.”
“Tutuldular mı?”
“Yok, kim tutacak?”
“Kim tutacak, candarma yok mu?”
“Candarma olsun.” dedi.
“Ne demek, candarma tutmaz mı?”
“Tutar.”
“E?”
Sustu. Aradan biraz geçtikten sonra:
“Bizi artık gâvur aldı, diyorlar.” dedi.
“Ne demek?” dedim.
“Aldı ya.” dedi. “Zabitleri Konya’ya çıkmışlar. Adana’yı da Ermeniler almışlar.”
Söylemek istediği buymuş.
“Onun için mi candarma kaçakların üstüne gitmiyor?”
“Gltmez ya.” dedi. “Başı yok, bakanı yok! Candarmanınki de can.”
“Eh, bir gün olur o candarmadan da sorarlar.” dedim.
Döndü, yüzüme baktı. Sonra başını çevirip kırlara bakarak sanki kendi kendine konuşuyormuş gibi:
“Kim soracak?” dedi. “O günler geçti.”
Ben de işleri batak, karanlık görüyorum; onun bu sözleri de umutlarımı biraz daha kırdı ama susmak istemedim.
“Geçti mi? Eh, bak görürsün.” dedim.
Beni söyletmek istedi:
“Bunun göreceği kaldı mı?” dedi.
“Kaldı.” dedim. “Hepimiz ölmedik ya!”
“Öldük.” dedi.
“Hiç ölmedik.” dedim. “Ölen adam toprağın altında olur. Bak sen karşımda dipdiri oturuyorsun.”
“Oturuyorsam… Ben bir Arabacı Ali!”
“Arabacı Ali’yi beğenmedin mi? Gün olur da bu kırlarda adamın gözüne dokuz görünür. Bak, herifler soygunculuk ediyor da gene ellerini kimse tutamıyor!”
Bu sözlerimden ne anladı, bilmem. Önüne baktı, gülümsedi. Biraz da düşündü. Ben de sustum. Belli ki benden soracakları var ama nasıl soracağını bilmiyor.
O sırada, uzakta dağların eteklerinde bir güzel göl, kıyılarında ağaçlıklar göründü. İlk bakışta beni de aldattı. Sonra, serap olduğunu anlayıp bu sıcak çöllerde yanan bizlere bu yalanın niçin söylendiğine akıl erdiremedim. Bir yandan da Arabacı Ali’nin yeniden söze başlamasını istemiyordum. Onun sözleri beni yormuş olmalıdır ki yeniden lakırtıya başlamadan ona bu gölü sordum:
“Bu göl ne gölüdür?”
Baktı.
“Göl yoktur.” dedi.
Eski sözüne gelebilmek için de:
“Arabacı Ali’den kimse korkmaz.” diye beni söyletmek istedi.
“Sen gölü görmüyor musun?” dedim.
Benim