Gece ve Gündüz. Çolpan

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gece ve Gündüz - Çolpan страница 9

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Gece ve Gündüz - Çolpan

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      Saltı bir şey söylemedi. Biraz sonra yine kendisi ilave etti:

      – Gönlü ölsün, yumuşadığı zamanı hiç gördüğüm yok!

      Koca koca taşları dere kenarına devler atmış, derler. Acaba en büyüğünü babamın göğsüne koyup, “İşte bu senin gönlün!” demiş olabilir mi, geberesiceler!

      Bu söz Saltı’ya tesir etmiş olmalı ki, kıkırdayarak güldü. Zebi buna hakikaten öfkelenmişti, elini uzatıp arkadaşının ağzını kapattı.

      – Bak sen şuna! Daha beter hâle getireceksiniz işi! dedi.

      Saltı zorla kendine hâkim oldu. İkisi yine gözlerini kısarak ihtiyar ile yaşlı kadına baktılar.

      Bir süredir kocasına bakıp sessiz oturan yaşlı kadının şimdi hafiften gülümsüyor olması, bunları canlandırdı. “Gördünüz mü?” dercesine ikisi birbirlerine baktılar.

      Hakikaten Kurbanbibi, Sofi’nin hoşuna gidecek bir söz bulmuş gibi, cesaretle ve rahat bir tavırla gülerek söze başladı:

      – Ben Zebi’yi bir yere göndereceğim…

      Sofi bu sefer bağırmasa da soğuk bir sesle sordu:

      – Nereye? Niye?

      – Aydınköl’deki Halfe işanımızın küçük kızları birkaç arkadaşını “baharda gidin”, deyip çağırtmışlar. Bunların birisi Zebi, yine birisi de onun arkadaşı olan Saltanathan imiş. Saltanathan arabayı koşturup, kendisi Zebi’yi haberdar etmek için gelmiş. “Hayır”, dersek nasıl olur?

      Hanımı ne derse, “hayır” diyen Sofi bu sefer birden “hayır” demeden önce düşündü. Kızlar Kurbanbibi’nin bu tedbirinden memnun olup, yine ümitlenmeye başlamışlardı.

      – Kurban teyzem halletti! dedi Saltı.

      – Anam söz söylemede usta. İşan denilince akan sular durur. “İşan”, derseniz, babam canını bile feda eder. Tanrı bunu işanlar için yaratmış.

      Saltı, Zebi’nin bu sözlerini duyduktan sonra Sofi’nin “peki” diye cevap vereceğine inandı. Bir elini arkadaşının boynuna atıp, onu kucaklarken:

      – Oldu, arkadaşım, artık gidiyoruz! dedi.

      – Hemen ümide kapılma! Babam makul söze kolaylıkla rıza gösterecek bir adam değildir. Sessizce durup seyredin, henüz bir şey söylemedi.

      Sessizlik uzayınca Kurbanbibi şimdi bu sefer ciddi bir çehre ile:

      – Niye bir şey demiyorsunuz? Peki, deyin! Büyük adam, ayıp olur. Bir iyi hanımları, bir okuma yazma bilen kızları var. Kendilerini ise siz kendiniz biliyorsunuz, dedi.

      Sofi her nedense:

      – Biliyorum, fitne, biliyorum! dedikten sonra yine sessiz kaldı.

      Şimdi Kurbanbibi daha da ciddileşti:

      – Öyleyse “hayır”, deyin. Saltanathan’a cevap vereyim, gitsin! Sabah ezanında gelmişti.

      Bundan sonra Sofi’nin dili çözüldü:

      – Acele etme, fitne, “hayır” deme, peki, gitsin. Ne zaman gelecek?

      – Yarından sonra sabah veya akşamüzeri.

      – İşan anamın sözünden çıkmasın.

      Sofi yerinden kalktı. Sedirden inip, ayakkabısını giyerken:

      – Güzel sesim var diyerek türkü söylemeye kalkmasın, dedi. Namahremlere sesini dinletirse, razı değilim.

      Bu sefer adam gibi konuşarak Kurbanbibi’yi memnun eden Rezzak Sofi, bu sözlerden sonra yine kendi sessizliğine gömüldü. Biraz sonra sarığını giyip, yahtegini12 eline aldıktan sonra:

      – Heybeyi ver, fitne! Olmazsa, iki kap ver! dedi. Kurbanbibi kabı uzatırken kocasının eline bu sırada biraz para geçtiğini, şimdi büyükçe bir alışveriş yapmak için pazara gideceğini ve biraz önceki büyük iltifatın da paranın gücü ile olduğunu anladı…

      Sofi homurdanarak kapıdan çıkarken, evdeki iki sevinçli kız yine birbirlerine sarılmışlardı.

* * *

      Kafesin kapısı açıldı!

      Şimdi kuşlara kanatlarını açarak, “pırr” diye uçmaktan, geniş göklere, fezalara süzülmekten başka iş kalmadı. Artık sadece perenciyi örtünmeden, şöyle başın üstüne atıp, peçeyi de öylesine iğreti tutturup harekete geçmek gerekiyordu.

      Fakat kapının o şekilde açılmasına kim sevinir? Bundan kim hoşnut kalır? Hürriyetin lezzetini kim fark eder? Bu kadar aksi bir adamı bu kadar ustalıkla yola getiren annenin hak ettiği hürmeti kim yerine getirir? Onu kim kucaklar, kim öper?

      İki kızın odadan çıkarak beraberce Kurbanbibi’nin boynuna sarılışları, işte o nimetin bir şükranesi idi. Kızlar kendilerinin sonsuz sevinçlerini aşikâr etmekle beraber, anneye olan minnettarlıklarını da samimi olarak göstermeye çalışıyorlardı. Onlar yaşlı kadına sarılıp, sevip okşayıp, onunla o kadar çok oynaştılar ki, kadın takati kesilip, sedire yuvarlandı. Bunlar sevinç çığlıkları atıp, cilveleşip yaşlı kadınla oynarlarken, o da yorulup nefes nefese kalarak:

      – Yeter, şımarıklar yeter, diyorum, yeter artık… Durmayın, gidin!.. diye söyleniyordu.

      Yaşlı kadın yalvardıkça bunlar daha da şımarıyor, biri bırakıp, diğeri:

      – Demek öyle ha!.. Vay, tövbe de! Halfe işanın kızı çağırtmış öyle mi? Vay, tövbe de deyip onu gıdıklıyorlardı.

      Nihayet, kendileri de bayılacak derecede yorulup, yaşlı kadından ellerini çektiler ve “oh!” deyip ikisi iki tarafa oturdular.

      Bunlar paldır küldür kapıyı açıp, aceleyle sokağa çıktıkları zaman, çırçır fabrikasının ince sesli çıngırağı saatin on iki olduğunu haber veriyordu.

      II

      Saltı’ların evinde akşama kadar yol hazırlığı yapıp, biraz patır13 ile samsa14 hazırlayıp, sokak kapısının sol tarafındaki büyük kütükten arabaya atladıkları sırada gün batıyordu. Araba şehirden çıkıp, bozkır yoluna girdiğinde, gecenin kara perdesi yeryüzünü kaplamıştı. Kar altından ortaya çıkan toprak, baharın serin havası ve ferahlık veren esintisi altında âdeta uyukluyordu. Ay henüz çıkmamıştı. Fakat gece karanlığının aksine sayısız yıldız gökyüzünde sıralanıp meşalelerini yakmışlar, tam karşıda görünen en parlak yıldız, soğan doğrayan bir gelin kızın gözleri gibi pır pır ederek yanıyordu.

      Kızlar sessizdiler. Arabacı canı sıkıldığı için yavaştan bir türkü söylemeye başladı.

Скачать книгу


<p>12</p>

Yahteg: Önü açık, pardesü gibi giyilen uzun erkek elbisesi.

<p>13</p>

Patır: Mayasız hamurdan yapılan bazlamaya benzer ince ekmek.

<p>14</p>

Samsa: İçine et ve soğan konularak tandırda pişirilen hamurlu yiyecek.